- 12.07.2013 00:00
BAŞLIKTAKİ deyimin nereden kaynaklandığını bilmiyorum. Hiç de araştırmadım.
Zahir bu sebzenin her öğün sofraya konuluyor olmasından dolayı falan icat edilmiştir.
Fakat ne demek istendiğini anladığımıza göre burası önemli değil!
Ama Gezi olaylarının kabak tadı vermesi çok önemli ki, işte buraya geleceğim.
***
EVET, kabak tadı verdi! Şu siyaseten doğrucu riyakârlığın arkasına sığınmadan ve fincancı katırlarını ürkütmek pahasına bunu artık dobra dobra saptamak gerekiyor.
Sırf ağaç kesildi kesilmedi, kışla yapıldı yapılmadı meselesini kastetmiyorum.
Bilhassa ve bilhassa, zaten geri planda yatan siyasi perspektifi vurgulamak istiyorum.
***
ÖYLE, çünkü sopa, pala yahut tabancayla boy gösterdikleri için medyatiklik kazanan; fakat aslında ciddi bir sessiz çoğunluğun en uç tezahürleri olarak sahneye çıkan böylesine simge aktörleri “AKP milisi” (!) diye karalamak gerçekle bağdaşmıyor.
Tepkiyi onların fanatizmine yormak ise gelişmeleri yanlış okumak anlamına geliyor.
Hiç şüphesiz bu dürtü de devreye giriyor ama esas sorun kitle çizgisi denen sınırın çoktan aşılmış olmasından kaynaklanıyor.
Yani toplumsal ibre ya eylemleri reddeden, ya da mesafeli duran ölçeğe meylediyor.
***
NİTEKİM Türkiye çapında yapılan son kamuoyu taraması da buna gösterge sundu.
Eğer grafiğe alıcı gözüyle bakarsanız, Taksim’i ve onun uzantılarını onaylamayanların oranının AKP’ye oy veren seçmenlerin oranını dahi haydi haydi geçtiğini göreceksiniz.
Başka bir deyişle, sessiz çoğunluk iktidar partisi taraftarlarının da ötesine taşıyor.
Zira yukarıdaki Türkiye ne Kadıköy’ün, Çankaya’nın, Karşıyaka’nın hâli vakti yerinde mahalle sakinlerinden; ne üniversite kampüslerinin özgürlükçü ve idealist asilerinden; ne de mezhebî ve mazoşist varoşların, heyhat cellâtlarına ebediyen âşık maktullerinden oluşuyor.
Dolayısıyla da, iş çığırından çıktığı için artık önemi kalmayan haklı- haksız sorusunu herkes kendi meşrebine göre cevapladığından, eylemlerde ısrar tek bir şeye hizmet ediyor:
Toplumsal kutuplaşmayı pekiştirmek!
***
ZATEN desperados kimlikli ve marjinal nitelikli “sol” aculları bir kenara bırakalım.
Onların dışında, olayların başından beri ısrarla ve tekrarla vurguladığım gibi yukarıdaki kutuplaşmayı ana rota olarak benimsemiş tek bir mihrak mevcuttur: Ulusalcılar!
Çünkü bu şer odağının bel bağlayabileceği yegâne çare “kaos stratejisi”dir!
Yani onların gaflet perspektifinden bakılırsa, Kürt barışını önlemek ve ülkemizi totaliter ve otoriter coğrafyalara sürüklemek ancak gerilimi tırmandırmakla mümkündür.
Sözkonusu kaos had seviyeye ulaşmalıdır ki, hezeyan ufkunda darbe ihtimali belirsin!
Ve zaptiyenin gazı, palanın sapı, piştovun kurusıkısı falan, bütün bunlar iktidarı demokrasi iklimlerine yabancılaştırdığından aslında ulusalcı peksimete yağ sürmektedir.
***
İKTİDAR işte o iktidar körlüğünden dolayı bunu kavrayamayıp tongaya basabilir.
Nitekim basıyor da! Yangına körükle giderek çelişkileri derinleştirmek aczine düşüyor
Ama özgürlükçü olmak iddiasıyla ortaya çıkan ve öyle olduklarına hâlâ inanmak istediğimiz Gezi Direnişi öncüleri de mi aynı körlükten mustarip? Sarmalı görmüyorlar mı?
Kitle çizgisini aşarak kaba tadı verdiklerini, dolayısıyla da en az o iktidar kadar tongaya basıpulusalcıların kuyruğunda şer girdaplara sürüklendiklerini fark etmiyorlar mı?
İki yanlış bir doğru etmez, toplumsal kutuplaşmaya alet olduklarını algılamıyorlar mı?
Kabağın kalyesinden de, sotesinden de, dolmasından da gına geldi, patlıcana geçelim!
hadiuluengin@taraf.com.tr
Yorum Yap