- 10.04.2014 00:00
Anayasa Mahkemesi Başkanı'nın, Twitter kararından sonra, Yüksek Seçim Kurulu kararlarını da tashih edebileceği şeklindeki açıklamaları doğal olarak alarm zillerinin çalmasına yol açtı.
Soru açık: AYM'ye ne oluyor? Ne yapmaya çalışıyor? Yüksek Seçim Kurulu'nun bir anlamda yüksek mahkeme olduğu ve kararlarının nihai karar olduğu son derece açıkken, AYM'den gelen bu açıklamayı nereye koyacağız? Kurtulduğumuzusandığımız tabloyla tekrar karşı karşıya mı kaldık? Siyaset yine yüksek yargı yoluyla kuşatılmaya mı çalışılıyor?
Malum, bizde yüksek yargı daha baştan devletin ideolojisinin ve temel siyasetlerinin hükümetlere karşı "korunması"misyonuyla kuruldu ve 27 Mayıs darbesinden bu yana da bu görevini başarıyla yürüttü. Askeri vesayetin son yıllarında bu görevini nasıl cansiperane bir şekilde yerine getirdiğini ve bunu neredeyse hukukun çanına ot tıkayarak yaptığını hepimiz gayet iyi hatırlıyoruz.
Ama biz bu tablonun geçtiğimiz 12 yılda değiştiğini sanıyorduk. Şimdi görüyoruz ki, yüksek yargı yine siyasetten rol çalma, hukuku zorlayarak siyasetin elini kolunu bağlama eğilimleri gösteriyor.
İşin kötüsü, bu defa yüksek yargı, vesayet günlerinden farklı olarak, özgürlüklerin daraltılması için değil özgürlüklerin genişletilmesi amacıyla devreye girdiği için, hukuku zorlayarak yapılan bu müdahale geniş kesimler tarafından olumlu karşılanıyor, destek görüyor; daha da ötesi müdahale olarak algılanmıyor.
Bir başka deyişle, eski sorun, bu defa özgürlükçü bir söylemle karşımıza geldiği için, teşhis etmek ve tavır almak daha da zor oluyor.
Her şey hukuki tartışma konusu
Aslında bu sadece bizim sorunumuz değil.
2010 yılında bir yazımda, "Bugün demokratik dünya, siyasetin yargısallaşması gibi ciddi bir sorunla karşı karşıya" demiş ve şunları yazmıştım:
Batı demokrasilerinde, esas olarak devlet iktidarını sınırlamak; bireysel hak ve özgürlükleri devlete karşı korumak amacıyla kurulmuş ve kararlarında en büyük duyarlılığı bu konuda gösteren yüksek yargının ve genel olarak yargının siyaseti erozyona uğratıcı etkileri günbegün daha gözle görülür hale geliyor.
Bir başka deyişle, yargı siyasetten "rol çalıyor."
Dikkat edin, Avrupa siyasetinde giderek daha çok meselenin "hukuki bir tartışma" konusu olarak açıldığını göreceksiniz.
Diyelim çocuk çalıştırma meselesi siyasetin konusu olmaktan çıkıp hukukun konusu olmuş durumda. Çünkü ortada bir yığın uluslararası çocuk sözleşmesi ve yasa var. Yine artık kimse çevre politikalarını kolay kolay siyasi tartışmaya açamıyor. Zira çevre korumaya ilişkin her konuda uluslararası ya da ulusal yasalar var. Neyin savunulabilir, neyin savunulamaz olduğunu demokratik tartışma değil bu yasalar belirliyor.
Aynı şekilde, bakıyorsunuz çoktandır sosyal devletin nasıl yorumlanması gerektiğine, hangi vergi politikasının doğru ve adil olduğuna, eğitim sisteminin nasıl olacağına, özelleştirmelerin kamu yararına uygun olup olmadığına, nasıl bir göçmen politikası izleneceğine meclisler değil idari mahkemeler karar veriyor.
Siyasetin yerini hukukun alması bugün bazı demokratların da çok hoşuna gidiyor. Onlar bunu daha "sağlamcı" bir yol; gerek devletin despotizmine, gerekse siyasetin sapmalarına karşı daha garantili bir yöntem olarak görüyorlar.
Oysa çözmek zorunda olduğumuz sorunların giderek hukuki meseleler haline gelmesi, siyasetin sorun çözme kabiliyetini dumura uğratır. Onu kısırlaştırıp çoraklaştırır.
Siyaset sorun çözerken "iyi", "daha iyi" "kötünün iyisi" gibi kavramlar kullanır; bu temelde uzlaşmalar, ittifaklar yapar; diyelim, kötüden kurtulmak için ehven-i şer'de uzlaşmaya çalışır. Ama hukukçu için "iyi" ya da "kötünün iyisi" gibi kavramlar yoktur. Onun için sadece "hukuki olan"ve "hukuk dışı" olan vardır. Hukuki olanla hukuk dışı olan arasında bir uzlaşma olamayacağı için tartışmaya da oylamaya da -yani siyasete ve demokrasiye de- yer yoktur.
O zaman da bütün kavgalar yasaların yorumları üzerinde cereyan eder. Bu dar alanda sıkışmışlık içinde herkes elinden ne geliyorsa onu yapar. Bazen yasalara takla attırır, bazen etrafından dolanmaya çalışır, bazen takiye yapar; kısacası herkes hukukun üstüne tepinip durur.
Tabii bir de, siyaseti kovup yerine yargıyı koyduğumuz; yargıyı böylesine önemli bir siyasi güç merkezi haline getirdiğimiz için, yüksek yargı üyelerinin nasıl seçileceği üzerine bitip tükenmeyen kavgalara devam ederiz.
Daha doğrusu tek "siyasi mücadele"yi bu alanda verir hale geliriz!
Yorum Yap