'Ağıt' ya da başka türlü düşünmek

  • 31.03.2016 00:00

 Geçtiğimiz günlerde bizim üniversitede (İstanbul Şehir Üniversitesi) çok zihin açıcı bir toplantı düzenlendi. “Sosyoloji Dükkanı” öğrenci kulübünün düzenlediği “Ağıt Sempozyumu”, her şeyden önceklasik sosyolojinin ve onun baktığı modern dünyanın nefesinin kesildiği yere işaret etmesi bakımından çok anlamlıydı.

 

Her ne kadar daha öncesinde örnekleri olsa da, yaklaşık olarak 60’lı yılların sonlarında güç kazanan yeni sosyolojik yaklaşımlar,bakılmamış, duyulmamış dünyalara, egemen olmayanların, yenilenlerin dünyalarına bakmaya başladılar.Beyaz adamın darmadağın ettiği sömürge hayatları, sözlü tarih ve hafıza çalışmaları, gündelik hayat, kadınlar sosyolojinin yeni ve verimli alanları oldu.

 

Modern toplumun kibirli dilini üstlenen modern klasik sosyolojiden farklı olarak bu yeni çalışmalarla sosyolojik faaliyet tevazu içeren, kendi üzerine de düşünen bir bilimsel faaliyet oldu.

 

Bu faaliyetin en önemli özelliklerinden biri de disiplinlerarası çalışmalara açılmak oldu. Sadece siyaset bilimi, edebiyat, tarih gibi dallara açılmak değil; aynı zamanda teori karşısında “ezilen” pratikler “teori” kadar saygın bir yere kavuştu ve teorinin kapıları pratiklere geniş bir biçimde açıldı.       

 

Sosyoloji Dükkanı’nınyaptığı “ağıt”a bakmak da böyle bir faaliyetti...

 

Erkeklerin, kazananların, güçlülerin, güce tapanların hikayeleriyle yazılan tarih ve toplumdan farklı olarak, kenarda kalanların, fakat özellikle kadınların dünyasına terkedilen başka bir tarihin ve varoluş halinin mütevazı da olsa, ortaya çıkarılmasına katkı sunmak gibi bir anlamı vardı bu faaliyetin.

 

Öncelikle not edelim; Türk Halk Müziği sanatçısı ve akademisyenErol Parlak’ın vurguladığı gibi, genel olarak türkülere kadınlar kaynaklık ediyor ve her ne kadar daha sonrasında erkek aşıklar, erkek sanatçılar icra etseler de ağıtlarıkadınlar yakıyor...

 

Ağıt, erkeklerin dünyasına karşı alternatif bir ruh halini anlatıyor. Erkekler ölürken ve öldürürken, kadınlar ağlıyor. YannisRitsos’un bir ağıt olarak yazdığı ve Theodorakis’in bestelediği “Epitafios” (mezarın üzerine yazılan yazı) şiirini sunan ve İstanbul’da Rumca çıkarılan Apoyevmatini gazetesinin genel yayın yönetmeni MihailisVailiadis’in dikkat çektiği gibi, “erkekler ağlamıyor”... Çünkü “erkekler ağlamaz!” Bu nedenle kadınlar ağlıyor, analar ağlıyor... Ve bu nedenle dilimiz “anasını ağlatmak”, “ananı ağlatırım”, “anam ağladı” deyimleriyle bezenmiş durumda...

 

Çünkü erkekler öldürürken, ölürken ve mangaldaki kahramanlıklar adına, duygulanmamaları gerektiği bilgisini ezberden tekrar ederken, “çok büyük meseleler” adına trajik ölümlerle kaybedilen bebekleri, gençleri, askerleri kadınlar toplumsal hafızaya nakşediyorlar.

 

Onlar sayesinde ulvi meselelerin yanısıra, insanî boyutun da toplumda ve tarihte yaşadığını hissedebiliyoruz. Her ne kadar bu boyut “ikincil” dünyalara bırakılsa da... 

 

Çok fazla acımız var... Ağıdını bile yakamadığımız acılar... Halbuki, sempozyuma katılan halk müziği araştırmacısı ve derlemeci Fuad Fidan’ın dediği gibi ağıt “bir daha olmasın” anlamına geliyor...

 

Ama “Sonbahar”, “Gelecek uzun sürer” ve “Rüzgârın Hatıraları” filmlerinin yönetmeni Özcan Alper’in dediği gibi, ağıt en azından bize “ölüye saygı duymayı” öğretiyor. Homeros,İlyada vasıtasıyla, Aşil’inHektor’u öldürdükten sonra cesedini Truva’nın duvarlarının önünde sürükleyerek yaptığı vandalizmi 2700 yıl öteden kınarken, cesedin ritüellere göre gömülmesi, yas tutulmasına izin verilmesi için sesleniyor...

 

Ve Alper’e göre, Homeros’tan 2700 yıl sonra bir kadının cesedinin yedi gün boyunca yol ortasında durduğu ülkedeyiz.

 

Modern erkekliğin darmadağın ettiği ev

 

Ağıt aslında biraz yapıntı ya da kurguyla ortaya çıkmış olan ulus-devlet gibi kurumların, kalkınma, ilerleme, güç gibi ideolojik referansların kurdukları soğuk bir modern evin artık insanların ruhlarını barındıramadığı bir zamanda, alternatif bir ev sunuyor bize...

 

Çünkü erkeklerin, modern ulus-devletlerin, güce tapan geleneksel ya da çağdaş görünümlü modernlerin yarattıkları modern ev oturulamaz halde...

 

Darmadağınık olduk; gelenekselin, modernin, postmodernin hep birlikte durduğu ve itiştiği bir dünyada çok fazla “ev” var... Ama kamusal hayatlarımızda, bir tane bile doğru dürüst, içinde huzurlu bir biçimde rahatlıkla oturacağımız ev yok..

 

Ve bu arada tabii ki Sulukule’yi, Ayazma’yı, Tarlabaşı’nı yıkanların, Küçük Armutlu’yu, Gülsuyu’nu yıkmaya yemin edenlerin hem gerçek hem de mecazî anlamda ev derdi çok fazla yok.. Onlar bol bol “eski”nin lafını edip, gayet modern şartlarda, lüks sitelerde, villalarda oturuyorlar zaten. Ve kibirle, neyin yıkılması gerektiğini, halkın nereden alınıp nereye taşınması gerektiğine karar veriyorlar. Bol bol para kazanıyorlar bu işlerden...

 

Onların mümtaz temsilcilerinden birinin geçtiğimiz günlerde gösterdiği performans aslında özetliyor insanları yuvasından eden modern küstahlığı... “Ortanca hanımı”yla İstiklal caddesine, terör vahşetinin gerçekleştiği yere ziyarete gittiğini anlattı bu yarı-insan temsilci geçtiğimiz günlerde...

 

Bu hadisede bile “espri” yeteneğini konuşturup, “Fakirler karanfil bırakıyordu; ben de gül bıraktım! Ha haha!” diyebilen bu yeni zaman Aşil’inin ve “Bakara-makaracı” benzerlerinin hakim olduğu dünyada tabii ki ağıtlar bize bambaşka ve içinde oturulabilir bir dünya sunmaya devam edecek...

 

FERHAT KENTEL / HABERDAR

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums