- 26.11.2014 00:00
HEPİMİZ Yahudi’yiz ve Edirne Valisi Dursun Şahin görevinden derhal azledilmelidir.
Hiç lamı cimi yok, en geç şimdi, en geç hemen ve en geç bugün azledilmelidir!
Çünkü mademki kendisi hâlâ ve hâlâ istifa etmek basiretini bile gösteremedi, o hâlde hükümet bari böyle bir azil işlemiyle cürmü onaylamadığına dair asgari sinyal vermelidir.
Aksi takdirde hem valinin suç ortağı olmuş; hem devlet terbiye ve disiplininin ırzına geçmiş, hem de çok eski ve çok köklü bir dinî ve emperyal geleneği çiğnemiş olacaktır.
***
EVET, Şahin büyük, hem de çok büyük bir suç silsilesine imza attı. Asla affedilemez!
Zira İsrail’e kızıp Edirne Sinagogu’nu Yahudi yurttaşların ibadetine kapatmak; artı, “biz burada onların havralarını onarırken onlar Mescid-i Aksa’yı basıyor”buyurmak, kısacık bir cümleye bir değil, birkaç katmerli suçu birden sığdırmak anlamına geliyor.
***
O vali kim oluyor da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını kökenlerine göre tasnif etmek ve üstelik ibadet haklarını yasaklamak cüret ve cesaretini kendisinde buluyor?
Varsayalım ki herhangi bir Hıristiyan ülke de IŞİD veya El Kaide’ye “sinirlendiği” (!) için oradaki Müslümanlara camiyi men etti... Sorarım, acaba tepkimiz nice olurdu?
Öte yandan, yine hangi cüret ve hangi cesaretledir ki sözkonusu vali aynı Musevi yurttaşları İsrail politikalarıyla özdeşleştirmeye; onları bunlardan sorunlu tutmaya; dolayısıyla da “beşinci kol” mensubu varsayarak resmen ve açıkça “rehin”addetmeye yelteniyor?
***
TRAKYA pogromu ve Varlık Vergisi sanki yetmedi... Bugün Türkiye’deki bütün gayr-ı Müslim azınlıklar içinde hem sağ, hem sol; hem softa, hem laik ırkçılar tarafından en çok dayak oğlanına çevrilen ve en çok huzursuz edilen kesimi Yahudi cemaati oluşturuyor.
Zaten bütün bunların neticesinde sayıları artık yirmi bin civarına düştü.
Dolayısıyla, diğer ekalliyet gruplarıyla kıyaslanmayacak ölçüde saldırıya uğramalarına rağmen, birkaç istisna hariç, yukarıdaki baskının yarattığı endişeden ötürü Musevi kökenli yurttaşlar açık tepki vermek yerine “aşağıdan almak” yöntemini seçmek zorunda kalıyorlar.
Çünkü başka ülkelerde ânında cezalandırılacak olmasına rağmen ne şarlatan ve şaklaban bir profesör numunesinin ve “Efendi” çömezinin mezar taşlarından “Sabetayist” (!) avına çıkması; ne de İslami intelligentisiaya ait bazı kalemlerin Yahudileri “lanetli kavim” ilân ederek aleni kışkırtmacılığı had safhaya vardırması Türkiye’de suç sayılıyor.
Bunun nedenini ise genel anti-semitizmin ötesine taşan ve tıpkı Edirne Valisi’nin fütursuzca yaptığı gibi ülkemiz Musevilerini de İsrail’le özdeşleştiren amalgam oluşturuyor.
***
OYSA, tabii ki güvenli sınırlar içinde varolmak hakkını sahiplenmekle birlikte ta 1967 Savaşı’ndan beri Siyonist Devlet’in saldırgan ve ırkçı politikalarına karşı daima mazlum ve mağdur Filistin halkının yanında saf tutmuş olan bu satırlar yazarının da defalarca ve defalarca vurguladığı gibi, Yahudilik farklı, İsrail farklı, Siyonizm ise daha farklı şeylerdir.
Bunlar hiçbir şekilde aynı kefeye konulamazlar! Her hâlükârda da kendi öz be öz yurttaşlarını sırf Davudî aidiyetten dolayı başka bir devletle özdeşleştirmek ve üstelik onları rehin addederek ibadet hakkını yasaklamaya kalkışmak asla ve asla kabul edilemez.
O hâlde Edirne Valisi’nin işlediği suç karşısında da artık asla susamayız.
Ve yukarıda dediğim gibi, Musevi cemaati anlaşılabilir bir endişeden dolayı son vakada da yine “aşağıdan almak”zorunda kaldığından, Yahudi olmayan özgürlükçülerin bugün sözkonusu suça karşı haykırması ahlaki, vicdani ve hatta dinî bir yükümlülüktür.
Çünkü bugün hepimiz Yahudi’yiz ve Yahudi olmak zorundayız!
Zaten Edirne Valisi Dursun Şahin de görevinden en geç yine bugün azledilmelidir!
hadiuluengin@taraf.com.tr
Yorum Yap