- 1.08.2012 00:00
BAZEN “kitsch”, bazen de “kitch” imlâsıyla yazılan ve Almanca kökenden inen kelimenin Türkçe karşılığı yoktur.
Yalnız bizim dilimizde değil diğerlerinde de yoktur.
Onlar da sözcüğü orijinal şekliyle zikrederler.
Çünkü sıfattaki çağrışımın tam tercümesi haniyse imkânsızdır.
FAKAT kabul, “kitsch” kelimesini özellikle salt estetik boyutta kullanırken çok genel olarak “kötü zevk”i kastetmiş oluyoruz.
Muhtemelen de “sakil”, “rüküş”, “çirkin” veya “ucube” gibi anlamlar yüklüyoruz.
Nitekim madem etimolojik köken Goethe lisanına uzanıyor, dolayısıyla onun ülkesiyle bağlantılı iki örnek vereyim.
Meselâ Bavyera kralı 2. Louis’nin 19. yüzyılda inşa ettirdiği ve kâh cami minaresiyle, kâh da Yunan sütunuyla donattığı “zevksizlik şatoları”nın her biri birer “kitsch” abidesidir.
Zaten de bir ihtimal sözcük buradan lügate girmiştir.
Benzerlerine yine gusto fukarası Amerikalıların “Disneyland” şehirlerinde rastlanır.
Öte yandan, hurda minibüsleri en cırtlak renklere boyadıktan ve halıya sarılmış göçebe denklerini de tepeye yığdıktan sonra “sıla yoluna” çıkan bizim “Alamancılar”ın bir süre öncesine kadar sunduğu görünüm yine “kitsch” zevksizliğin zirvesine tekabül ediyordu.
Eh, aynı “sıla yolu”nun geri planındaki gotik kent kartpostalını ilk plandaki mor vasıta ve sunî kilim perspektifinde tahayyül edin, ne demek istediğim daha iyi anlaşılır.
“KİTSCH”i tanımlamak açısından bütün bunlar yanlış değildir.
Ancak tam olarak doğru da değildir.
Burada Eflatun’dan Hegel’e, Heidegger’den Adorno’ya daima sorulmuş ve sorulmakta olan“estetik nedir” sorusunu tekrarlamak abes kaçar, fakat yine de şu kesin:
“Kitsch” sıfatı görsel ve işitsel boyutları kapsar ama sırf bunlara indirgenemez!
Aynı zamanda zihin sistematiğinden hâl ve oluş tarzına; nesneleri algılayış biçiminden düşünceleri dışavurum şekline uzanan çok geniş bir yelpazedeki uyumsuzluğu çağrıştırır.
Başka bir deyişle, bir “sırıtma” söz konusudur.
Tam teşhis ve tarif edemesek dahi bu “sırıtma”yı somut bir olgu olarak sezinleriz.
Artı, onun geri planında ve kültürel kodlarında bir eksiklik, bir yabanlık, bir çelişki olduğunu da hissederiz.
Yani “kitsch” onu fark eden insan açısından yine bir estetik uyumsuzluktur.
Ancak buradaki estetik sözcüğü artık görmek ve işitmek melekelerini de aşmış ve genel yekparelik kazanmıştır.
NEYSE, “kitsch” hakkında bu kadar lâf kalabalığı şimdilik yeter.
Daha derine inmek isteyenlere Murat Belge’nin fi tarihli “Yeni Gündem” dergisinde yazdığı bir denemeyle, “Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği” romanında Milan Kundera’nın yine “kitsch”başlığı altında zikrettiği bölümü salık veriyorum.
PEKİ, ben neden “kitsch” hakkında kalem oynatmak ihtiyacını hissettim?
Çünkü geçenlerde hava karardıktan sonra ve sahil yolundan eve dönmek; dolayısıyla da Boğaz’a Ahırkapı istikametinden bakarak Köprü’nün ışıklandırmasını görmek gibi bir durumla karşılaştım.
Manzara canıma tak dedirtti ve “kitsch”e dair yazmak bir zorunluluk olarak dayattı.
Gerekçesine cuma günü ve daha somut bir çerçevede değineceğim.
Yorum Yap