- 7.07.2012 00:00
SEVSİNLER, “devrim yasalarıymış”!
Ulusalcı cihet, bilhassa da onların Maoculuktan neo-nazizme rücu eden en iğrenç, en çirkef ve şirret kesimi hanidir ve hanidir bu deyimle yatıp kalkıyor.
Histerik bir doyumsuzluğu kendilerini “devrim yasaları” fetişizmiyle tatmin etmeye çalışıyorlar.
Hatta komünist şartlanmayla “devrimin tunç yasası” diye cafcaflı sıfat da ekliyorlar.
KASTETTİKLERİ şey Cumhuriyet’le birlikte devreye giren ve İstiklâl Mahkemeleri duruşmalarından Recep Peker amentülerine uzanan bir süreçte uygulanmaya çalışılmış olan “inkılâp kanunlarıdır”.
Başka bir deyişle Ulusalcılar, devamlılık arzettiği varsayılan bu süreçten ötürü, artık yıkılmış olmasına rağmen yine de eski statükoya dokunulamayacağı hayaliyle avunuyorlar.
Böyle bir şey yoktur, olmamıştır ve olmayacaktır!
OYSA şu doğru: Evet, her devrim kendi dinamiğinde kendi yasalarını da üretir.
Ama Türkçedeki kelimenin zaten adı bile üzerinde: Devrim!
Söz konusu ifade doğal bir seyri tanımlayan “evrilmek” fiilinden değil, sıradanlık ötesi ve cebrî çağrışımlı bir gelişmeyi vurgulayan “devirmek” fiilinden türetilmiştir.
Latin kökenli dillerde de anlam aynıdır. “Evolution”a “r” eklenip “revolution” denilir.
O halde bu kısacık etimolojik tahlil dahi “devrim”in, dolayısıyla onun yasalarının da geçici olacağını baştan açıklamaya yeter ki, tabii bu analitik mantığı bizimkilerde ara da bul!
NİTEKİM çift aşamalı İngiliz Devrimi’nde “Şanlı İnkılâp” diye adlandırılan ikincisi, birincide oluşturulmuş olan ihtilâlci rejimin ve hukukun tasfiyesinden başka bir şey değildir.
Stuart otokrasisi bununla noktalanmış ve parlamenter monarşi dönemi başlamıştır.
Fransız Devrimi’nde ise “kanun hükmünde kararnamelerle” ortalığı kana bulamış olan “Amme Selâmeti Komitesi” Robespierre’in kellesiyle birlikte sultasını yitirmiştir.
Zaten de Napoleon “devrim bitti” ifadesiyle “Directoire”dan “Consulat”ya geçmiştir.
Öte yandan, iktidarı gaspettikten sonra yukarıdakini taklit ederek muazzam bir terör uygulayan Bolşevikler bile bir süre sonra “sosyalist legalite” terimine ihtiyaç duymuşlardır.
NEP ekonomisinden mahkeme adliyesine, hiç olmazsa kâğıt üstünde “devrim yasaları gevşetilmiştir” (!). Mao’nun “Kültür Devrimi” (!) ise modern Çin’de suç sayılmaktadır.
Artı, önce dikey, sonra helezoni rota izleyen bu seyir “sağ devrimler” için de geçerlidir.
1934’teki “Uzun Bıçaklar Gecesi”nde Hitler’in “ultra devrimci” S.A. lideri Röhm’ü “halletmesinden” tutun da Carl Schmitt’in rejimi hukukileştiren anayasa teorileri üretmesine, Naziler bile 1941 dönemecine dek “ihtilal kanunları”ndan belirli ölçüde feragat etmişlerdir.
Faşizmde de durum değişik değildir. On yıl sonra “ehlileşmiş” olan Mussolini İtalya’sı, gerçek hükümranlığı 1925’te elde eden “devrimci Mussolini” İtalya’sına oranla farklıdır.
İMDİİ, her devrim aynı seyri izlediğine ve tıpkı hayat gibi böylesine bir “evrimleşme süreci” de sonsuz normal olduğuna; üstelik Cumhuriyet İnkılâbı yukarıdakilere kıyasla çok daha az şiddet ve cebir içerdiğine göre, doksan yıl sonra siz hâlâ “devrim yasaları, devrim yasaları” diye histeri krizi geçiriyorsanız, sizi ancak hastanenin psiko-patoloji bölümü paklar!
Dokunulmaz olduğu varsayılan tabuların arkasına saklanarak belden aşağı vurmaya kalkışmak ise bu saatten sonra ancak o tekmeyi savurmaya yeltenenin uzvunu sakatlar.
“Devrimin tunç yasası” hanidir evrimin elastikî yasasına dönüştü hanımlar ve beyler!
Zaten şu temmuz sıcağında da darağaçlarında olsa olsa kavun asılıyor.
hadiuluengin@taraf.com.tr
Yorum Yap