- 28.08.2013 00:00
MEŞHUR lâftır, söz uçar yazı kalır.
Eskiler bir de bunu hafıza-ı beşer nisyan ile maluldür şeklinde formüle etmişlerdi.
İnsan hafızası unutkanlığa yatkındır anlamına gelir.
***
ANCAK Halep oradaysa da arşiv buradadır. Yani kaydı tutulmuş şey inkâr edilemez.
Dolayısıyla, fikirlerin, yaklaşımların ve evrimlerin istikrarlı ve dürüst bir seyir izleyip izlemediğini sınamak için yegâne yöntem sözkonusu arşivleri karıştırmaktan geçer.
Kim ki dobra dobra özeleştiri yapmadan ve yanıldığını açıkça kabullenmeden dün ak dediğine bugün kara diyerek yüz seksen derece çark etmiştir, o arşivi suratına fırlatıverirsiniz.
***
LÂKİN doğru, böyle bir yüz surat bizim hem laikçi, hem dinci ulusalcılarda mahkeme duvarı olduğu için Türkiye’de bunun dahi artık fazla kıymet-i harbiyesi kalmadı.
Neo-Nazi Karanlıkçılar en uç ve en rezil örneğidir, ablak çehrelerine balgamla tükürdüğünüzde bile ya rabbi şükür, gökten rahmet yağıyor diye secdeye varırlar ve kızıl Maoculuktan haki faşizme tornistan etmiş fırdöndülüklerini lâf kalabalığına getirmek için de başkalarına “dönek” (!) demek cazgırlığından medet umarlar.
Heyhat, bizim ülkemizde arşivlerin nesnelliği ve yazıların kalıcılığı dahi ahlâk yahut etik dediğimiz faziletin hayâsızca tecavüze uğramasını önlemeye yetmez.
***
BU satırların yazarı en az yirmi- yirmi beş yıla yayılan ve hiç yalpalamayan bir süreçte Suriye’ye ilişkin olarak kaleme aldığı bütün tahlillerde Esed familyasını teşhir ve telin etti.
Aksi yönde tek bir istisna mevcut değildir. Gösterebilenin alnını karışlarım.
Nitekim hatırlayın, hani babası cehennem zebanilerine kavuştuktan sonra hanedan tacı oğlunun başına konduğunda laikçi ve dinci ulusalcılardan oluşan bir münevveran takımımız otobüs kiralayıp “Doğu ve Üçüncü Dünya sevdası”na (!) büyük tantanayla Şam tavafına gitmişti ya, işte ta o zaman bu aklı evvelleri de tiye almıştım.
Döne döne, zapti, mezhebi ve oligarşik tabiatı icabı, tahtan pederi indi mahdumu bindi diye ceberut rejimin değişmediğini ve değişmeyeceğini vurguladım.
Ardından, sanki sözkonusu otobüsün römorkunda gidiyormuş gibi AKP hükümeti aniden aynı mahdum beyle can ciğer kuzu sarması oluverdi.
***
YİNE sonsuz mesafeli durdum. Sevinç falan beyan etmedim.
Yukarıdaki Doğu ve Üçüncü Dünya budalalığından dolayı zıt kesimler bu yeni aşka ortak methiye düzerken, realpolitik çerçevesindeki devletlerarası ilişkiye karşı çıkmasam bile ahlaki açıdan Beşar Esed ve diktatoryasına prim vermemek gerektiğini defalarca tekrarladım.
Gerisi malûm... Aynı AKP hükümeti dün gerdeğe girdiği o Esed’le bugün kanlı bıçaklı oldu ve yine dün iktidarın dümen suyunda Şam liderine övgü yağdıranlar yine bugün ve yine iktidarın dümen suyunda en hızlı muhalif kesildiler ki, yukarıdaki laikçi- dinci ulusalcı koalisyon birbirinin gırtlağını sıkmaya başladı.
***
YA ahlâk? Ya etik?
Suriye’ye ilişkin zıt savrulmaları başka bir yazıda eleştireceğim, devlet dış politikaları yukarıdaki erdem ekseninde inşa edilemeyeceği için soruyu Ankara’dan ziyade kâh Şam’ın katliamlarını sahiplenerek Batı’yı savaş kışkırtıcısı diye suçlayacak kadar ahlaksız olan laikçi ulusalcılar; kâh da aksine, dün Esed aşkıyla yanıp tutuşurken bugün niye müdahale etmiyor diye yine aynı Batı’ya küfredecek kadar etik yoksunu olan dinci ulusalcılar için soruyorum.
Halep oradaysa arşiv buradadır ve onların asla veremeyeceği cevap da işte oradadır!
hadiuluengin@taraf.com.tr
Yorum Yap