- 26.04.2013 00:00
Karayılan'ın basın açıklamasını henüz dinleyemedik ama biliyoruz ki, yılbaşından bu yana yaşadığımız "hızlandırılmış tarih"in yeni bir bölümünün deklarasyonu olacak bu...
Çekilmenin startı verilecek...
PKK'lılar yıllardır mesken edindikleri mağaralardan, sığınaklardan çıkıp -belki de şimdiye kadar yaptıkları en korkusuz yolculuğu yaparak- Kandil'e doğru ilerleyecekler.
Hangi zaman aralığında? Nasıl? Hangi yollarla?
Bütün bu ayrıntıları geçelim...
Tek önemli gerçeğe odaklanalım: Artık bu ülkenin dağlarında silahlı insanlar olmayacak.
"Vazgeçtik, ölmenize karar verdik"
Davutoğlu, sürecin geldiği bu noktaya, "Henüz işin başındayız; hiçbir şey belli değil, her şey bir anda geri dönebilir" kuşkuculuğu ile yaklaşanların yüreklerini rahatlatacak şeyler söylemiş:
"Zorlu bir nehir düşünün. Yarıya gelinceye kadar hep geri dönmeyi düşünürsünüz. Ama yarıyı geçmişseniz artık bir an önce karşı kıyıya çıkmaya çalışırsınız. Çözüm sürecinde buradayız. Ben geri dönülmez noktaya geldiğimiz kanaatindeyim. Ayrıca örgüt hangi gerekçeyle yarın bir gün 'Ben geri döndüm' diyecek? Örgüt tekrar silaha sarılsa tabanına ne diyecek? Çünkü barış ümidi doğmuş, ortada bir gerekçe olmadan tekrar silaha sarılamazlar."
Ben de katıldığım TV programlarında benzer şeyler söyledim şimdiye kadar. Bu sürecin, iki "ana taraf" açısından da geri dönülmez bir noktaya geldiğini savundum.
Şöyle bir benzetme yaptım:
Bütün siyasetçiler çok iyi bilir ki, çıkmayacak affın lafı ortaya atılamaz. Lafı ortaya atıldığı zaman ise çıkarmak artık mecburi bir hal almıştır. Zira bir insana özgürlük umudu verip sonra onu geri almak, cezaların en acımasızıdır. Özgürlük umudunun bir belirip bir kaybolması, mahkûmun bütün dengesini bozar, psikolojisini altüst eder; af umudunun geri alınmasından sonra yatılan hapislik, ondan öncekinden bin defa zordur.
Tıpkı bunun gibi, barış umudu bu kadar yükseldikten sonra insanlara "Pardon, yeniden ölmenize karar verdik" diyemezsiniz. Onları, önce yaşamın ucunu gösterip sonra yeniden ölüme mahkûm edemezsiniz.
Hani miadını doldurmuştu demezler mi?
PKK açısından bakacak olursak; hükümetin verdiği sözlerde durduğu, yani Kürtler'e karşı borcu olan reformlardan, vadettiği demokratik anayasayı yapmaktan vazgeçmediği; statü dahil her türlü talebin siyaset platformunda müzakeresine karşı çıkmadığı bir ortamda, PKK'nın yeniden savaş kararı almak için nasıl bir gerekçesi olabilir?
Yeniden, statü taleplerini silah zoruyla dayatmaya kalkmaktan başka...
İşte bu durumda PKK biter.
Hem aylardır hep bir ağızdan, "Artık silah miadını doldurmuştur, silahla kazanılabilecek bir şey kalmamıştır" deyip hem de gençleri tekrar, üç yıl içinde garantili ölümden başka bir şey vadetmeyen dağlara göndermek kolay kolay taşınabilecek bir pozisyon değildir. O gençlerin anneleri babaları sorarlar: Hani bu yol miadını doldurmuştu? Miadını doldurmuş bir mücadelede ısrar intihar değilse nedir?
Hükümet yan çizerse
Aynı şekilde, hükümet ve devlet de artık geldiği noktadan geri adım atamaz. Gerçekte çoktan yapılması gereken reformlardan da vadettiği demokratik anayasadan da yan çizemez.
Bugün, "Silahları bırakın; bütün sorunların siyaset zemininde müzakeresi için alan yaratacağımızı, yasaklı fikir tanımayacağımızı deklare ediyoruz" deyip, yarın siyasete birtakım kırmızı çizgiler çizmeye, "tartışılmazlar" ilan etmeye kalkamaz.
Zira bunu yaptığı anda, PKK'nın silaha yeniden sarılmasının meşru zeminini yaratmış olacağını da bilir; toplum ve dünya nezdinde yeniden başlayan savaşın tek sorumlusu olacağını da...
Özetle, bu süreçte sözünde durmayan, oyunbozanlık yapan bir daha iflah olmaz, biter...
Unutmayalım ki bu süreç toplumun hakemliğinde ilerliyor. "Büyük Hakem" her şeyi görüyor, değerlendiriyor ve bir kenara yazıyor.
Yorum Yap