- 27.12.2015 00:00
Bazen, ne yazsanız anlatamıyormuşsunuz gibi gelir. Kelimeler kifayetsiz olur, cümleler etkisiz. Bu kış gününde perperişan insanların evlerinden barklarından edilmesi, çocukların hayatlarının çalınması, bir resim, bir video değil, hepsi can acıtıcı bir gerçek. Fakat küçük siyasi hesaplar, kirli oyunlar, pişkince her şeyi çarpıtmayı ve kan üzerine siyaseti mübâh görenler için, halk sadece bir figüran. Onlar, acılara kulak tıkarken, kendi keyiflerinden asla taviz vermezler. Medyalarında sürekli yalan ve ajitasyonla kitlesini kandırabilirler belki ama geçmiş yıllardaki Türk statükocular kadar şanslı(!) olmadıklarından kaybetmeye mahkûmdur Kürt Baası. Çünkü oradaki insanları gidip dinleyen ve bunu ifşa eden bir çok kaynak var artık.
Şimdi; Al Jazeera Diyarbakır muhabiri Abdülkadir Konuksever’in mağdur insanlarla yaptığı röportajlardan bir kaçını, buraya taşımak istiyorum. İki oğlu PKK’da iken ölen ve kendisini de bir PKK’lı olarak tanımlayan, Sur’un Fatihpaşa mahallesinde yaşayan A.L. bakın neler demiş:
“Olaylar ilk başladığında bir akşam kapım çaldı. Gidip açtım. Gelenler YDG-H’lilerdi. Bana evimizi kendilerine vermemiz gerektiğini söylediler. Önemli bir noktadaymış ve çatışmalarda kullanmak ve kaçmak için kullanacaklarmış. Ben de gidecek yerimizin olmadığını, evde iki kızımın ve eşimin bulunduğunu anlattım. Buna rağmen çıkmazsak zorla çıkaracaklarını söyleyince bağırdım. ‘Gidin başınızdakilere sorun beni, sonra da bir daha gelmeyin’ diyerek kapıyı kapattım. PKK ve HDP çevrelerinde beni tanırlar. Ödediğim bir bedel var ve bu bedel için bir gün kapılarını çalmış değilim. Kendi halinde yaşayan bir insanım. O halde niye gelip kapımı çalıyorlar? Ben böyle düşünürken bir gün evimize bir roket isabet etti. Aklıma ilk gelen şey, devlet güçlerinin attığıydı. Çok şükür evden kimseye bir şey olmadı. Ama sorduğumda roketi bunların attığını öğrendim. Sonra tekrar geldiler. Bir kez daha ve daha tehditkâr konuştular. Ben itiraz edecek oldum, üslûplarını bozdu alçaklar. Çok ağrıma gitti. Eve döndüm, alabileceğimiz eşyalarımızı aldık ve çıktık. Dışarıda ev tuttuk kendimize. Birkaç öte beri alıp yerleştik. Bu arada yasak kalktığında evimize gidip baktık. Yerle bir olmuştu. Sorup soruşturunca YDG-H’lilerin ceza olarak yıktıklarını öğrendim. Bunun bir bedeli, bir hesabı olacak elbette. Ama şimdi beklemekten başka bir şey yapamam. Ortada çok büyük bir yanlış var, eğer PKK bunu yapıyorsa yanlıştır, HDP veya DTK yapıyorsa yanlıştır. Kim yapıyorsa yapsın sivillerin içerisine, üstelik daha kendi onurunu korumayı beceremeyen insanların eline silah vermek kazanım değildir. Halka karşı yapılan savaş kaybetmeye mahkûmdur. Buradan kendilerine seslenmek istiyorum. Bu işe bir an önce son verin, yaşananlardan kimse memnun değil, insanlar perişan oldu. Böyle mücadele olmaz, akıldan yoksun ve teröre vardırılan çatışmalar zarardan başka bir şey vermez.”
Görüldüğü gibi, A.L, tüm bunların bir kazanım olmadığını söylüyor. Bunu, Demirtaş da biliyordur, diğer partililer de. Ancak hâla ısrarla, hendek savunuculuğundan, eli silahlı kişilerin masum ve bunun da bir halk hareketi olduğundan bahsetmekten geri durulmuyor. Zaten, nasıl bir ideolojik körlük içindeyseler, açıkça insanları tehdit ediyor, öte yandan son derece düzeysiz bir dil kullanarak, bölgedeki güvenlik güçlerini de tahrik etmeye çalışıyorlar. İstedikleri, ‘90’lara dönülmesi ve dönülüyor da, bir farkla; bu kez zulmeden kendileri.
Şimdi de Ahmet T. adlı bir başka mağduru okuyalım.
“…Arkadaş eğer vatandaşını koruyamıyorsan kendine zaten devlet demeyeceksin. Adamlar ellerine megafon alıp mahalle mahalle gezip, ‘Namusunuz şerefiniz varsa Kürt’seniz evinizden çıkıp düşmana karşı bizimle birlikte savaşırsınız’ diye çağrı yapıyorlardı. Minarelerden marşlar çalıyordu, bunların hiçbirini duymadılar mı acaba? Akşam devlete karşı çatışmaya giren YDG-H’li sabah elbiselerini değiştirip polise gidip ‘çıkmak istiyorum’ deyip çıkıp senin benim gibi biri oluyor. Hiç mi görmüyorlar bunları? Al, evimi talan etmişler, yakmışlar yıkmışlar, komşulara da, ‘bu adamı bulun evini terk ettiği için 12 bin lira ceza kestik’ demişler. Güleyim mi ağlayayım mı şaşırdım vallahi.”
Kürt sorununa el atılmasından rahatsızlık duyanlar, son bir kaç yılı, sürece paralel olarak, el birliği ile engellemeye yönelik hazırlıklarla geçirmişler. Halkın desteğini de alacaklarını düşünmüşler. Ancak, bekledikleri olmadı. Çünkü her şeye rağmen bölge insanının ezici çoğunluğu Türkiye Devletini kendi devleti olarak görüyor.
Başka bir yorum da, HDP’ye oy veren yine Sur’da yaşayan M.C.’den geliyor:
“Arkadaş, aklı başında bir politika önerin canımı vereyim, ama bu nedir? İnsan, halkına ve gerçeğine bu kadar mı uzak olur?”
Başka söze gerek var mı Kürt Baası için!
(Röportajlar: Al Jazeera)
Yorum Yap