- 8.03.2015 00:00
Türkiye 1950 lerde başlayan ve seksenlerden sonra hızlanan bir toplumsal dönüşüm yaşadı. Anadolu’nun çözülen kapalı ekonomisi kitleleri büyük şehirlere sürdü. Süreç halen devam ediyor ama büyük ölçüde gerçekleşmiştir.
İlk dalgada bir ayrım yoktu. Yani Anadolu’nun her yerinde köyler hatta kasabalar, dahası iller boşalmaya başladı. İkinci dalga artan baskılar sonucu yerinden yurdundan edilen Kürtlerin istilasıydı. Bütün bu göçler büyük şehirleri kuşattı. Yeni gelen bu kesimler kendi alışkanlıkları, inançları, gelenek görenekleri ve yaşam tarzları ile geldiler. Ama büyük şehirlerin yerlileri ve birkaç nesil önce gelmiş olup da kendilerini yerli sayanlar tarafından hoş karşılanmadılar. Onların gözünde ‘alt kültür’ düler. Bu nedenle doksanlı yıllarda bu göçün iradi olarak durdurulması çok tartışıldı. Büyük şehirlerin nezaketinin bu alt kültüre kurban edilmesi engellenmek istendi. Ama hayat arzuların değil, sosyal gerçeklik yolunda akıyordu. Bu dönüşüm kaçınılmaz olarak yaşanacaktı.
Kentleri kuşatan bu yerli göçmenler bir süre sonra sınıfsal-sosyal bir tabaka oluşturdular. Büyük şehrin kendini koruma içgüdüsüne karşı bir diğer kendini koruma refleksiydi bu. Doksanlı yıllar boyunca kendilerine siyasal temsilci aradılar. ANAP tan SHP ye, DYP den DSP ve MHP ye kadar bütün siyasi seçenekleri test ettiler. Sonunda RP ne ulaştılar. Ama RP nin 28 şubatla alaşağı edilmesi, bu siyasi anlayışı deneme isteğini daha da kamçıladı.
Çünkü daha önce denenenler seküler, ya da batı tipi denilen yaşam tarzı tercihleri nedeniyle kaçınılmaz olarak bu kesimi karşısına alıyorlardı. Kendisine devrimci diyen sol bu sosyal tabakaya hiç ulaşamadı. Dar ideolojik kalıplar içine sıkışmış olmaları ve Kemalizm’in etkisiyle bu kesimlerin inançlarına karşı tutum almaları, onların sınıfsal sosyal çıkarlarını gözetmek yerine kültürleri ve inançlarıyla çatışmaları solu kulvar dışına itti. Böylece kapitalizme karşı devrim yapmak ve geleneksele karşı savaşmak üzere yola çıkanlar, bu alt kültürle çatışma halindeki egemen tekelci büyük şehir burjuvazisi ile aynı mevzilere düştüler.
Böylece yeni oluşan bu sosyal tabaka mevcut sistemle (militarist vesayet sistemi) çelişkiye ve çatışmaya düştü. Yeni bir güç olarak yükselen ve yine sistemle çelişen Anadolu burjuvazisinin yanında konumlandı. Anadolu da, geleneksel bağlar nedeniyle bu harekete destek verdi ve AKP doğdu. Hareketin liderinin Kasımpaşa’dan çıkmış olması tesadüf değildir. Bu gün Anadolu içlerinde, hatta Kürt coğrafyasında ve varoşlarda bu siyasi hareketin güçlü olması da boşuna değildir.
İşte şimdi bu sosyal tabaka yaklaşık on yıldan beri hem kendini hem siyasal sistemi, hem de ekonomik paylaşım düzenini değiştirme kavgası veriyor. Bu yolda her zaman tatminkar olmasa bile güçlü adımlar atan AKP hareketine destek veriyor. AKP ye alternatif oluşturmak isteyenlerin yapacağı bir tek şey var. Bu kesimlerin örf, adet, töre, inanç, giyim-kuşam ve yaşam tarzlarıyla çatışmak yerine onların istek ve beklentilerine kulak verip, değişim arzuları yönünde AKP den daha ileri hedefleri savunmaktır. Ne yazık ki bizde henüz böyle bir muhalefet yok. O nedenle zaman hala AKP nin lehine işliyor.
Yorum Yap