- 28.05.2014 00:00
AVRUPALIulusalcılar ciddi bir başarı kazandı. Zafer bile diyebiliriz...
Pazar günü yirmi sekiz ülkede gerçekleşen AB Parlamentosu seçimlerini kastediyorum.
Çünkü tek tük istisnalar hariç aşırı veya faşizan sağ her yerde büyük ilerleme kaydetti.
Hatta Fransa’dakiMilli Cephe hepsini geride bırakarak birinci parti konumuna geçti.
Gerçi bütün üye devletlerde oylamaya ilginin az ve katılımın düşük olmasından yola çıkan bazı gözlemciler yukarıdaki başarıyı izafileştirmeye çalışıyorlar.
Avuntudur!
***
AVUNTUDUR ve böyle bir hüküm züğürt tesellisi olmaktan öte gitmiyor.
Zira son yıllardaki genel trend gözönüne alınırsa aşırı sağın yükselişini seçmenlerin sandıktan kaçmasıyla açıklamak ancak başını kuma gömmek olur.
Ayriyeten de gaflet olur.
Hayır, Avrupalıulusalcılar pazar günü adıyla sanıyla zafer kazandılar ki, zaten onlara karşı politika geliştirmenin ilk adımı da en önce bu nesnel saptamayı yapmaktan geçiyor.
***
ULUSALCIya! Çünkü o Fransa’dan Danimarka’ya veya İngiltere’den Macaristan’a, Yaşlı Kıta’daki bütün aşırı sağ ve faşizan partiler aslında bizimkilerin Siyam ikizidir!
Şiarlara, belagatlere, programlara şöyle üstünkörü bir bakın... Kâh Berlin veya Lahey’de, kâh da Ankara yahut İstanbul’da anırıldığına, bağırıldığına ve yazıldığına hükmedersiniz.
Ötekinedüşmanlık, evrenselden nefret, içe kapanışa özlem, demokrasiye husumet falan, bizim ulusalcılarla Batı’daki hemcinsleri arasındaki hısımlık baştan beri göz çıkartıyor.
Bunlara demagojik söylemi ve komplo teorisyenliği de ekleyin...
Benzerlikleri say sayabildiğin kadar, hınk demiş birbirlerinin burnundan düşmüşler.
Tek bir farkla...
***
O FARK da şu ki, Avrupa’dakiler Türkiye’dekilerinden çok daha dürüst ve samimi!
Kendilerini bizim sahtekâr ulusalcılar gibi öyle “sol” (!) mol diye pazarlamıyorlar.
Dobra dobra ve göğüslerini gere gere sağ kimliği sahipleniyorlar. Neyse, öyleler!
Ta Vico’lara, Herder’le, Maistre’lere uzanan; oradan daMussolini’lere, Hitler’lere,Franco’lara ilerleyen ve derece derece aşırı sağdan faşizme ve Nazizme tırmanan bir geleneğin temsilcisi durumundalar.
Yani bizim kalpazanlar gibi gerçek niceliklerini gizlemek ihtiyacını hissetmiyor.
Zaten ezkaza tersini söylemeye kalkışsalar, bizzat o sağ ve sol terimlerini icat etmiş olan Batı’da herkes şaşkına döner ve tek bir Allah’ın kulu kendilerine oy vermez.
Şimdi tekrar yukarıya dönüyorum.
***
DEDİĞİM gibi, pazar günkü AB Parlamentosu seçimlerinde ciddi başarı kazanan aşırı sağ ve faşizan partilere karşı siyaset üretmenin ve bu sayede de onları bertaraf edebilmenin ilk şartını en önce, sözkonusu başarıyı nesnel bir gerçekçilikle saptamak basireti oluşturuyor.
Aksi takdirde, hekim baştan kanser teşhisi koymazsa sonradan uygulanacak bir kemoterapi şifa getirmez.
Fakat Türkiye’de daha buraya gelmeden bile evvel tıp lügatini tanımlamak gerekiyor.
Başka bir deyişle, ulusalcı kanserin hiçbir şekilde kocakarı reçetelerindeki bir “sol”la (!) ilişkisinin bulunmadığını ve istisnasız bütün tababet kitaplarında yazdığı gibi ancak aşırı sağ ve faşizan bir ideoloji olduğunu tekrar tekrar vurgulamak yükümlülüğü dayatıyor.
Yani en azından, habis urla basit kisti ayıran asgari bir evrensel bilgiye ulaşmak gerekiyor ki, teşhisten dahi önce hiç olmazsa tarif belirlenebilsin.
O habis urun metastaz yapmasını önlemenin ilk adımı Türkiye’de buradan geçiyor.
hadiuluengin@taraf.com.tr
Yorum Yap