Ergin Yıldızoğlu cumhutiyetteki köşesinde önemli bir tartışmanın kodlarını sorgulamaya çalışıyor. Yıldızoğlunun tezi şu; 'Soğuk Savaş' üzerine tartışalım, ama böyle bir kamplaşmanın karşılığı henüz olgunlaşmadı. Kapitalizm karşıtlığı temelinde oluşan eski bloklaşma ideolojik söylemle işlevli hale gelirken bugün aynı şeyleri söylemek zor, çünkü artık herkes kapitalist.
Yıldızoğlu yazısında ABD Başkanı Biden'ın Ukrayna savaşından önce 'Demokrasiler ve otokrasiler' ayrımı ortaya koymasını savaş sonrası da deneyeceğini ancak başarılı olamayacağını söylüyor. Fukuyama'ın '1989 ruhu canladı' söylemine İngiltere ve ABD medyasının sarılmasını da yeterli bulmuyor. The Economist bu bloklaşma eğilimini demokrasiler ile otokrasiler arasında 'Yeni Soğuk Savaş' olarak belirtmesini de dünyada satın alamayanların olduğuna vurgu yapıyor.
Yıldızoğlu kendi tezini desteklemek için Bloomberg'de yayımlanan 'Neden birçok ülke bu Yeni Soğuk Savaş’a katılmaya niyetli değil' başlıklı yorumunu alıntılıyor; 'Batı ülkelerinin, dünyayı ve kendilerinin dünyayı şekillendirme kapasitelerini yanlış okuduklarını' otokrasilerle ilişkilerine değinerek 'Demokrasiler ittifakı' savının tutarsızlıklarını vurguluyor.' Yıldızoğlu, yine aynı yazıda; 'Brezilya, Arjantin, Güney Afrika, Meksika, Endonezya, Hindistan, Türkiye gibi ülkelerin 'tarafsız' kalmaya çalıştığına dikkat çekiyordu. Irak, Suriye, Libya deneyleri varken, 'Asya ve Latin Amerika ülkeleri açısından ‘uluslararası hukukun ihlali’ savı da pek bir anlam taşımıyordu.' son vurguyu da; ' Onlara göre "ABD, derin biçimde zayıflamış ve dengesiz bir süper güçtü.' diye aktarır.
Yıldızoğlu; 'Rusya’ya karşı kullanılan 'ekonomik silahların' dünya ekonomisi, özellikle gelişmekte olan ülkelerin siyasi istikrarı üzerindeki olumsuz etkileri de ciddi bir hoşnutsuzluk kaynağı oluşturuyor. Dahası bu zorluklar bu ülkeleri, ucuz ve kolay kredi kaynağı olarak Çin’e doğru itiyor.' gözlerinde bulunur.
Financial Times’dan Edward Luce den aktardığı; Batı, Ukrayna konusunda, dünyanın kendi yanında olduğunu düşünmekte acele ediyor.' Birleşmiş Milletler’de yapılan oylamada Batı istediği kararı çıkardı, ama Luce, 'çekimser kalan 35 ülkenin nüfusunun neredeyse dünya nüfusunun yarısını' oluşturduğu uyarısının ciddiye alır. 'Suudi rejimi Çin’in Yuan ile ödeme yapmasına olumlu bakarken Birleşik Arap Emirliği Beşşar Esad’ı misafir ediyor; İsrail, Rusya karşısında kesin bir tutum almaktan kaçınıyor. Batı’nın göçmenler konusundaki çifte standardı da dikkatlerden kaçmıyor.' tespitinde bulunur.
Yıldızoğlu'nun dünya kapitalist sistemin işleyişinde oluşan hiyerarşik düzeni, yer yer kutuplaşmayı gözlemlesi ve yeni bir 'Soğuk Savaş' eğilimini belirlemesine itiraz edilecek bir yanı yok. Ancak gelip, çokkutuplu merkezlerin siyasal kamplasmaya varmayacağını, nedenini de 'ideolojiye' bağlaması eksik bir bakış olduğunu belirtmek gerekiyor. Herkesin kapitalist olduğu bir dünya da emperyalist kutuplaşmanın olmayacağını söylemek belli bir rasyonelliği içerse de tutarlı görülmüyor.
Yıldızoğlu dünya ekonomisinin küresel bir ekonomik sistem olarak kendini tamamlamış olarak görüyor. Çin ve Rusya kapitalist dünya ekonomisinin işleyişi acısından yalıtılması olanaksızlığı bloklaşmanın da önünde engel olduğunu söylüyor.
Çin'in, Rusya gibi dünya ekonomisine sınırlı bir bağımlılığın ötesinde iç içe geçmiş yapısı bir kamplaşmanın aktörü olmayacağının ölçütü olamaz. Kapitalizm varolduuğundan beri bir dünya sistemi olarak gelişti. Ulus devlet inşası da pazar rekabetiyle ortaya çıktı. Emperyalist bloklaşma ideolojik referanslara değil pazar ihtiyacı kaygısıyla şekillendi. 1. Dünya Savaşı bu kavganın ürünüydü.
Yıldızoğlu'nun yapmaya çalıştığını Kautsy 'ultra emperyalizm' teorsiyle yüzyıl öncesi gündeme taşımıştı. Sonuçları ortada. Dünya emperyalist sistemin iktisadi temelde okumak mekanik bir okumadır. Emperyalizm pazar ihtiyacı ve rekabetle temellendirilir. Sermaye birikim modeli böyle işler. Emperyalist rekabet oldukça büyük kamplaşmalar, büyük savaşlar kaçınılmazdır.
Editör:
M. AKAY