- 1.02.2014 00:00
EVLAT ve torun göreceğim, senede bir yaptığım gibi bu yılbaşı arifesi de Avrupa’ya gittim. Dış hatlar mahşeri andırıyordu. Pasaporttan sonra da transit yolcudan geçilmiyordu.
Bubu elbisesinin sırtında bebek taşıyan koca popolu Afrikalı kadınlar mı istersiniz, yoksa tablet bilgisayarının ekranında borsa izleyen casual kıyafetli züppeler mi?
Anonsu beklerken kâh banklara sere serpe yayılmışlar, kâh da cılız bir sandviçin sanki havyarlı bliniymiş gibi fahiş fiyata satıldığı mekânları doldurmuşlar. Zaten uçak da öyleydi.
Tek boş koltuk yoktu ki, Allah’tan ucuza geliyor diye bileti çok önceden almıştık.
***
YEŞİLKÖY’ün hub denen türden dev merkeze dönüşmesine tabii ki seviniyorum.
Fakat doğrusu, uçak yolculuklarının bu denli demokratikleşmesine; hadi daha dobra söyleyeyim, bu kadar avamlaşmasına içten içe bozulmuyor da değilim.
Dolayısıyla her sefer hem kırk, otuz, hatta yirmi yıl önce yaptığım seyahatleri; hem de Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Bir Uçak Yolculuğundan Notlar denemesini hatırlıyorum.
***
TANPINAR Usta burada sözkonusu yolculukların daha havaalanına adım atar atmaz dış dünyadan soyutlanmış ve sterilize edilmiş bir koridor olarak başladığını kaydeder.
Varılacak yerde kapıdan çıkana kadar da böyle sürdüğünü vurgular. Çünkü uçağın lombozu, hostesin servisi, anonsun tonu insanı sırf yerden değil gaileden de tecrit etmektedir.
Evet, geçmişte öyle bir kadife koridora giriliyordu ki, kuşa binmeden önce anadan doğma soyunmak zorunda kalmıyordunuz ve ikaz söndüğü an da cıgarayı yakabiliyordunuz.
***
ARTI, mekânlar çok daha sakin; uçaklar çok daha tenha; dolayısıyla da zaten az yolcular çok daha “elit” (!) ve bilhassa da çok daha görgülü, saygılı, nezaketliydi.
Oysa uluslararası havacılık kurumu ICAO’nun yaptığı son soruşturmayı okudum.
Açık farkla yolcuların en fazla yakındığı konuyu diğer yolcuların kabalığı oluşturuyor.
Cep telefonunu kapatın diyen hostesi pataklayanını mı istersiniz? Yoksa koltuğunu yatırıyor diye önündekine sille tokat girişenini mi? Daha yoksa zaten kafayı çekip uçağa binen ve bir de yol boyu zıkkımlanan ayyaşın ya çıngar çıkarmasını, ya da koridora kusmasını mı?
Nitekim de bu yüzden soruşturmaya cevap verenler alkol yasağına sıcak bakıyorlar.
***
BEN hep içtim ve içerim. Bir, güzergâh uzunsa da iki viski... Yemekte ise şarap...
Hele hele, Caroline gözümü oyacağı için tabii artık değil ama eskinin o bahtiyar yolculuklarında, bekleme salonunda gözünüze ilişen ve Herald Tribune okuyan şu cazibeli kadın muazzam bir şans eseri bitişiğinize, olmadı bir öteki koltuğa, hatta teğetinize mi düştü?
Servise başlayan hostes hangi etiket diye sorduğunda, “Eminim hanımefendi benden daha iyi anlıyordur. Lütfen o tavsiye etsin” demek mükemmel bir girizgâh olabilir.
Şansınız devam ederse de gerisi iniş işareti yanana kadar kahvenin yanındaki konyakla gelebilir. Valizler alınırken de pekâlâ telefon değiş tokuşu yapılabilir.
Oysa şimdi küçük burjuvalar şıpıdık terlikleri ve arsız çocuklarıyla uçağa öyle bir tıkışıyorlar ki, benim gibi hep ekonomik sınıfa talim etmek zorundaysanız Herald Tribune okuyan cazibeli kadınları ancak binerken veya çıkarken busines class’ta şöyle bir görürsünüz.
***
ROLAND Barthes 2. Savaş ertesini tatil ve otomobil medeniyeti olarak tanımlardı.
Tatil tabii yine devam ediyor ama buna bir de uçak medeniyetini eklemek zorundayız.
O uçak kalkıyor, iniyor ve yolcular artık sterilize bir kadife koridorun tecridinde değil, sunî deri bir koridorun hengamesinde kavga ediyor, kafayı çekiyor ve kusuyor.
İnanın os...yor da, kaç defa burnumun direği kırıldı...
hadiuluengin@taraf.com.tr
Yorum Yap