- 22.12.2012 00:00
Öncelikle bakanların, başbakanların ve önemli kamu görevlerinde bulunan kişilerin söyledikleri her cümlenin...
... her kelimenin sorumluluğunu taşımaları, ağızlarından çıkan lafların hem sözlük anlamına hem de mecazi anlamına dikkat etmeleri, herhangi bir yanlış anlamaya izin vermeyecek kadar net konuşmaları gerektiğini; böyle yapmaz ve yanlış anlaşılırlarsa sorumluluğun kendilerinde olduğunu vurgulayarak başlayalım.
Başbakan Erdoğan Konya konuşmasında "Kuvvetler ayrılığı denen olay var ya o geliyor önümüze engel olarak dikiliyor" dediği anda, artık o cümlenin arkasında ya da önünde neler söylediğinin önemi yoktur. O cümle hangi sebeple, hangi bağlamda kullanılırsa kullanılsın anlamı açıktır ve tevil yoluna sapmanın imkanı da yoktur.
Ama bizde bu işler böyle olmuyor. Erdoğan çok sık bir biçimde gaf sayılabilecek açıklamalar yapıyor ve o gafları "temizlemek" için bin dereden su getirmek de birtakım bakanlarına düşüyor.
Şimdi "kuvvetler ayrılığı" konusunda da aynı şeyi yaşıyoruz. Kulağı duyan ve duyduğunu anlayan herkes o cümleden Başbakan'ın kuvvetler ayrılığına karşı olduğu anlamı çıkarırken birtakım AK Parti yöneticileri umutsuz bir çabayla, aslında Başbakan'ın kuvvetler ayrılığına karşı olmadığını; sadece yüksek yargının hukuki denetim sınırlarını aşarak yerindelik denetimi yapmasını eleştirdiğini söylüyorlar.
"Nitekim" diyorlar, "Onun meramını anlamak isteyenlerin verdiği örneğe bakması yeterlidir. Sayın Erdoğan, şehir hastaneleri projesinin Danıştay engeli yüzünden yıllarca geciktiğini söylerken Danıştay'ın hukukilik denetimini aşıp yerindelik denetimi yapmasından şikayet etmiştir."
Ama tabii ki, bu açıklamaların hiçbiri o cümlenin vahametini ortadan kaldıramıyor. Vatandaş elbette ki başbakanından ne kastediyorsa onu söylemesini; kastetmediği şeyi söylememesini, eğer söylemişse de sorumluluğunu taşımasını bekliyor.
Herkes aynı şeyi anlamıyor
Ne var ki, Başbakan'ın bu cümlesinin yanlışlığını vurgulamak, kuvvetler ayrılığı konusunda ciddi problemlerimiz olmadığı anlamına da gelmiyor. Tam tersine, kuvvetler ayrılığı ilkesi bizde en fazla yanlış anlaşılan ya da bilerek çarpıtılan ve en fazla kötüye kullanılan konulardan biri.
Daha doğrusu, kuvvetler ayrılığı deyince herkes farklı bir şey anlıyor.
Örneğin anlı şanlı köşe yazarlarından biri bir televizyon programında "Ne yani, hükümet köprü geçiş fiyatlarını birdenbire 50 liraya yükseltse, Danıştay bozmayacak mı" diyebiliyor.
Kafasında o kadar yanlış bir kuvvetler ayrılığı ilkesi var ki, otobüs-köprü fiyatları gibi konularda bile hükümetin karar yetkisini tanımayıp bu tip kararların yargı eliyle durdurulabileceğini savunuyor. Yargıyı bu anlamda iktidarın icraatlarına karşı halkı koruyan bir merci sanıyor.
Karşısındaki tartışmacı "Elbette Danıştay böyle işlere karışmayacak. Otobüs, metrobüs, köprü fiyatlarına tabii ki hükümet karar verecek.
Çünkü işleten o... Eğer bu konuda hata yapar ve yüksek fiyat tespit ederse, halkın tepkisiyle geri adım atmak zorunda kalacak ya da bedelini sandıkta ödeyecek" dediği zaman, onun ne dediğini bile anlayamıyor ve "Peki o zaman halk kime şikayet edecek" gibilerden söyleniyor.
Kuvvetler ayrımı ile ilgili yanlış anlamalar bu kadarla sınırlı değil. Yarın devam edeceğim.
Yorum Yap