‘Milli Birlik’ çağrıları üzerine

  • 7.02.2016 00:00

 “Milli aidiyet” üzerine kurulan siyasi söylemlerin Türkiye’de her zaman hazır bir müşterisi olduğu düşünülür. Toplumun çok parçalılığını, çeşitliliğini veri alan; demokrasi/ çoğulculuk/ hak ve özgürlüklerin önemi üzerine yürüyen tartışmaların, sıradan hayatları çok ilgilendirmediğini varsayarız. Bu özellikle kriz algısının tırmandığı zamanlarda daha da geçerlidir. Kaos ve dağılma endişesi, tartışma ve eleştiri yerine bütünleşme ve güçlü olanın ardına dizilme eğilimini tırmandırır.

Bu her zaman geçerli mi diye düşünüyorum.

Bilerek veya bilmeyerek bu formülün büyüsüne kapılındığı bir dönemden geçiyoruz gibi gözüküyor.

Haziran seçimlerinin AKP üzerinde oldukça etkili olduğunu; iktidarın kaybedilebileceği endişesi yarattığını tahmin etmek güç değil. İktidar katlarının önünde iki seçenek duruyordu. Birincisi; koalisyon siyasetini zorlayarak güvenilmezliği kuşku götürmez ortaklarla yeni, zor fakat meşruiyeti genişleyen bir iktidar sahası oluşturmak. İkincisi; daha uygun konjonktürde yeni bir seçimle tek başına iktidarı yeniden yakalamayı denemek. Erdoğan’ın ve AKP çoğunluğunun tercihinin ikinci yol olduğu kestirilemeyen bir durum değildi.

Sonucu hepimiz biliyoruz.

Fakat – bilmediğimiz demeyeyim ama- üzerinde yeterince durup düşünmediğimiz bir başka konu var kanımca. O da, bu iki seçeneğin, sadece iki farklı aktüel politik taktik olmadığı; onun ötesine geçen, (siyaset etme tarzlarına dair) daha derin bir farklılaşmayı temsil ettiğidir.

Koalisyon seçeneği üzerinden yürümek düşüncesi, AKP’yi dünya ve Türkiye’de karşıtlarıyla iş yapabilen, icrayı paylaşabilen; buna istekli, becerikli, ehil ve “normal” siyasi aktör imajına -elbette aynı zamanda gerçeğine- taşıyacaktı. Yeniden inşa sürecini demokratik usullerle paylaşmaya açık siyaset aktörü olarak yeni bir üsluba yöneltecekti. Siyasetin dili “hak ve özgürlükler” üzerine inşa edilecek; geniş kesimler kendi kimlik ve öncelikleriyle ortak bir programda buluşacak; anlaşmazlıklar bastırılarak değil tartışılarak aşılmaya çalışılacaktı.  Üstelik AKP bu sorumluluğu, siyasetin en güçlü; içinde yer almadıkça ülkenin yönetilmesinin olanaksız olduğu dominant niteliğiyle üstlenmiş olacaktı. Yıkıcı performanslardan hiç kaçınmamış bir rakiple aynı “yatağa girmek” elbette tuzaklarla, hilelerle dolu bir yolu büyük bir dikkatle kat etmeyi gerektiriyordu. Ama yeni bir seçimle tek başına hükümet kurulabildiğinde daha mı önemsiz tuzaklar, küçük hileler bekleyecekti iktidarı?

Belli ki bu soruya olumlu cevap veren bir akıl işledi ve yeni bir seçimle tek başına hükümet kurabilme gücü elde edildi.

Fakat AKP’nin işi daha mı kolaylaştı; bu çok tartışılır.

Ülkeyi bekleyen büyük tehlikelere vurgu yaparak siyasi destek sağlamaya çalışmak hiç de iyiye işaret değil. Siyasal taraflaşmaları “milli/gayrı milli” ekseninden tanımlamak; günün, tartışmak, yalpalamak, eleştirmek değil liderin arkasına dizilmek günü olduğunu ilan etmek… Farklı düşünenlere “sızdırılmış”, “hain”, “satılık” gibi soğuk savaş diliyle saldırmak; merkeze/lidere alınmış her mesafeyi “dış güçlere yanaşmak” olarak kodlamak… Yeni anayasa tartışmasınademokratikleşme arayışı yerine,  milli/yerli anayasa -güçlü başkan hedefiyle başlamak…

Bunlar, AKP’nin Kasım seçimlerinden sonra Haziran’dan daha güçlü ve avantajlı olduğunun işaretleri değil. Bunlar zorlanma ve sertleşme işaretleri.

Baştaki soruya dönersek; tehlike algısı ve milli aidiyete seslenen destek arayışları, gerçekten iktidarı güçlendirebilir mi?

Belli ki bunu yaşayarak göreceğiz.

Fakat ben, toplumsal tecrübenin siyasal şablonları boşa çıkartabileceğini düşünüyorum. 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums