- 27.02.2013 00:00
KÜRT meselesi her şeydir! Yani, aslında onu üretmiş olan Türk meselesi her şeydir!
Birbirine eklemli bu iki sorunun çözümü de makûs talihin yenildiği anlamına gelir.
Aynı zamanda 1923 Cumhuriyeti’nde uzun, çok uzun sürmüş ergenlik krizinin artık bittiğini müjdeler. Böylelikle de “akıl çağımız” başlamış olur.
Ve bu “olgunluk çözümü” de ulus-devleti ne yıkacak, ne çatırdatacak, ne bölecektir!
Tam tersine, yeni bir yurttaşlık sözleşmesi ekseninde aynı ulus-devleti daha eşit; eşit olduğu için de daha sağlam ve daha kunt temeller üzerinde tahkim edecektir.
***
FAKAT tabii yukarıdaki saptamayı yapmakla Kürt meselesi dışındaki diğer bütün sorunları lâf-ı güzaf saymış olmuyorum. Asla!
Demokratikleşmeye, özgürleşmeye ve sivilleşmeye dair zaaflar hâlâ diz boyu duruyor.
Dolayısıyla, gönül tabii ki aynı süreçte bunların da salaha kavuşmasını ister ve istiyor.
Ancak temenniler bir şeydir, gerçekler ise bambaşka bir şeydir!
***
ÖYLEDİR, çünkü eğer bir halkoylamasına gidilecekse her seçmen siyasi aktörler tarafından sunulan alternatifler arasında tercih yapmak zorunda kalır. Üç yanıt vardır:
İlkin, projeyi külliyen onaylamadığınız için kestirmeden bir “hayır” cevabı verirsiniz.
Amenna! Tercih demokrasinin kuralları açısından sonsuz meşrudur.
İkinci olarak azamiyetçi davranır ve duruma göre, şunlar olduğu yahut olmadığı takdirde “benden paso” dersiniz.
Lüks bir tavırdır ve öznel iradeciliği nesnel gerçekçilikle karıştırmak anlamına gelir.
Ve nihayet üçüncü olarak, o anki momentumda “esas” olanla “tâli” olanı ayırıp; daha doğrusu sözkonusu “esas”ın hayata geçmesi durumunda o “tâli”nin de orta–uzun vadede gerçekleşeceğine hükmedip, şart ünlemi eklemek kaydıyla olumluluk ifade edersiniz.
Nitekim bu satırlar yazarının bir önceki Anayasa referandumunda “yetmez ama evet” safları içinde yer alması da yukarıdaki yaklaşımdan kaynaklanmıştı ki, doğru bir tutumdu.
***
ÖYLE anlaşılıyor ki şimdi tekrar yukarıdaki türden tercihlere yöneleceğiz.
Yani AKP hükümetinin o “her şey” olan Kürt sorununu çözmek iradesi aynı zamanda başkanlık sistemine geçiş hedefiyle at başı gidecek. Konu yeniden referanduma sunulacak.
Bu sisteme illâ karşı değilim. Böyle bir takıntım yok ve pekâlâ da tartışılabilir.
Lâkin gerek Başbakan Erdoğan’ın otoritarist eğilimler sergilemesi; gerek, zaten olgunlaşmamış projenin denetleyici “emniyet supapları” içermemesi; gerekse de Türkiye siyaset kültürünün ana hat itibariyle parlamenter çerçevede oluşmuş olması, sözkonusu sisteme çok soğuk ve çok mesafeli durmamı zorunlu kılıyor.
Daha açıkçası, bugünkü konjonktürde reddediyorum. Ancaaak!
***
ANCAĞI şu ki, eğer aynı parti ve aynı Başbakan Kürt meselesini, yani aslında Türk meselesinigerçekten ve samimi biçimde çözecekse, işler böyle olumlu bir zirveye yaklaşırsa, kendi hesabıma bunun “bedeli”ni (!) başkanlık sistemine geçiş olarak ödeyebilirim.
Çünkü yukarıda vurguladığım gibi, birincisi hâl yoluna girdikten sonra diğer bütün konular da ister istemez onun dinamiğinde er veya geç çözüme doğru ilerleyecektir.
Fakat şu an karar vermek için vakit henüz çok erkendir! Olanı biteni görüp tartmadan hemen “he”demek arabayı atın önüne koşmak olur. Açık çek vermek anlamına gelir.
Dolayısıyla pür dikkat bekliyor, izliyor ve bilhassa da süreci hararetle destekliyoruz.
Ve kuşku yok, ancak “esas mesele”de ilerlendiği ölçüde diğerlerini “tâli” sayabiliriz.
*
Düzeltme: Cuma günkü yazımda zikrettiğim isim Arif Yıldız olacaktır. Düzeltir, özür dilerim.
hadiuluengin@taraf.com.tr
Yorum Yap