- 23.04.2014 00:00
CHP İstanbul milletvekili Binnaz Toprak bir defa daha aklıselimin sesini yansıttı.
Belki okumamışsınızdır diye Habertürk’teki mülakatı çok kısaca özetleyeceğim:
***
TOPRAKönce hiçbir komplekse kapılmadan ve muhalefet mensubuyum diye lâfı çevirmeden, karizmatik Erdoğan’ın kitleleri cezbetmeye devam ettiğini açıkça saptadı.
Sonra da, TOKİ inşaatlarından sağlık sigortalarına, hem iktidarın o kitleleri tatmin edecek politikalar ürettiğini vurguladı, hem de “AKP onlara ilk defa bu ülkenin onurlu ve eşit vatandaşları olduklarını hissettirdi”tespitini yaparak meselenin bam teline değindi.
Noktayı ise CHP’nin de aynı kitlelere açılması gerektiğini vurgulayarak koydu.
Bu arada da “Sağ ve sol kategorilerini nasıl tanımlayacağımız zaten çok karıştı” diyerek 21. Yüzyıl’ın diğer bir hayati gerçeğine dikkat çekti.
***
KENDİ hesabıma da şu sağ ve sol terimlerinin artık tamamen muğlaklaştığı görüşünü zaten en az bir otuz senedir savunuyorum. Konuya ilişkin olarak sayısız yazı yazdım.
Lâkin sözkonusu kavramlar bizim irademiz dışında hâlâ kullanılıyor.
Dolayısıyla, BinnazToprak’ın önerdiği ve tasarladığı türden bir yeni CHP’nin oluşması durumunda bu kurumu işte asıl o zaman gerçekten sol diye tanımlamak gerekecek.
Çünkü gerek parti içinde ulusalcılığı temsil eden kanat, gerekse onu aynı rotada prangaya vurmak için hariçten manipülasyon yapan kesim aslında sağın bizzat ta kendisidir!
Zihnî payandalarını şoven milliyetçilik, öteki düşmanlığı ve zaptiye ceberutluğu ekseninde inşa eden ve esas itibariyle de Türkiye’ye özgü bir hilkat garibesi olarak şekillenen ulusalcılıkdünyanın neresinde ve hangi zaman diliminde olursa olsun, sağ diye tanımlanır.
Oysa kendilerine “sol”(!) yaftası uyduruyorlar ve bunu da ciddi ciddi yutturabiliyorlar
***
MESELÂ laikliğin, yani aslında laikperestliğin onları “sol” kıldığını iddia ediyorlar.
Fesüpanallah! Bizim bon pur loryan münevver müsveddeleri çocuk mu kandırıyorlar?
Laiklik ne kelime, işte Mussolini de, işte Hitler de, işte onların esas ideolojik babası Charles Maurras da su katılmamış ateist, hatta daha ötesi, paganisttiler.
Fakat daima sağ kelimesiyle özdeşleştiler! Faşist ve Nazi olarak tanımlandılar.
Öte yandan CHP’den veya hariçten ulusalcılar pili bitmiş Bolşevik reçeteleri otuzlu yıllar iktisadıyla çorba ederek anti-liberalizm ekseninde “solculuk” taslamaya yelteniyorlar.
***
KOMİK, zira eğer bu olgu sol olmaya yetiyorsa o hâlde liberalizmi daima lânetlemiş olan yukarıdakiMussolini’lerin, Hitler’lerin, Franco’ların da adını en başa yazmak gerekir.
Üstelik Kore, Singapur, Japonya modelleri de yine anti-liberal söylemde doğmadı mı?
Fakat yazık ki bizim Şark’ta muteber münevveran yukarıdaki türden ulusalcı zırvaları siyasi kültürü ve terminolojisi kısır kalmış bir Türkiye’de “sol”(!)diye yutturabiliyor.
Oysa evrensel lügatte onların tek bir adı, tek bir tanımı ve tek bir etiketi vardır:
Sağ!Ve o sağın bile en dik âlâsı ki, neyi kastettiğimi sizin takdirinize bırakıyorum.
***
ÇÜNKÜ 28 Ağustos 1789 günü Versailles Sarayı’nın Küçük Hazlar Salonu’nda ilk kez oluşmuş olan sağ - sol ayrışmasının temelinde eskiyle yeni arasındaki çelişki yatar.
Meseleyi altı oklu parti bünyesine indirgersek de şüphesiz ki o eskiyi, yani o sağı ulusalcılar; o yeniyi, yani o solu ise Toprak’ın aklıselim tespitlerinden gençlik kollarının “#occupyCHP” kampanyasına uzanan ve sosyal demokrasiye yönelen kesim temsil ediyor.
O hâlde, evet CHP ulusalcılaştığı ölçüde sağcılaşır ve sivilleştiği ölçüde de solculaşır ki, her iki terim de artık muğlaklık arzetse bile hâlâ kullanılan lügatte işin tercümesi budur!
hadiuluengin@taraf.com.tr
Yorum Yap