- 19.06.2013 00:00
ZAYİATI çok ağır bir üç haftayı geride bıraktık. Enkaz yığınları arasındayız.
Eğer başarabilirsek ki garantisi yok , onarması da o kadar zor olacak!
Çünkü dindar ve seküler özgürlükçülerin yirmi- otuz yıldır ana hatlarını çizmeye çalıştığı yeni tür toplumsal uzlaşma projesi bu son üç haftada sonsuz ciddi yaralar aldı.
Dolayısıyla, şimdi ilk hasar tespiti yapalım.
***
EN ciddi enkaz, kısaca laikler- dindarlar diye adlandırdığımız katmanlar arasındaki çelişkinin tekrar keskinleşmesinde yatıyor. Eyvah ki uçurum bugün dünkünden daha derindir!
Gezi Parkı direnişine katılarak orada Cuma namazı kılan Anti-kapitalist Müslümanlar falan ise işin ancak aksesuar yönüdür. Büyük tabloyu hiçbir şekilde değiştirmiyor.
Ve sözkonusu çelişkinin derinleşmesi de aynı Gezi Parkı direnişçilerinin illâ “laikperest”, iktidar savunucularının ise illâ “mürteci” olmasından kaynaklanmıyor. Asla!
Her toplumsal kaos dinamiği geniş kitleleri eninde sonunda saflaşmaya ittiğinden ve yukarıdaki kutuplaşmanın zihin parametreleri de zaten mevcut olduğundan veya kuluçkada yattığından, saflaşma şimdi yeniden eski eksende pekişiyor.
***
İLK sorumlu Başbakan’dır! Zira pederşahi otoritarizmiyle toplumun ciddi bir kesimi tarafından hayat tarzına müdahil olarak algılanan Erdoğan Taksim’i de doğru okuyamadı.
Gezi Parkı eylemcilerinin klasik laikperest- ulusalcı- Kemalist çizgide olduğunu varsayarak onları geçmişteki Cumhuriyet Mitingleri katılımcılarıyla özdeşleştirdi.
Zaptî tedbirler bir yana, kendi kitlesini seferber ederek boy ölçüşmek yöntemini seçti.
Bu da zıtlaşmanın yeniden “çağdaş- yobaz” (!) imajlarına doğru kaymasına zemin yarattı ki, AKP lideri aynı zamanda ve bilinçli bir şekilde efendi- parya; merkez- çevre; şehirli- taşralı; Batılı- Doğulu geri planlarını kullanarak çelişkileri bilemek popülizmini tercih etti.
Artı, tıpkı yukarıdaki ulusalcılar gibi ama zıt yönde komplo teorilerine prim verdi.
Asla ilgisi olmamasına rağmen yabancı parmağı keşfederek şoven duyguları okşadı.
Oysa cesur mimarı olduğu Kürt Barışı gündemdeyken ve bunun hayata geçmesi de Recep Tayyip Erdoğan’ı gerçekten en zirveye çıkartacakken, böyle bir söylemi ve zıtlaşmayı benimsemesiErgenekon İttifakı’nın ekmeğine yağ sürdü.
***
ŞÜPHE mi var, aportta bekleyen bu kesim mensupları tabii ki hareketin üzerine mal bulmuş Mağribi gibi atladılar. Tabii ki yönlendirmeye çalıştılar. Tabii ki istismar ettiler.
Hatta bir yandan yukarıdaki hayat tarzı kaygısının yarattığı meşru korkuyu kullanarak; diğer yandan da ayrıcalık yitirmiş eski elitlerin kuyruk acısını gıdıklayarak; artı, internet ve sosyal medyada muazzam bir dezenformasyon üfürerek belirli yerlerde elebaşı oldular!
Bunları tekrarlamanın âlemi yok, kumpası zaten baştan biliyor ve baştan uyarıyorduk!
***
AMA doğru, samimi fakat toy direnişçiler nerede durmak gerektiğini kavrayamayacak kadar tecrübesiz, naif, hatta biraz şımarık olduklarından; her hâlükârda da heterojen kitle bilumum manipülasyon ve provokasyonlara açık çek verdiğinden, uyarı çok doğal olarak onlardan ziyade devlet mekanizmasını elinde tutan Başbakan’a ve hükümete yöneliyordu.
Çünkü Kürt Barışı’nın gerçekleşebilmesi için en geniş demokratik ve sivil mutabakata ihtiyaç duyulan şu dönemde Erdoğan’ın uzlaşma yansıtması otoriter gidişatı duraklatacağına dair sinyal anlamına gelecekti. Sulh Cephesi’ni genişletecek ve cidden ferahlama yaratacaktı.
Dolayısıyla da savaş yandaşı kutuplaşmaya oynayan ulusalcılar avucunu yalayacaktı.
Oysa tam tersine, o Ergenekon İttifakı bugün avuç yalamıyor ve el ovuşturuyor!
Üç hafta sonraki ilk hasar tesbiti bunlardır ve enkaz altındaki zayiat çok büyüktür.
hadiuluengin@taraf.com.tr
Yorum Yap