‘Tehlikeli işleri stille yapmak sanattır’

  • 11.10.2011 00:00

 Çok sevdiğim çocukluk arkadaşım gazeteci Yaşar Sökmensüer’le iyi anlaşırız biz. Kırk yıla yayılmış ilişkimizde birbirimize benzeyerek büyüdüğümüzdendir belki de. Yaşar iki konu açıldığında hemen heyecanlanır: Bukowsky ve stil... Tabi aşk da var ama konumuz bu değil.

Bir gün ona dünyanın en derin sırrını açıklar havada “Hayat stildir bence” demiştim. Ortaya bu kadar “kalın” konulan bir ilkenin insanda nasıl güçlü bir itiraz kaşıntısı yarattığını bilmiyor değilim. Amaçların önemi, bizi birbirimize yaklaştıran ya da çatıştıran rolü üzerine peş peşe bir dolu düşünce üşüşüverir zihnimize. “Amaçlar ve stil birarada önemli” gibi, işin kolayına kaçan “renksiz heyecansız” cevaplara yelteniriz. Ya da “amaç” ve “stil” zaten zihinsel kavramlardır, hayat bunları bizim zihnimiz gibi ayırmaz, stil dediğimiz şey amaçları da içeren daha geniş bir bütünlüktür filan gibi“inceltmelerle” sözün “sivriliğini” yontmaya çalışırız.

Yaşar bunların hiçbirini yapmadı. Gözleri parladı. “Elbette öyledir” dedi. Sonra hiç unutmayacağım Bukowsky sözlerini aktardı. “Stil her şeydir. Stil her şeye cevaptır. Aptalca bir şeyi stille yapmak tehlikelidir. Ama tehlikeli bir şeyi stilden yoksun yapmaktansa, aptalca bir şeyi stille yapmayı tercih ederim. Tehlikeli bir şeyi stille yapmak... İşte ben ona sanat diyorum.”

Benim bu sözleri unutmamam; sözlerin gücüyle ne kadar ilgili ise, konu ne zaman açılırsa Yaşar’ın bu sözleri hep aynı heyecanla aktarmasıyla da o kadar ilgili sanırım...

Evet, bence hayat stildir. Ama, benim stil dediğim Bukowsky’nin yücelttiği ve istisnalaştırdığı gibi bir şey değil. Hepimizde olan, bizi biricikleştiren, birbirimizden ayıran sayısız ayrıntının biraraya gelerek oluşturduğu canlı, karmaşık bir bileşim. Bukowsky’nin kısaca stil dediği şeyin ne olduğunu sanırım iyi anlıyorum ve ben ona “iyi stil” diyorum.

İtalyan yönetmen Antonioni’nin sözünü okumuştum bir yerde; aklımda kaldığı haliyle yazıyorum:“Son sözü ‘amaçlar’ söylemezler aslında... Hayatta hedefler değildir önemli olan. Önemli olan gitmektir. Yolun kendisidir. Amaçlar bizi yola çıkardıkları için önemlidirler...”

Son yıllarda; yaşadığım her yeni günde, doğruluğunu daha da derinden sezdiğim bir hakikati taşıdığını düşünüyorum bu sözlerin.

Gördüm ki insanları amaçlarına bakarak seçmemişim hiç. Hangimiz yapmıştır ki zaten bunu. Sevdiklerimi; neyin peşinde olduklarını izleyerek değil, “tarz”larını etkileyici bulduğum için sevmişim. Sevmediklerimi de öyle. Zaten hayatta saysanız kaç amaç sayacaksınız. Herkes, hepimiz, aşağı yukarı benzer amaç paketleri içinde yuvarlanıp gidiyoruz. Ama, hiçbirimiz de bir diğerimize aynen benzemiyoruz. Varoluşun büyüsü de tam burada yatıyor. Hayranlıklar, aşklar, tutkular, küçümsemeler, tiksinmeler, kavgalar gürültüler burada kuruluyor burada yıkılıyor: Stilde... Stil, insanlarda duygu yaratıyor.


“Tehlikeli şeyleri stille yapmak sanattır.”
 Evet, gerçekten öyledir.

Ben, generaller höt dediğinde hizaya giren anlı şanlı gazetecilerin kişiliksizce köşeleri doldurduğu; bu ülkede yaşayan çoğunluğun son sözü ordunun söyleyeceğine çaresizce inandığı günlerde Ahmet Altan’ın “İndir o parmağını general” yazılarını işte bu nedenle unutmuyorum.

Başbakan’ın artık gücü gerçekten ele geçirdiğinde, her despotik tınıda kalemini ona doğru sivriltmesinde de aynı değişmez stili görüyorum.

Ateşkesin bitmesiyle sivilleri de içine alan PKK şiddeti tırmandığında PKK’ya karşı sözünü esirgememesinde de...

Onun stilinde dayanılması güç bir sertlik var. Yıkıcı bir sertlik. Ama, siz şunu biliyorsunuz ki onun derdi aktörlerle, değil. Tavırlarla, tutumlarla ilgili o. Aptalca şeyleri stilsizce yapanlar, bütün akıllarını partilere, devletlere, Batı’ya, Doğu’ya şuna buna takmışlarken Ahmet Altan ve arkadaşları kimin yaptığıyla değil ne yapıldığıyla ilgilendiler. Onları benzersiz yapan işte budur. Çok basit bir ilke: Aktörlere değil ilkelere ve vicdana bağlı olmak... Bu onlara sonsuz bir özgürlük verdi.

Bir avuç insanın üç kuruş bütçeyle bu ülkenin en etkili gazetesini yaratmasının altındaki “küçük sır” budur işte. Onların vicdan ve değerler dışında otorite tanımadıkları, hiç kimseye körce dost ya da düşman olmadıkları bilindiği için kazandıkları olağanüstü inandırıcılık.

Bu inandırıcılık stille kuruldu. Düşmanında bile saygı uyandıran bir stille...

Hiçbir genelkurmay başkanının görmezden gelemediği, Başbakan’ın kürsülerden cevap vermek zorunda hissettiği, Tuğluk ve Karayılan’ın ikna etmeye çalıştığı gazetenin hikâyesi görüyorsunuz ne kadar “basit”.

Yaşayan insanları övmenin tehlikeli bir şey olduğunu bilecek yaştayım. Gençlik yıllarımın kutup yıldızları erken yaşta söndü. Herkesin kendi yolunu kendi bulacağını öğrendim. Yarı tanrılar çağı çoktan sona erdi. Ama, hakikaten stilleriyle hayranlık uyandıranlara, kelle koltukta öne çıkanlara bir saygı duruşu göstermeden yaşamak da çok yavan olur.

Hayatımda iyi kötü değer verdiğim işleri başardığım olmuştur benim de herkes gibi. Ama, Ahmet Altan, Yasemin Çongar ve bir avuç genç insanın bu memleketin küçük bir mucizesi olarak yarattıkları bu gazetenin bir köşesinde iki çift söz söyleyebilmek kadar onur duyduğum bir şey olmadı. Hiçbir şey için olmasa bile sadece bu kişisel nedenimle şükran sunuyorum.

Kasım ayında buluşmak dileğiyle...


ozaltinli@gmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums