Akıl barış derken, ne bu endişe

  • 16.03.2013 00:00

 Kürtlerin kandırılması adına “Büyük Barış”tan korkanların argümanlarını okuyorum. Kürtlerin elinin boş kalabileceğinden endişeliler.

Doğrusunu isterseniz bu “endişe” çizgisinin değişimi anlamaktan çok uzak olduğu kanısındayım. Kürt sorununu, siyasal aktörlerin zamana göre değişen sözleri üzerinden anlamaya çalışmak, kişilik analizlerine yaslanmak hiç ikna edici değil. Hükümetin soruna ilişkin izlediği siyasetin ağırlık noktalarında kaymalar ve yalpalamalar olduğu gerçeği de bu “endişelere” analitik bir kalite sağlamıyor. Erdoğan’ın “Kürt sorunu yoktur terör sorunu vardır” ya da “ biz olsaydık Öcalan’ı asardık” sözleriyle ve daha düne kadar süren KCK tutuklamalarıyla söze girenler, farkında olmadan tanıdık bir propagandanın sınırlarında dolaşıyorlar. Buralara takılıp kalan bir aklın da“peki ne oldu da şimdi tanık olduğumuz süreç ilerliyor” sorusuna verebileceği tek cevap“başkan olabilmek için Kürtlere tuzak kuruyor” basitliğinden ileri gidemiyor.


İdeolojik kuruntular körleştirir

Bu sığlığın altında, öncelikle, aktörlerin “ideolojik dünyası”nın siyaseti belirlediğine dair bir inancın izleri olduğu kanısındayım. Bu kolaycı saplantımızın, algıda seçiciliğimizi, endişe veya umutlarımızı güçlü biçimde etkilediğini düşünüyorum. Sosyolojik değişimin ve pragmatizmin siyaset üzerindeki (ideolojik kalıpları aşan) etkisini, algıyı dönüştüren işlevini ihmal eden bir bakış bu. Durduğu yere göre baştan endişeli; ya da baştan umutlu.

Oysa derin bir değişimden geçiyoruz ve bu peşin kanaat konforunu çoktan kaybettik. Daha“ideolojisiz” politik okumalar yapma ihtiyacıyla karşı karşıyayız. Tıpkı Erdoğan’ın ve Öcalan’ın yaptığı gibi.

Bugün Kürt sorununun aşılması umudunun altında Türkiye ve Ortadoğu’daki büyük dönüşüm yatıyor.

Türkiye’de, küreselleşmenin etkin bir aktörü olmak isteyen ve bunun maddi ve moral imkânlarına sahip bir iktidar var. Ortadoğu ise baştan aşağı sarsılıyor ve iki komşu ülkede merkezî yapılar dağılmaya yüz tuttu. Kürtler önce Irak’ta özerkliğe kavuştu. Türkiye Irak Kürdistan’ıyla barışçı ekonomik ve siyasal ilişkiler kurmayı başardı.

Fakat kanımca hem Türk hem de Kürt tarafı açısından bütün taşları yerinden oynatan asıl gelişme Suriye rejiminin çözülmeye başlaması oldu. Bu, Ortadoğu’da her iki taraf açısından da dengelerin kalıcı olarak değiştiğinin habercisiydi. Suriye Kürtleri siyasal güç olma imkânına kavuştular ve bunun geri döndürülemeyecek bir gidiş olduğu anlaşılıyor. Artık Türkiye’de ayakta kalmak isteyen hiçbir hükümet Ortadoğu politikasını Kürtlerle sonu gelmeyen bir savaş üzerine kurmak istemez.

Temel sorun Türkiye’nin kendi sınırları içindeki Kürtlerle barışabilmesidir. Bu barışın gecikmesinin her iki tarafa da ağır bir maliyeti dışında hiçbir getirisi yok. Bölgede dört ayrı devlete dağılmış Kürt nüfus içinde sosyolojik olarak en gelişmiş Türkiye Kürtlerinin diğer ülkelerin Kürtlerinin sahip olduğu haklardan ilelebet yoksun kalacağını varsaymak ancak derin bir politik körlükle sakatlanmış olmayı gerektirir. Bu hakların tanınıp tanınmaması üzerine toplumların birbirini kırıp geçirmeye devam etmesinin en küçük bir rasyonalitesi kalmamıştır. Bu haklar tanınacaktır.


Öcalan’ın gördüğü


Öcalan bunun savaş değil zaman gerektirdiğini görmüştür.
 Barışın hemen sağlanmasının fazladan getireceği ise Ortadoğu’nun bu iki büyük toplumunun güçlerini birleştirmesi imkânıdır. Öcalan bu gidişi gördüğü için “demokratik özerklik” ve “anadilde eğitim” dâhil bütün zorlayıcı talepleri barışın önkoşulu olmaktan çıkartmıştır. Toplumların, çatışma yerine ittifak ve işbirliği politikalarına yönelmesi durumunda bu hakların karşısındaki direncin yumuşayacağını öngörmüştür. Sorun silahın çatıştırıcılığıyla değil, siyasetin barıştırıcılığıyla çözülecektir. Meselenin merkezinde bu bakış vardır. Öcalan bu karara varırken; AKP’nin kalıcı olduğundan ve Ortadoğu’da yapmak istediklerinden başlayarak, AB çekirdeğinin bölgeye bakışı ve bölgede yükselen Kürt etkinliğine kadar bir dizi politik okumaya dayanmaktadır.

Hükümetin ise, Türk toplumunun rıza göstereceği asgari dönüşümü kabul ederek barış elini uzatan Kürtleri geri çevirmesi için aklını yitirmiş olması gerekir. Anadilini konuşan, kendi coğrafyasında kurumlaşan Irak Kürtleriyle işbirliği yaparak güçlenen, zenginleşen Türkiye, kendi Kürtleri anadilde eğitim istiyor ya da valisini seçecek diye neden onlarla güç birliği yapmak yerine savaşsın? Kürtlerin haklarını tanımak, onlarla barışmak neden Türkiye’yi zayıflatsın? Üstelik önünde sonunda varılacak bir yere gitmemek için direnmenin, o toplumların enerjisini kanla acıyla tüketmek, düşmanlık duygularını daha da derinleştirmek gibi bir maliyeti açıkça görünürken... Ortadoğu’nun acımasız rekabeti içinde yanına alabileceği Kürtleri rakiplerinin kucağına itsin; kendi zayıf karnı yapsın?

İdeoloji değil, akıl çağındayız.

Aklın vicdanla buluştuğu yerdeyiz.

Bu politika, endişelerle tutukluk yapmayı değil, kuvvetle desteklenmeyi hak ediyor...


ozaltinli@gmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (3)

  • Derya Titiz
    Derya Titiz
    16.11.2013 13:38

    Barışın baş aktörü Kurtuluş Tayiz teşekkürler, sewgili yazar. Spas;)

  • Derya Titiz
    Derya Titiz
    20.06.2012 21:11

    inaniyorum ben , bir sabah yine sizin kaleminizden "barış sağlandı" çığlıkları ile uyanacağıma...Evet inanıyorum

  • Derya Titiz
    Derya Titiz
    20.06.2012 21:11

    inaniyorum ben , bir sabah yine sizin kaleminizden "barış sağlandı" çığlıkları ile uyanacağıma...Evet inanıyorum

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums