İzan, insaf, hayâ, edep...

  • 28.07.2012 00:00

 Tunus’un taze devrik diktatörü Ben Ali döneminde devletin hapishaneleri “düşünce suçluları”yla (!) dolup taşıyordu. O dönemlerde baskı üzerine baskı gören bir gazeteci de en sonunda siyasal meseleleri bir kenara bırakıp, bütün yazılarını çiçeklere, börtü böceğe ayırmıştı. Yazısında her böcekten ya da bitkiden bahsettiğinde, yazılamayan ama aslında bilinen bir dünya hakkında okurlarıyla derin bir duygu birliği yaşıyordu.

Bizim memleket pek öyle değil. Şimdilik... Daha doğrusu, Kürt değilseniz, çok fazla sorun yok.İsrail’deki gibi yani... Bildiğiniz gibi, İsrail Ortadoğu’nun “en demokratik ülkesi”... Bu “demokratiklik”, İsrail kutsal devleti için Filistinlileri kapsamak zorunda değil tabii ki... Bizde de eğer BDP’ye falan bulaşmış bir Kürt iseniz, size çok fazla iyi gözle bakılmayacağını herkes bilir. Ya dasoyadınız “Buldan” ise, otomobil plakanız 21, doğum yeriniz “sakıncalı” illerden birine kayıtlıysa, eğer “güvenlik” görevlileri kemiklerinizi kırmıyorsa kendinizi şanslı sayabilirsiniz.

Bizim memlekette akarsu, ova, yeşillik falan değilseniz de çok sorun yok... Otantik özelliklerinizi korumaya çalışan “doğal bir durum” iseniz, başınıza pek çok şey gelebilir. Her an tepenize beton bir yığın, ucube bir kule çakılabilir.

Dolayısıyla Tunuslu gazetecinin yaptığının tersine, çiçek böcekle uğraşmak, bu konuda yazılar yazmak bir “ironi” değil, doğrudan birinci dereceden siyasal bir faaliyettir. Ya da yazmıyorsanız bile, eğer köyünüze birtakım adamlar, ceplerine doldurdukları ve daha da dolduracakları paralarla, “vatan-millet-enerji” güzellemesinin arkasına sığınıp, santral mantral gibi birtakım pek mühim yapılar yapmaya geldiklerinde, siz eğer onların “güvenlik” görevlilerinin önüne dikilmeye cesaret edebiliyorsanız, kafanızın, gözünüzün kırılması an meselesidir. Çünkü “güvenlik” görevlileri, burnu bir karış havada, kendilerini ceplerinin şişkinlikleri oranında bir şey zanneden ve memleketin bütün arazilerini kendi malı zanneden “yatırımcıların” “güvenliğini” sağlamakla iş tanımlarını almışlardır. Bu adamların sahip olduğu paranın verdiği “kibir”, siyaset sahnesinde endam eden, siyah ya da lacivert takım elbiseli ve kravatlı siyasal yaratıkların sahip olduğu “kibirle” birbirlerini besler.

Bu paralı, kibirli, üniformalı, takım elbiseli yaratıkların koalisyonunun performansıhakkında yazabildiğiniz kadar yazın... Pek bir işe yaramaz... Ancak bu koalisyon mensupları kibirlerinde tavan yapmaya başladıkları zaman, yani nirengi noktalarını, edeplerini tamamen kaybettikleri zaman, çuvallamaya başlarlar. Ettikleri her laf artık bir abukluk abidesidir.

Ve işte bu kadar çok abukluk karşısında ne yazacağınızı bilemezsiniz. Çiçekli, böcekli yazı da kesmez, ironi bile işe yaramaz...

Mesela Diyanet ve Yargıtay gibi yüce devletlû kurumlarımız “Cemevi ibadethane değildir”buyurmuşlar! Bu konuda uzun uzun yazı yazmaya gerek var mı gerçekten? İnsanın aklına “Sen kimsin” ya da “Sana ne. Sana mı soracağım nerenin ibadethane olup olmadığını” diye sormaktan başka bir şey gelebilir mi?

Ya da gene devletlû bir kurum (kaymakamlık oluyor bu kurum) Diyarbakır’da “Merwani” Parkı’nın ismini içinde “w” geçiyor ve bu durum “bölücülük” falan gibi bir şeylere sebep olur diye yasaklamış... Gene benzer bir soru: “Nereden biliyorsun? Hangi akılla bu sonuca varıyorsun? Çok mu çalıştın, çok mu düşündün bu sonuca varmak için?”

Hayır, bu gibi ucube kararları alırken, abuk lafları ederken hiç düşünmüyorlar. Sadece ezberlerinden ve “ötekilere” duydukları nefretle konuşuyorlar. Muhafazakâr ya da ilerici görünümlü (mesela İdris Naim Şahin ve Onur Öymen’i getirin gözünüzün önüne)olmaları farketmiyor, akıl, izan, edep, insaf, hayâ gibi insanı insan yapan ölçütler yerine, sadece göbeklerindeki kibir ve çokbilmişlikle konuşuyorlar.

Şimdiki “milliyetçi” zamana monte edilmiş İçişleri Bakanı, emrindeki insanlarla birlikte yediği işkence ve tecavüz gibi herzeler nedeniyle AİHM tarafından suçlu bulunmuş bir adamı terfi ettirirken tınmıyor bile... Taraf’tan Lale Kemal “Bu konuda bir tasarrufta bulunacak mısınız” diye soruyor; içişlerine bakınan; mesela daha önce bizi Büşra Ersanlı’nın “80 öncesi gençlik yıllarında hangi komünizan faaliyetten mahkûm olduğunu, akrabalarının kim olduğunu” düşünmeye çağıran zat, şimdi neredeyse “Ha? Bir durum mu var?” kıvamında cevap veriyor. Gazetelerde çarşaf çarşaf dizilen haberleri “bilmiyormuş” gibi yaparak, kendisini mühim zevat kategorisine sokmuş oluyor.

Adını bile zar zor hatırladım, 12 Eylül’ün faşist komutanlarından biriydi ve darbe sonrasının seçimlerine parti kurup katılmıştı: Turgut Sunalp... Kendisine cezaevlerindeki işkence ve copla tecavüz olayları sorulduğunda, “bizim taş gibi delikanlılarımız var, neden cop kullansınlar”gibi abukluğun, ahlaksızlığın şahikasında bir cevap vermişti. Netekim, baş diktatörün de desteklediği Sunalp’in MDP’si ilk seçimlerde çuvallayıp, klişe bir laf olacak belki ama tam anlamıyla tarihin çöp tenekesini boyladı.


Çünkü Sunalp’in izan, insaf, hayâ, edep gibi dertleri yoktu...


ferhatkentel@gmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums