- 27.06.2014 00:00
Cumhurbaşkanlığı seçimine beş kala gelen yeni çözüm paketi CHP ve MHP’de ciddi bir paniğe sebep oldu.
Hani çıkmayan candan umut kesilmez derler ya, Kürt hareketinin AK Parti’yi desteklemeyeceğine dair az da olsa bir umutları vardı. Özellikle son zamanlarda HDP’ye iyiden iyiye hakim olan sol artığı kadrolara ve onların izledikleri AK Parti düşmanlığı siyasetine baktıkça, “neden olmasın” diye hayaller kurmalarını da yadırgamamak lazım. Neyse bu başka bir konu...
Şu anda ise tam bir hayal kırıklığı içinde bağır bağır bağırıyorlar: Bu paket kirli bir pazarlığın sonucudur; Kürtler’e verilmiş bir rüşvettir, gayrimeşrudur, vesaire...
Aslında eğer bu bir pazarlıksa, CHP’nin bu pazarlığı boşa çıkarması o kadar kolay ki... Tasarıyı desteklersiniz, böylece Kürt sorununu çözebilecek tek partinin AK Parti olmadığını somut olarak göstermiş olursunuz, böylece AK Parti’nin elinden de Kürt kartını alıverirsiniz, olur biter...
Zaten Kılıçdaroğlu da Diyarbakır’da yaptığı görüşmelerde sürecin yasal zemine oturtulmasını gerekli buluyorum dememiş miydi? CHP’li sözcüler her fırsatta “Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde “Kürtler’in bizi desteklememesi için bir sebep yok. Biz değiştik” demiyorlar mıydı...
Hadi o zaman, işte size bir fırsat!
Bu çözüm paketine, Kürtlerin çözüm için AK Parti’ye muhtaç olmadıklarını gösterebilmeniz için Erdoğan’ın size sunduğu bir fırsat olarak da bakabilirsiniz...
Siyaset pazarlıktır
Gelelim “kirli pazarlık” meselesine...
Ben Ak Parti’yle BDP arasında doğrudan cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin olarak herhangi bir pazarlık yapılıp yapılmadığını elbette bilemem. Her iki taraf da olmadığını söylüyor ama velev ki öyle olsun...
Bir seçim arifesinde herhangi bir sosyal grubun ya da çıkar grubunun, iktidara taleplerini iletmesi ve bu taleplerin yerine getirilmesi karşılığında oy vereceğini söylemesi kadar normal bir şey yoktur. Böyle olmayacak da nasıl olacak? İnsanlar kime oy vereceklerine nasıl karar verecek?
Pazarlık siyasetin doğasında vardır. Önemli olan pazarlığın konusudur; onu temiz ya da kirli, meşru ya da gayrı meşru yapan pazarlığın kendisi değil, konusudur.
Herhangi bir parti, oy için bazı çıkar gruplarıyla gayrı ahlaki bir pazarlığa girişirse ya da toplumun bir kesiminin oylarını kapmak için kendi ilkelerine, programına ve siyasi çizgisine aykırı bir vaatte bulunursa, yanlış olan odur.
Bizim örneğimizde ise durum tam tersi.
AK Parti bu süreci dün başlatmadı. Çözüm süreci yıllardır ilmek ilmek dokunan ve adım adım ilerleyen bir süreç. İktidar bu politikayı ortaya koyarak kendi tabanında oy kaybetme dahil çok büyük siyasi riskler aldı. Ve bugün gelinen noktada görüşmelerin yasal bir zemine oturtulması sürecin ilerlemesi için atılması gereken bir adım.
Cumhurbaşkanlığı seçimi bu adımın atılması için bir ivme yaratmışsa, zamanı biraz öne almışsa, ben buna sadece “hayırlara vesile oldu” derim.
Keşke başka toplum kesimleri de aynı şeyi yapsaydı.
Mesela, keşke Aleviler de Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi hükümetle sıkı bir pazarlığa girselerdi, “Cemevlerini ibadethane olarak tanı, zorunlu din dersini kaldır, biz de sana oy verelim” diye şartlar öne sürselerdi.
Stratejik ittifak
Son olarak, MHP ve CHP’ye tavsiyem, AK Parti’nin Kürtler’le olan ittifakına bir an önce alışmalarıdır.
Zira bu tablo sadece Cumhurbaşkanlığı seçimlerine has bir tablo değil. Görülebildiği kadarıyla Kürt siyasi hareketiyle AK Parti uzun dönemli stratejik bir ittifaka doğru ilerliyor ve bu ittifakın çok sağlam bir toplumsal temeli var: Eski Türkiye’nin mağdur ettiği iki büyük toplum kesiminin dayanışması...
Ak Parti, Türk-Kürt geniş muhafazakâr kitlelerin siyasi temsilcisi olarak, PKK-BDP de etnik bilinci ön planda tutan Kürtlerin siyasi temsilcisi olarak, Yeni Türkiye’nin inşası için ittifak yapma ihtiyacındalar.
Tıpkı, CHP ve MHP’nin “eski güzel günlere” dönüş için güçlerini birleştirme ihtiyacı içinde oldukları gibi...
Kısacası, Cumhurbaşkanlığı seçimine giderken karşımızda gördüğümüz ittifaklar tablosu son derece normal.
Tam olması gerektiği gibi...
Yorum Yap