Yavuz Donat'ın, Mamak çıkarması semiyotik bir bakışa konu olabilecek bir türden olduğundan birkaç lakırdı söylemek istedim. Öznel duyguların boca edildiği yazısına gelince gerçeklik karşısında dağılan, panikleyen, çöken bir Donat kimliği ortaya çıkıyor. İktidardan önce yazarlar çöker, Donat'ın iktidara angajmanı yüksel bilinen Sabah gazetesinde yayımladığı yazı işte böyle. Laf aramızda, Donat’ı eskiden beri zelmet bir gazeteci bulurum. ‘Kötü’ asla değil, ama ‘zemlet’.
Ramazan günün seçilmesi de ziyareti daha anlamlı kılıyor. Dinsel ve geleneksel duygular kutsal günlerde her zaman yoğun yaşanır, insanların dünyeviliğin ötesini düşündükleri zamanlardır.
Seçilen yeri Donat'an dinleyelim, 'Tam bir Orta Anadolu mozaiği... Ankaralı... Yozgatlı... Kırıkkaleli... Çorumlu... Kırşehirli.' kırsal kökenden göç edip yerleşik şehir kültürün oluşturulduğu başkentin küçük bir kasabası. Şehrin merkezinde oluşan seküler, laik kültür dokusundan uzak gelenekselin yoğun yaşandığı pek çok Anadolu şehrin bir portatifi. İktidarın 15 Temmuz sonrası metropol şehirlerde inşa etmeye çalıştığı, ama başarısız olduğu kültürel kimliğin baskın kılındığı bir yer.
Donat, burada oksidentalist kurguyla sunulan sorunsuz, münezzeh bir tablo çizmeye çalışılıyor. Millet kıraathanelerinde halkla buluşmalar, İftar çadırlarında muhtarlar ve gazilerle buluşulması, sahur gecesi, gençlerin gençlik merkezlerinde bir araya gelişleri gibi ritüeller yeni virtuel örnekler.
Başarı tablosu çizmeye çalışılan Donat'ın altın varaklı göstergeleri, zihinde karşılık bulan imajlarsa gösterilenler. Donat muhtar dernekleri başkanına soruyor;
- Hulusi Başkan... Söyle bakalım... Gündem nedir? Sorunlar nelerdir?
- Allah devlete, millete zeval vermesin... Birlik ve beraberliğimizi bozmasın... Zorluklar zamanla aşılır, yeter ki Allah ülkemizin gücüne güç katsın.
Donat istediği yanıtı alır. Gösteren gösteren ilişkisi, 'devlet-millet' imajıyla sarsılmaz bir uyum içindedir. Fransız düşünür Derrida'nın dekonstrüksiyon/yapısöküm teorisini gösteren gösterilen uyumun aslında bir paradoksal yığınını depolandığı söylemeye çalışır. Dili bir oyun olarak kabul eden Wittgenstein yaşamda yer alan bir etkinliğe katılmak için dilin sınırsız gücünden söz eder. Oyun bozulduğunda dil de açmazda kalır. Sanat ve felsefe dil oyunun yetersiz kaldığında devreye girer. Wittgenstein'in dili oyunun bozulmasını bağlarken, Derrida dilin kendi içinde bozulmayı genetik bir nitelik hasıla olduğunu öne çıkarır. Gösteren-gösterilen ilişkisi uyumsuz dur, der Derrida. Gösteren doğrudan gösterilene bağlı değildir. Mutlaka dış bir manipülasyon arar. Foucault, ‘iktidar’ kavramıyla dilin paradoksal yapısını çözmeye çalışmıştır. Bu kadarlık anti felsefecilerime atıf yeter. (Bazen özlüyorum onları..)
Neyse, yazıya dönelim, derim…
Hayır Çarşısı gösterilen, AKP'li belediyenin açtığı berceste gibi bir mekân. Donat, bu çarşıdan halk istediğini ücretsiz alıyor, diye yazıyor. 'Herkesin dudaklarından dökülen söz aynı:
- Allah, bin kere razı olsun.' diyor, minnet ve şükran içinde halk ona göre.
Donat'ın aşırı öznel bakışı ne yazık ki pek uzun ömürlü olamıyor. Sonunda taşa tosluyor. Taş o denli güçlü ki, bilinçaltını bile harekete geçirir ve yazıya dökülüverir.
Muhtar buluşmasında, eşler kurgulanan tablonun mağduru olarak Donat'ta şikâyette bulunurlar. Dil oyunu bozuluyor. Donat, itirazları sıralamıyor, ama yangın yerinin birebir muhatabı olan kadınların sitemi belli ki hayat pahalılığı. Donat'ın ziyareti ve yazı kurgusu biranda dağılmasına neden oluyor. Donat, artık ne yazısını, ne'de kendini toparlayacak gücü vardır. Ardından epizodik ruh haliyle itiraf incilerini dilinin altından çıkarır:
'Kadından al mesajı
Cumhur İttifakı... Millet İttifakı... Siyaset... Seçim... Partiler... Cumhurbaşkanlığı adayları için isimleri geçenler... Mamaklı bu konularda ne düşünüyor?
Muhtarlardan önce, eşleri yanıt verdi.
Kadın... Erkekten daha baskın... Sözünü esirgemiyor... Atak... Gel de alkışlama.
Sohbeti... Dinlediklerimizi... Özetleyecek olursak:
7/24... Varsa siyaset yoksa siyaset... Millete gına gelmiş.
Siyaset dili... Hakaretler... Herkesin dediği şu: "Artık yeter."
Genel istek... Beklenti... "Siyasetçiler kavga etmesinler... El ele versinler... Ekonomiyi düzeltip, enflasyon canavarının defterini dürsünler."
Donat, gerçeklik karşında müşteki bir edayla kendini ifade etmek zorunda kalıyor. Adeta gerçekliğe teslim oluyor. Üstüne üstlük muhafazakâr ve milliyetçi seçmenin oy deposu olarak görülen bir yerde. Eğer burada durum buysa kim bilir başka yerde durum ne, bunu fark ediyor Donat. Yazısını toparlamaya çalışsa da, bütün güzellemeler havada kalıyor. Donat'ın paniği ve çöküşü iktidar için hiçte uzak ihtimal değil. Dün Erdoğan’ın Destici ziyaretti sanırım bunun en üst düzeyde göstergesi olsa gerek.
(Analiz)
Editör:
M. AKAY