- 8.05.2013 00:00
TARAF’taki krize değinmek istemiyordum. Hayır, kol kırılır yen içinde diye değil!
Birincisi, önce olup biteni tam kavrayamadım. İkincisi ise az buçuk anladıktan sonra bile öyle “zıt çelişki” (!) falan keşfetmedim. Karşılıklı suçlamaları da yersiz buldum.
Ancak, başta battı, batıyor diye düğün bayram eden ulusalcı avene olmak üzere hemen herkes bizim gazetedeki buhrana öyle bir odaklandı ki, bir iki lâf söylemek artık farz oldu.
Artı, böyle bir ilgi TARAF’ın demokratik süreçteki hayatiyetini tekrar ortaya koydu.
***
BU sütundaki ilk yazımı 1 Haziran 2012 günü şu paragrafla bitirmiştim:
“... (ortak misyon duygusallığı paylaşıyoruz diye) gerek gazete bünyesinde, gerek harici mekânda tek sesli bir koroya dâhil olduğum ve olacağım sanılmasın. Asla!
Akıl çağına ulaşmamız ve totalitarizm ve otoritarizmle köprüleri atma sancılarımız bizlere birey olmayı da öğretti. (...) Artık hiçbirimiz tekrar kolektif kalıplara sığmayız.
Kaldı ki adı şimdiden demokrasi tarihine yazılmış olan TARAF, tabii ki asgari paydalar hariç, aynı olaylara ayrı yaklaşımlar forumu sunduğunu da çoktan ispatladı” (...)
***
İMDİİ, siftahı böyle yapmış birisi olarak Ahmet Altan ve Yasemin Çongar ayrılınca ne kadar hüzünlendiysem, tabii ki Oral Çalışlar ayrıldığında da o ölçüde hüzünlendim.
Oral ve onunla birlikte istifa edenlere dâhil olan Halil Berktay ve Alper Görmüş zaten kırk küsur senelik arkadaşım. Üç aşağı beş yukarı aynı kültürü ve hedefi paylaşıyoruz.
Ama genel yayın yönetmenliğine getirilen Neşe Düzel de bir otuz yıllık arkadaşım!
Neşe’yle de yine aynı oranda, yine aynı hedefi paylaşıyorum.
Gökten melaikeler inip yemin etse kimse beni birincilerin barış uğruna demokrasiyi “satacağı” (!), ikincilerin de demokrasi adına barıştan “cayacağı” (!) iddiasına inandıramaz.
Zaten de birini diğerinden ayırmak abesle iştigal eder. Etle kemik ayrışamaz.
Dolayısıyla, fark bile değil, yegâne nüans taktik öncelikler konusunda ortaya çıkabilir.
Nitekim de bunun içindir ki ilk yazımı “TARAF, tabii ki asgari paydalar hariç, aynı olaylara ayrı yaklaşımlar forumu sunduğunu çoktan ispatladı” diye noktalamıştım.
Dün böyleydi, bugün de böyledir! Yarın da böyle olmayacağına ihtimal vermiyorum!
Kaldı ki şu yaşa geldim ve sırtımda yumurta küfesi yok, aksi takdirde benden paso...
***
ÖTE yandan, son tahlilde dışarıdan bakan bir gözlemci olarak kanaatim odur ki yaşanan her iki kriz de esas itibariyle TARAF’ın kurumsallaşamamış olmasından kaynaklandı.
Okuduğunuz gazete klasik ve geleneksel anlamda “müessese” niteliği yansıtmıyor.
Muhtemelen ebedi mali zorluklar, egemenlerin sıkı markajı, çalışanların birey egosu veya patronajın“management” zaaflarıyla açıklanabilecek olan bu durum belki “sıradışı” kalmak ve “sürüye uymamak” açısından hoş olabilir.
Fakat kaçınılmaz olarak ciddi dezavantajlar da getiriyor ve buhrana tahvil oluyor.
Dolayısıyla bana sorarsanız, TARAF’ın sivil demokrasi misyonu itibariyle mutlaka aşılması gereken bu son kriz de öyle “uzlaşmaz ideolojik çelişkiler”de (!) falan değil, gazetemizin başka bir örneği olmayan “nev-i şahsına münhasır” kimliğinde hayat buluyor.
Ulusalcı avenenin attığı çamur da dezenformasyondan başka hiçbir anlam taşımıyor.
***
YAZIYI Murat Belge’nin harfiyen katıldığım makalesinden alıntıyla bitiriyorum.
“...şaşmaz bir biçimde, demokrasiden taraf alma konusunda, Türkiye medyası içinde Taraf’ın benzersiz bir sicili olduğunu görüyorum. Bu sicilin bir arızaya uğramadan devam edeceğine inanıyorum (böyle olmayacağına dair bir sinyal almadım).
Onun için de yazmaya devam ediyorum!”
hadiuluengin@taraf.com.tr
Yorum Yap