Kem söz sahibine aittir

  • 11.08.2012 00:00

 İyimserlik hücrelerim direniş kapasitelerini kaybettikleri zaman, bol miktardaki olay ve insana bakınca, ahlakıyla birlikte, “ortadan ikiye yarılmış memleket” görüntüsü daha da fazla görünür hâle geliyor.

Evet, belki tüm toplumsal bedeni henüz tam olarak kuşatmadı ama sıradan insanlıklarımızın içinde başkaları için öfke ve nefret kol geziyor. Ama bardağın dolu kısmı- boş kısmı misali, bu sıradan insanlıklarımızın içinde hâlâ başkaları için şefkat, merhamet gibi duygular olsa da, bu toplumun temsil edildiği, tahayyül edildiği yer olarak kabul gören, en azından kendilerine “temsil” özelliği atfeden “devlet- hükümet- derin devlet” kertesinde tam da bizi birbirimizden daha da fazla nefret ettirmeye yönelik gayretkeş bir çaba sürüyor.

Sırf İçişleri Bakanı’nın dönüp dolaşıp tekrarladığı “veciz tahlil” bile yeter nefret pompalama faaliyetine örnek olarak. Hani “sadece PKK öldürmüyor, batıda ressamlar fırça ve boyayla, yazarlar kalemle, klavyeyle terör yapıyor” minvalindeki özlü sözünde olduğu gibi...

Yani İ.N.Ş. ve benzerleri “iktidar” olarak mesela bir “terör” tanımı yapıyor, ortaya dostu ve düşmanı ayıran bir hat çiziyor ve kendini beri yana, başkalarını hattın öbür yanına düşman tarafına yerleştiriveriyor. Yani onlara göre, vaziyet net: iki tür insan var; “iyiler ve kötüler”; “dostlar ve düşmanlar”; “teröristler ve terörist olmayanlar”...

Hayatını kaybeden gencecik askerler için duyulan acı işlevselleşiyor; bu acı başkalarına vurmanın aracı hâline geliyor. “Aynı anda birden çok acıyı taşıyamazsınız” diyor bu sınır koyanlar...

Ancak “memleketin ortadan yarılmış” olmasına işaret eden vaziyet, yukarıdaki ayrımı yapanlar için de oldukça sorunlu. “Terör” kıstası vesilesiyle ortaya konulan ayrım sadece “dostlar” için kullanılan bir ayrım olmaktan çıkıyor... İ.N.Ş’nin sahip en azından şimdilik daha fazla sahip olduğu tanımlama kapasitesiyle yaptığı ayrım onun “düşmanları” tarafından da mecburen kullanılan bir ayrımhâline geliyor.

Çünkü bu ayrım ortadaki sınırın öbür tarafına atılanları “terörize” ediyor. Yani sınır koyanlar kelime oyunu yapmıyorum “terör” uyguluyor. Tanımlayıcı kelimeleriyle, bir sanatçının fırçasından, bir yazarın klavyesinden daha fazla “terör” iklimine katkıda bulunuyor. Yani devletin tepesinde hasbelkader “temsil” gücünü ele geçirdikten sonra, habire sağı solu “terörist” olmakla suçlayanlar, devlet içindeki güç mücadelelerinde ve dengelerinde köşe kapmak için, kendi tarif ettikleri anlamda “teröre” başvuruyorlar.

Ve tabii, şimdiye kadar kendi vatandaşları üzerinde Dersimlerden, 6-7 Eylüllerden (27 Mayıs’ı, 12 Mart’ı, 12 Eylül’ü, 28 Şubat’ıyla) darbelere kadar her türlü “terör”ü denemiş olan böyle bir devletin çömez hizmetkârları da aynı “terör”e başvurmakta herhangi bir beis görmüyorlar. 28 Şubat’ın kaset tezgâhlarında, AKP’ye karşı Genelkurmay kaynaklı, “irtica.org” vb. faaliyetlerinde bol bol örneğini gördüğümüz tarzda faaliyet gösteren “İslamcı” (!) bir yayın organında“klavye kullanan bir yazar”Aydın Engin’e çakmak için, Hrant’ı görünen o ki, zerre kadar sıkılmadan devreye sokuyor: “‘Çok vicdanlı çoook. Çok vicdanlı bir Ermeni’ diye takdim edilen Hrant’ı tanırsınız. Onun yakın adamı Aydın Engin vardır..”

Ne alaka? diye sormanızın bir âlemi yok. Bu nasıl bir vicdansızlıktır? diye dertlenmenizin de pek bir faydası yok... Öyle işte... Mesele terörize etmek... Tam da terörü ölçüsüz, acımasız, kalleşçe ve de bütün soğukluğuyla işlevsel kılan özelliğiyle devreye sokmak...

Hesaplarının ayrıntısını anlamak her zaman çok kolay olmasa da, devletin tepesindekilerin ve onların her daim çömezlerinin, bir taraflarıyla “düşman” yaratarak iktidarlarını ebedi kılmak istedikleri sırıtıyor bu işlevselliğin içinde...

Ancak, memleket ortadan ikiye yarılırken, durduğunuz yere göre sınırın öteki tarafına karşı mevcut olan bu vicdansızlığı anlamak gerçekten hiç kolay değil.

Mesela “bakan” olarak değil, belli bir hizmet gören “yazar” olarak değil; bizzat “insan” olarak bu insanlar, bütün bu acı dolu dünyayla yaşamayı nasıl beceriyorlar? Mesela “teröre bulaşmamış”, yani eline silah almamış kayıp yakınlarını, işkence görmüş insanları falan düşünüyorlar mı arada bir? Mesela sadece “yazı” yazmış bir insan olarak Hrant için denmiş o lafı, her yeri geldiğinde devreye sokarak, başkaları için de “ya zaten hakketmişti” diyerek mi hafifletiyorlar ruhlarını? Yoksa “yok canım, öyle bir şey olmadı” diyerek mi? Ya da “oh çok güzel olmuş canıma değsin, elimde olsa ben de yaparım” mı diyorlar?

Cevabın tamamı değil ama en azından bir kısmı galiba işte bu “terör”de yatıyor. Hrant Dink’in bedeni hâlâ yerde yatıyorsa, bunun nedeni ancak terörün bu kadar içselleştirilebilmesiyle mümkündür. Beş seneyi geçmesine rağmen, o insan gibi insanı öldüren çeteler (ya da devlet), ancak terörü içselleştiren ruh hâli sayesinde herkesin gözü önünde sessizliklerde saklanmaya devam edebilirler.

Terör bu kadar içselleştirilebildiyse, Mazlum-Der’in Uludere’de ölen insanlar için göstermeye çalıştığı empatiye, “vatanperver” kılığına girmiş “teröristler” satırla, silahla saldırmaya cüret edebilirler...


ferhatkentel@gmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums