- 15.02.2014 00:00
CAROLINE oturma iznini kaybetti. Yeni müracaat için önceki hafta Emniyet’e gittik.
Yabancılar Şubesi her zamankinden de daha çok kalabalıktı. Mahşer yerini andırıyor.
Ezici çoğunluk da Suriyeli mültecilerden oluşuyordu. Sıra beklerken bir yandan Esad’ın cürümleri, diğer yandan da Türkiye’nin ulaştığı refah düzeyi hakkında mülahazalara daldım.
***
Çünkü az buz şey değil, dün göç veren ülkeyken bugün göç alan ülkeye dönüştük.
Sayısız kaçaklar bir yana, dünyanın dört bucağından gelen insanlar Rize’den İstanbul’a ve İzmir’den Antep’e uzanan bir eksende ekmek parası kazanmaya çalışıyorlar.
Lâleli sokaklarında şöyle bir dolaşın veya altgeçit işportacılarına alıcı gözüyle bakın...
Yedi düvelin yedi renkten ve yetmiş yedi lisandan fukarası nafaka peşinde koşuyor.
Kazandığı üç beş kuruşu ya Afrika Nijerya’sına ya da Kafkasya Ermenistan’ına yollayacak ki orada pirinç tenceresi kaynayabilsin veya mektep çocuğu defter alabilsin...
Nerede Alman haymlarda yatabilmek için trene akan bizim eski gurbetçiler, nerede Kırgız işçi daha az ücret istiyor diye Gürcü işçiye kapıyı gösteren bizim yeni patronlar!
Evet evet, Türkiye artık cazibe ülkesi oldu ki, tekrarlıyorum, küçümsenecek şey değil!
***
EMNİYET Müdürlüğü’nün hayhuyunda bunları düşünürken Ali’den Veli’ye ve Veli’den Ali’ye, birden İsviçre’de yapılacak yeni referandumu hatırladım.
O İsviçre ki sırt hamalı olarak frangını kazanmışlığım, düşkünler yurdu sakini olarak çorbasını kaşıklamışlığım, istasyon bankı berduşu olarak nezaretini boylamışlığım vardır.
Benim gibi yabancıların dolaşım serbestîsini sınırlayan bir teklifi oylamaya sunacaktı.
Nitekim işte geçen pazar sundu ve kıl payıyla da olsa, kabullendi.
Schengen’deki imzasına rağmen Alp hudutlarına banka kasalarına benzer kilit vurdu.
***
TABİİ ki zengin bencilliği! Karun kesesi dolu ahali kendi refahını Balkan’ın, Çin’in Maçin’in muhacirlerin sebil niyetine dağıtmak istemiyor. Gravyer dilimi ikram etmiyor.
Arabî milyarder, Rus mafiozi, İspanyol sosyetik buyursun ama kapağı daha dün atıp bugün sosyal sigortadan ulûfe alan veya hastanenin diyalizine bağlanan parazitlere yer yok!
Fakat yine de gelişmeyi sırf bu zengin bencilliğine indirgemek gerçekle bağdaşmıyor.
***
BAĞDAŞMIYOR, zira işin içine Cenevre’deki gasp olaylarının had safhaya varması; Zürih’teki kavşakların dilenci çeteleri tarafından kesilmesi; Basel’deki soygun istatistiklerinin zirveye ulaşması yahut Lozan’daki uyuşturucu trafiğinin lise önlerine taşması giriyor.
Ve siyaseten doğrucu riyakârlığa sığınmadan da dobra dobra söylemek gerekiyor ki, hemen tüm Avrupa’daki gibi İsviçre’de de faillerin ezici çoğunluğu yabancılardan oluşuyor.
Nitekim eğer Fransa gibi adı “misafirpervere” (!) çıkmış bir ülkede dahi aşırı sağ şimdi birinci parti gözüküyorsa; artı, İtalya’da, Hollanda’da, Avusturya’da, Macaristan’da, Belçika’da, Yunanistan’da vs.’de böylesine partiler hızla yükseliyorsa; daha artı, sözkonusu yükseliş onların yabancı göçünü sınırlamak temasını işlemesinden kaynaklanıyorsa, kabul, zengin bencilliği var ama demek ki bunun çok ötesinde ve çok ciddi başka bir şeyler daha var!
***
İNSANÎ fıtrata ve reflekse; Herder felsefesine; öteki kaygısına ve korkusuna uzun uzun değinerek nedenler üzerinde durmayacağım. Sadece şuna dikkat çekmek istiyorum:
Bir yandan dünya sathındaki genel küreselleşme; diğer yandan da Türkiye’nin refah ve cazibe ülkesine dönüşmesine paralel olarak Yabancılar Şubesi’ndeki kalabalık derken, şüphe yok, bugüne dek karşılaşmadığımız yukarıdaki sorun çok yakında bizim de kapımızı çalacak.
Umalım ki işi İsviçre’nin zengin bencilliğine vardırmayacak bir çözüm üretiriz...
hadiuluengin@taraf.com.tr
Yorum Yap