‘Liberal avı’na Marksizmin katkısı

  • 19.09.2012 00:00

 Önce Gürbüz Özaltınlı (15 Eylül) ve sonra Murat Belge (16-18 Eylül), geçmişte benim de hayli değindiğim liberalizm ve “liberal aydın” konusunu tekrar gündeme getirdiler. Birincisi, Türkiye’de liberalizm neden hep kötülendiğini; ikincisi, özellikle 80’lerden itibaren eleştirel bağımsızlıklarını çok-yönlü olarak geliştiren bir kısım sol aydının, klâsik (ekonomik) anlamıyla pek liberal sayılamayacakları halde, neden gene (“liboş” ve “entel-dantel” gibi ifadelerle) liberalizm üzerinden karalanmak istendiğini sorguluyorlar. Açış yazısında Özaltınlı, bu yeni, çok-yönlü özerkliğin önemi ve değerinin altını çizdi.

Benim son dört beş yılda söylediklerim de bunlara paralel ve Murat’ın tarihî örneklerine çok benziyor. Hepsini hatırlatmaksızın, sadece birkaç nokta üzerinde duracağım. Bunlar işin evrensel boyutlarıyla; Marksizmin payıyla; bir de bunun gerçek ahlâkı sorunsalına nereden dokunduğuyla ilgili.

(1) 19. ve 20. yüzyıl tarihine yön veren üç büyük ideoloji olarak Liberalizm, Nasyonalizm (Milliyetçilik) ve Sosyalizm arasında, özellikle Liberalizmin diğer ikisine kıyasla (aslında, o diğer ikisi tarafından) bu kadar çok horlanma ve aşağılanması, tabii sırf geç dönem Osmanlı İmparatorluğu ve modern Türkiye’ye özgü bir olay değil. Derece derece aynı şey, Rusya (ve Sovyetler Birliği ve şimdi gene Rusya), Çin ve Japonya için de söz konusu. Ortak özellikleri, sömürge değil yarı-sömürge veya bir şekilde “geri kalmış”; dolayısıyla bir “yetişme” sorunu peydahlamış olmaları. Bu “yetişme” hamlesi de devletten ve devletçilikten bekleniyor ama Bismarkçı, ama Stalinist, ama İttihatçı veya Kemalist; her halükârda, kendi kendini eski geleneksel devletten modern bir devlete dönüştürme peşindeki (gayri-kolonyal) bir devletten. Esasen bu yüzden, koyu liberalizm düşmanlığının coğrafyası, Murat’ın kitabını yazdığı “militarist modernleşme” alanıyla ve gene son yazılarında üzerinde durduğu “insan hayatının değerinin olmadığı” alanla da aşağı yukarı özdeş.

(2) Bu çok geniş Doğu Avrupa, Balkanlar, Orta Doğu ve Asya topoğrafyasında liberalizm düşmanlığı saf ve yalın (Marksizme hiç ama hiç bulaşmamış, ondan zerrece etkilenmemiş) bir milliyetçilikten değil (ki öyle bir milliyetçilik nâmevcut), daima Marksizm ile milliyetçiliğin karışımı ve karşılıklı etkileşiminden beslendi. Dahası, bu enteraksiyonda bazı temel fikirler Marksizmle başladı ve oradan milliyetçiliğe örneğin İttihatçılık ve/ya Kemalizme geçti; sonra tekrar (kendini özerk sanan) sosyalist sola, faraza “Türk Solu”na taşındı. Daha ilk doğuş ânından itibaren Marksizmin “belirleyici dışsal”ı (constitutive outside) Liberalizmdi; kapitalizmin özü, ta kendisi, esas ideolojik üstyapısıydı; işçi sınıfının nasıl sömürüldüğünü gizleyen ve piyasanın yıkıcılığını savunan bütün bir ideolojik yapılanma, klasik liberal iktisatçılardan kaynaklanıyordu. Uluslararası planda ise serbest ticaret, ilk sanayileşip “dünyanın atölyesi” (= makine ve fabrika üreticisi) konumuna ulaşan İngiltere’nin, diğer ve daha geri kıta ülkelerine karşı üstünlüğünü geliştirip onların iç pazarlarını ele geçirmesine hizmet etmekteydi. Teorik bakımdan, Marx’a göre de Adam Smith ve David Ricardo’nun yanında Friedrich List bir hiçti. Ama ekonomi politikası söz konusu olduğunda, Marksistler daha çok erken bir aşamadan itibaren “vahşî kapitalizm”le özdeş gördükleri sınırsız laissez-faire’ciliğe kıyasla List’in devlet himayeciliğine kayıyordu.

(3) Siyaset sahnesinde çok önemli bir faktör de, liberallerin “devrimci olmaması”ydı. 1789-91’de, sonra 1848’de, sonra 1876-77 Birinci Meşrutiyet denemesi sırasında, sonra 1905’te ve Şubat 1917’de (Marksistlere göre) liberaller yumuşak ve zayıf çıktı; gericilik ve karşı-devrim karargâhlarının üzerine yürüme cesareti ve kararlılığını gösteremediler; boş gevezeliklerle vakit kaybettiler ve kaçınılmaz olarak “tarihin çöplüğü”ne atıldılar. Liberalin adı daha o dönemde hayattan ve pratikten kopuk, şatafatlı konuşan (ve biraz da efemine) salon züppesine çıktı. (Eisenstein’in Oktiyabr filminde Menşeviklerin nasıl resmedildiğine bakınız ve Evren’in veya Erdoğan’ın “Boğaza karşı alkollü içki” söylemiyle karşılaştırınız). Leninizme göre Ekim 1917’de işçilerin nasırlı yumruğu, elbette böyle “asalak”ların da tepesinde patlamıştı.

(4) Bu gibi bütün noktalarda, Bolşeviklerle İttihatçılar ve Kemalistler hem etkileşim hem paralellik içinde olageldi. Bu, tam bir “bileşik ve eşitsiz gelişim” örneğidir. Sonuçta, her ikisi de hem ekonomik liberalizme karşı mevzilendi çünkü serbest ticareti, dış açık ve borçlanma yoluyla “emperyalizmin ülkeye girmesi”ne yol açar. Hem de siyasal rejim olarak çok-partili demokrasiye cephe aldı çünkü cahil halkın seçimlerde aldatılması yoluyla karşı-devrimin yolunu açar. Nitekim 1946-50’de açmıştır da.

Bu iki fikri, dikkat edin, Doğan Avcıoğlu kendi başına icat etmedi. 1930 ve 40’lardan günümüze, bütün Komintern mirası bununla yoğrulup TKP’ye, Kadro’culara, Mihri Belli’ye, Nâsır’a, Baas’a, şimdi Arap Baharıyla yıkılan veya yıkılacak gibi olan (Suriye dahil) bütün diğer laik-devletçi tek-parti yönetimlerine, ruhu onlara akraba CHP’ye ve aynı kafadaki, aynı tip bir rejim kurmaya aday PKK’ya taşındı.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Resmi İlanlar

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums