Alptekin’in, Küresel Üretim Zincirleri ve Deglobalizasyon kitabı çıktı

Çeşitli internet haber ve yorum sitelerinde makaleleri yayınlanan Marmara Yerel Haber sitesi yazarlarından Zeki Alptekin’in uzun yıllar üzerinde çalışma yaptığı Küresel Üretim Zincirleri ve “ Deglobalizasyon” adlı çalışması raflarda yerini aldı.

Alptekin’in, Küresel Üretim Zincirleri ve Deglobalizasyon kitabı çıktı
14.07.2023 - 17:39
Güncelleme 14.07.2023 - 18:55
Haber Merkezi
520

Çeşitli internet haber ve yorum sitelerinde makaleleri yayınlanan Marmara Yerel Haber sitesi yazarlarından Zeki Alptekin’in uzun yıllar üzerinde hazırlık yaptığı Küresel Üretim Zincirleri ve “ Deglobalizasyon” adlı çalışması raflarda yerini aldı.

Alter yayıncılık tarafından satışa sunulan 158 sayfalık çalışma, 140 TL’den internet üzerinden satışa sunuldu.

 ***

ZEKİ ALPTEKİN KİMDİR?

İstanbul’da Kabataş Erkek Lisesi’nden mezun olduktan sonra girdiği Galatasaray İşletmecilik Yüksek Okulu’nu 1978 yılında bitirdi. Birkaç yıl sendikal çalışmalardan sonra gittiği Almanya’da 1982/83 yılında Bielefeld Üniversitesi’nde başladığı ekonomi yüksek lisans öğrenimini, Bremen Üniversitesi’nde ekonomi-politik ağırlıklı olarak devam ettirerek 1987-88 yılında mezun oldu. Burada, üniversitenin enstitüsünde asistan olarak çalıştıktan sonra, ithalat-ihracat üzerine ek eğitim alarak serbest meslek hayatına atıldı. İnternette çeşitli mecralarda yazıları, incelemeleri yayımlandı. Alptekin, halen Almanya’da yaşamaktadır.

***

Küresel Üretim Zincirleri ve “ Deglobalizasyon“, GVC (Global Value Chain)

Ülkeler, bölgeler -özellikle ekonomik olarak- nasıl gelişti, gelişiyor; bu işin sırrı nerede yatıyor? Bu soruları, pratiğe inerek ele alıp cevaplamak ve bundan (politik olarak da) sonuçlar çıkarmak, buna ilişkin teorilerle „uğraşmak“, bu kitabın ana noktalarından biri.. Ve tabii kaçınılmaz olarak uluslararasılaşmanın yeni bir aşaması olarak Küreselleşme Süreci, niteliği ve geleceği.

Gelişme ya „gelişememe“ sorunsalı direk olarak üretim olgusu ile alakalı. Bu nedenle amprik araştırmalara girmeden önce kapitalist üretim biçiminin niteliği hakkında bir kaç kelam etmek zorunlu. Buradaki „sihirli kelime“, üretim sürecinin (tarihsel olarak) neredeyse başından beri „parçalanmış“ olarak ortaya çıkmış olması, yani Fragmentation  denilen olgu. Üretim açısından uluslararası ekonomik ilişkilerin oluşması ise, söz konusu üretim yapısının, yani sürecin „parçalanması, parçalı olması“ özellikleri ile „dışarıya“, yani sınırlarötesine taşınmasından başka birşey değil! Günümüze ilişkin olarak ise “küreselleşme sürecini, sermayenin eski ulus-devlet kabuğunu kırarak global “serbest dolaşıma” girmesi, kapitalizmin, survivor mücadelesi temelinde serbest rekabeti yeniden keşfetmesi koşullarında üretici güçlerin gelişmesinin önündeki engellerin neredeyse tamamen kalkması özellikleri ile, bu sürecin en önemli itici ve belirgin güçlerinden biri olarak, üretimin değişik aşamalarının ve teknolojinin transnasyonal şirketler tarafından sınırlar ötesine taşınmasının aracı olarak ortaya çıkan Küresel Üretim Zincirleri  ile, sosyo-ekonomik ilişkilerin uluslarasılaşmasının bir üst aşaması olarak tarif edebiliriz… Dünya sistemi perspektifinden küreselleşme, bölgelerin ve ülkelerin giderek artan bir şekilde dünya pazarına entegre olmasıdır. Ülkeler açısından bu süreç, dünya pazarı eğilimlerine açık olma şeklinde ortaya çıkar. İçte ve dışta konulan engellerin kalkması ile başlayan deregülasyon sonucunda kendi haline bırakılan pazar sayesinde piyasa aktörleri küreselleşen dinamikler geliştirirler.”

Teoride sözü edilen „bağımlılık“ ilişkileri de geçmişte olduğu gibi, günümüzde de işte bu meyanda ortaya çıkıyor. „Sağlı-Sollu“ klasik (gelişme) teorilerinin dayandığı zemin, genellikle II. dünya savaşı öncesi ve sonrasında, 50’li yıllar itibarı ile uluslararası ekonomik ilişkilerin „analizi”ne ve buradan çıkarılan sonuçlara dayanıyor: „Modernleşme“ adı altında toplanan (burjuva-„sağ“) teorileri az gelişmişlik olgusunu kapitalizmin gelişmesini engelleyen bir takım gelenek ve göreneklere, işte rüşvet ve kayıt dışı yapılar vs. gibi „içsel“ nedenlere dayandırarak, bu mengeneden kurtulmak için gelişmiş ülkelerin yolunu takip ya da taklit etmeyi önerirken, „sol“ (dependence-bağımlılık) teorileri, az gelişmişliği genel olarak „dışsal“ nedenler olarak -mevcut uluslararası ekonomik sistemde- bağımlı ilişkilerde görüp çözümü, yani gelişmenin ancak bir „system change“, bir sistem dışına çıkış ile, bir „anti-emperyalist“ yönelim ile olanaklı olduğunu vaaz eder.

60’li yıllar itibarı ile ortaya çıkan ve 80’li yılların sonu ile de nitel sıçrama ile günümüze dek uzanan küreselleşme süreci bu teorilerin her birini deyim yerinde ise „yerle bir“ etti:

Yani artık öyle, “emperyalizm eşittir sermaye ihracı” diyerek işin içinden çıkma dönemi sona erdi. Onu,   gelişmiş ülkelerin az gelişmiş ülkeleri kendilerine bağımlı hale getirmek için kullandıkları basit bir mekanizma  olarak yorumlayarak, bütün bir “devrim anlayışını” bu zemin üzerinde gelişen bir “zayıf halka” teorisine bağlama  olanağına yer kalmadı dolayısıyla!.. Mesela; son dönemde halen daha “gelişmekte olan ülkeler” statüsünde olan Çin’den de hatırı sayılır bir sermaye ihracı olduğu ve bunun o meşhur “ticaret savaşlarına” rağmen en çok da ABD’ye yapıldığı gerçeğine (nasıl ama!?) karşı ne diyeceksin! “Lenin’in, Paul Baran’nın, Samir Amin’in vd. kulakları çınlasın”, hangi emperyalizm teorisine sığdıracaksın bunları..

Pratik yahut hayat, koskoca bir Çin deneyi, “sınıf atlayarak” gelişmiş ülkeler statüsüne geçen bir Güney Kore’nin gelişmelerini böylesi „bağımlılık” ilişkileri içinde başardığını gösteriyor bizlere. İşte kitapta, böylesi gelişme süreçlerini taşıyıcıları olarak ortaya çıkan, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin öğrenme-iletişim, teknoloji ile tanışma ve taşınma aracı olarak ortaya çıkan Küresel Üretim Zincirleri, uluslararası literatürde Global Value Chain olarak anılan yapılanmalar da inceleniyor. Ve de küresel ekonomik ilişkilerin geleceği tabii ki:

“Küresel tedarik ve üretim zincirlerinden kopmanın, bunların renasyonalize edilmesinin ve hatta genelde aşırı bölgeselleştirilmesinin hemen hemen tüm ülke grupları açısından faydadan çok zararı vardır” diyerek şöyle devam ediyor kitap: “Gelişmiş Ülkeler açısından bu durumda ortaya çıkabilecek olumsuz ekonomik sonuçlar oldukça ağır; çünkü bu ülkeler bu süreçler içinde en fazla yer alan ve buradan kazanan ülkeler. Gelişmekte olan Ülkeler böylesi bir kopma sürecini görece daha az zararla kotarıyor görünseler bile, bunun orta ve uzun vadedeki sonuçları onlar için de ağır görünüyor. Çünkü bu ilişkiler, onların teknolojik gelişmelerinin, gelişmiş endüstri ülkeleri ile aralarındaki farkı kapatmanın, gelişmenin ana damarlarını temsil ediyor. Az Gelişmiş Ülkeler açısından süreçten kopmak ise, geçmişte yaşandığı gibi pratikte açlığa mahkum olmak anlamına geliyor.” Özetle:

Üretici güçlerin gelişmesinin küresel planda gelmiş olduğu seviyeden  geri dönüş imkansızdır; bir metafor olarak söyleyecek olursak ‘insanlığın taş devrine geri dönmesi’ gibi bir şeydir. Tarihte politik düzeyde, mesela Fransız devriminden sonra kralların bir müddet geri dönmesi gibi, geçici „geri dönüşler“ olmuştur, ama ekonomik alanda ulaşılmış bir seviyeden geri dönmek öyle kolay değildir, olması durumunda bunun çok ağır sonuçları vardır. Başka bir deyimle; makinalı üretimden manifaktür tipi üretim biçimine geçiş, geri dönüş mümkün değildir; olmaz, olamaz!

Sonuç olarak;

“ .. Dependece teorilerinin dayandığı zemini açıklamak konusunda K. Marks ’ın bir takım tespitlerinden örnek vermiş, gelişme konusunda onun üç değişik eğiliminden söz etmiştik. Bunlarda biri, daha doğrusu Marks ’ın ilk yıllarda bu konuda aldığı pozisyon Modernleşmeci-İlerlemeci yaklaşım idi. Buna göre o, kapitalizmin yeryüzünde hızlıca yayılması ile sermaye tarafından dünya ölçüsünde üretim ve yaşam koşullarının “eşitleneceğini”, burjuvazi ve kapitalin hızla ‘kendi suretinde bir dünya ’ yaratacağı tahmininde bulunuyordu. Kabul, bugünün dünyasının değişik ülkeleri değişik şartları, bölgesel (ekonomik) farklılıkları, göreceli “eşitsizlikleri” içinde barındırıyor; her şey her açıdan Marks ’ın tespit ettiği gibi  birebir aynı, “eşitlenmiş“ değil! Ama eğilimsel olarak, günümüze ilişkin olarak (farklılıkları da hesaba katarak) böylesi bir gelişmeden söz etmek mümkün değil mi!? Görünüşe göre.. En azından şimdilik!...“

***


NOT: Alter Yayıncılık'tan çıkan kitap internetten kitap kulüplerinden alınacağı gibi, "d & r" ve "idefix"in internet sayfalarından da ısmarlanabiliyor.


Editör: N. Cingirt

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.


Gündem, Marmara Kütüphanesi

Resmi İlanlar