Her sınıf kendi kültürünü yaratır

  • 10.03.2016 00:00

 Ortalığın yanmış ceset koktuğu, taşın üzerinde taşın kalmadığı, arenanın tribünlerine yerleşmiş seyircilerin daha fazla kan istediği bir âlemde vahşi, acımasız bir kültür ortalığı kuşatıyor.

Bu kültür gökten inmedi...

İktidara yürüyen bir zümrenin ya da sınıfın verdiği bir iktidar kavgası sonunda üredi bu kültür.

Zaten kökleri Türkiye’nin otoriter damarlarında beslenmiş olan, modernist, siyah-beyaz kutuplaşması üzerine kurulu Kemalist bir geleneğin türevi olarak, muhafazakar soslu ve milliyetçiliği yedeğine alan bir kapitalist sınıfın performansı sonunda üredi bu kültür...

Her ne kadar “sınıf” kavramı modern zamanların  kapitalist sanayi toplumlarının bir ürünü ve sosyal mücadelenin vücuda geldiği bir alan olsa da ve her ne kadar “kültürel kimlik” kavramı da postmodern zamanlarda fışkıran bir mücadele aracı olsa da; aslında her iki kavramın da bugün birlikte ele alınması gerektiğini daha çok anlıyoruz.

Ve bu vesileyle, daha önceleri de, yani kapitalist sanayi toplumunun  doğduğu ve güçlendiği zamanlarda da, yani “kültürel kimlik” lafının neredeyse duyulmadığı zamanlarda bile aslında sınıfın kültürel kimlikten bağımsız olmadığını anlayabiliyoruz.

Burjuva sınıfının kültürü

Örneğin, kapitalist toplumun temel aktörlerinden biri olan burjuvazi sınıfı, neredeyse “çıplak sınıfsal” çıkarlar etrafında örgütlendi ve işçi sınıfını da bu temelde sömürdü. Devletin marifeti eşliğinde, geniş çalışan kesimleri kapitalizmin ideolojisi etrafında “ideolojik” tornaya soktu. İşçiler, fabrikada üretim süreçlerinde kendilerine, insanlıklarına, üretimlerine, kültürlerine, meslektaşlarına karşı “yabancılaştılar”. 

Bu ideolojik torna ve yabancılaşma sayesinde, burjuvazi ve işçiler, burjuvazinin güçlü olduğu bir alanda, sınıf temelinde, karşı karşıya geldiler...

Ancak her ne kadar, kendisinden önce gelen egemen sınıfların (aristokrasi, ruhbanlar)kültürel referanslı meşruiyetlerine kıyasla, üretimden ve sınıfsal pozisyonundan kaynaklanan bir meşruiyet alanı üzerinde yükselmiş olsa da; burjuvazinin en muhteşem performanslarından biri, bir “kültür” yaratmak oldu...

Burjuvazi kendi kamusal alanını inşa ettikçe, hayatın aslında nasıl da sadece “maddi çıkarlar” üzerine kurulu olduğunu, aslolanın “rasyonel” bir şekilde örgütlenmesi gereken bir “üretim” olduğunu, “kalkınma”yave “ilerleme”yene kadar çok ihtiyacımız olduğunu ve “serbest piyasa”nın nasıl da “eşitlik” ürettiğini vb. öğrendik.

Yani burjuvazi sınıf olarak yükseldi ama, burjuva olsak da olmasak da, hep beraber inandığımız, bu süslemelerle şekillenen bir kültürün parçası olduk.

Yani bir sınıf bir kültürü üretti...

Kuşkusuz, burjuvazi kendi kültürünü üretti ve bu hegemonik oldu ama, modern öncesi köylü sınıflardan zuhur etmiş olan işçi sınıfı da, bir yandan eski gelenekleri vasıtasıyla dayanışma ağlarını örüp, cemaat (ya da topluluk) olarak kendini yeniden üretirken, aynı zamanda kendi yeni kent kültürünü de üretti.

Kültürel kimliğin sınıfı

Modernliğin krize girdiği ve adına beceriksizce “postmodern” denilen zamanlarda bu ilişkide ciddi bir farklılık yaşandı. Yani üretim / sınıf / rasyonalite vb. dilinin altında yabancılaşan insan çoğulluğunun kültürel boyutları konuşmaya başladı. Kapitalizmin maddi diline karşı, kültürel kimlikleşmenin dili hakim oldu.

İnsanın eksiltilmesine karşı, yabancılaşmaya karşı bir bakıma, “tamamlanma” çabası olarak nitelendirilebilecek bu kimliklerin ortaya çıkması belki de kaçınılmazdı. Ancak bu kimlikleşmenin getirdiği en büyük zaaf tek boyutlu olması oldu. Yani modern zamanların eksilttiği insanlar, en bariz olarak sadece eksildikleri yerden kimliklerini kurdular.

Etnik, dinsel, toplumsal cinsiyet kimlikleri sadece tek boyutlarıyla kamusal alanda varoluş mücadelesi verdiler.

İşte Türkiye’de, bu kimliklerden birinin -İslami kimliğin- hayatta kalmak için verdiği mücadeleden, ancak dönüşerek, parçalarına ayrışarak, yola çıkarken sahip olduğu ilkelerden, adalet talebinden koparak, yeni unsurlarla evlenerek vardığı yerdeyiz bugün...

Başka bir ifadeyle, bir “kimlik” hareketinin kurmuş olduğu, yarattığı sınıf iktidarındayız...

Bir kimliği, yani tek boyutunu kurtarmaya soyunmuş olan bir hareketin kurmuş olduğu ve kendi çıkarlarından başka bir şeyi görmeyen bir sınıfın iktidarındayız.

Ve bu sınıfın kurduğu bir kültürdeyiz...

Bayraklara sarılı tabutlar, yanmış cesetler, yıkılmış yuvalar...

Yıkılmış duvarlarda “ölüme ve erkekliğe” dair yazılar...

Artık gözyaşı bile dökemeyen, öfke içinde suratlar...

Geleceğe taşınan travmatik hafızalar...

Arenanın tribünlerinde, bu kültürün tapınaklarında üreyen bir yabancılaşmanın doruklarında dolaşan, “daha da çok isteriz!” diye bağıran, “güce” tapan bir kimliğin uysal bedenleri...

Oysa, eksilen insanların kendilerini tamamlamak için sadece kendi eksilen kimliklerine değil; başkalarına da ihtiyaçları var...

Yani başka bir kültüre, başka bir zihniyet mücadelesine ihtiyacımız var...

FERHAT KENTEL / HABERDAR

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums