EXORİENTELUX

  • 28.10.2015 00:00

 Türkiye siyasetinin önceleri yok saydığı, sonraları mecburen kabul ettiği, ama hiçbir zaman tam anlamıyla tanımadığı bir gerçeklik oldu Kürt halkı ve Kürtlere ilişkin her türlü kültür... Kürt halkı ulus-devlet projesine bir türlü asimile edilemeyen; bu yüzden hep tehlike olarak kabul edilen bir halk oldu.

Kürtlüklerini unuttukları ölçüde ya da lafını etmedikleri sürece merkeze yaklaşabilen Kürtlerin –Kürtlüklerini anlattıkları- siyasal hareketleri ise reel merkez siyasetin hiçbir zaman tam anlamıyla aktörü olamadı.

Her ne kadar uzun zamandır Kürt siyasal hareketinin en önemli bileşeni olarak, HADEP’lerden, DTP’lerden, BDP’lerden gelen çizgi varlığını sürdürse de, Türkiye siyasetinin bir türlü içine giremedi. Kürt hareketi, adeta ortalama milliyetçi ve devletçi çizgiler açısından dışarıda tutulup, içeriyi konsolide eden bir hareket oldu. Başka bir deyişle dışarıda tutulan bir öteki, bir “öcü” oldu; dolayısıyla dışarıda tutularak “öteki” işlevini gören, sembolik olarak da merkezi kuran bir işaret işlevi gördü.

İşte, ilk defa yakın geçmişte, somut olarak da cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ve geçtiğimiz 7 Haziran seçimlerinde HDP ile birlikte Kürt siyaseti Doğu’dan Batı’ya bir anlam taşıdı ve bir karşılık buldu; Batı’da karşılık bulurken, Doğu’daki anlamı daha da güçlendi. Sadece Kürtlerin değil Türkiye’nin önüne yenilenme potansiyeli sunan alternatif bir toplumsal ve siyasal bir hareket oldu.

Bu HDP’nin sütten çıkmış ak kaşık olduğu anlamına gelmiyor. En azından geçmişte “silahlı bir örgüt” olarak PKK ile aralarındaki ilişkinin PKK’nın kontrolunda ve lehinde olduğunu, bunun ise hareketin meşruiyetinde ciddi zaaflar getirdiğini biliyoruz. Çeşitli zamanlarda PKK’nın başvurduğu “terör eylemlerinin”, PKK’lı olduğu söylenen elemanlar tarafından önce sahiplenilmesi, daha sonra reddedilmesi ya da “kontrol dışı yerel elemanlara” havale edilmesi ortada pek de iç açıcı olmayan bir örgütle aidiyet sorununu sürekli taşıdı.

Bu genel imajın yanısıra, partinin çeşitli kademelerdeki elemanların, milletvekillerinin göstermiş olduğu performansın her zaman pek de iç açıcı olduğunu da söyleyemeyiz.

Ancak biraz geri çekilip bakalım... Türkiye’de ya da dünyanın herhangi bir yerinde bu türden“sorunlu” tezahürlere sahip olmayan “steril”kıvamda bir toplumsal hareket yok...

Mesela İslami hareket ya da mağdur olmuş başka insanların herhangi bir hareketiyle karşılaştırma yapalım.

28 Şubat'ta Müslümanlara saldırılırken, Şevki Yılmaz gibi o dönemde demokrasi düşmanı gibi görünen insanları hatırlayalım. Bu türden insanların varlığı, 28 Şubatçıların çok işine geliyordu ama bir doz da olsa demokratik ahlâka sahip olan insanlar için,İslâmi hareketin bir bütün olarak ifade ettiği anlam Şevki Yılmaz’dan çok daha zengindi.

Bu kıstasa binaen, mesela Güney Afrika ANC hareketi ya da Cezayir FLN için de benzer karşılaştırmalar yapabiliriz. O hareketlerin içinde de çeşitli dozlarda "mide bulandırıcı" işler vardı. Ama o hareketlerin “mide bulandırmayan” ana gövdeleri, toplumun değişmesinde en merkezi rolü oynadılar.

İşte öyle görünüyor ki, son dönemde Selahattin Demirtaş’ın kişiliğinde sembolleşen dönüşüm, “riskli” bir kimlik yaratan bir örgüt yerine, sivil siyaset yapmak isteyen insanlar için büyük bir açılım sağladı. Başka bir deyişle, ne dağa gitmeyi gerektiren bir “terk”, ne de insanın sesini soluğunu kesen bir “sadakat” (ya da boyun eğme) yerine, HDP’nin varlığı bir “ses” oldu; yani “buradayım, konuşuyorum; şiddete mahkum değilim ve bu şiddeti aşarak konuşmanın yollarını bulurum” diyen bir tutumun tercümesi oldu.

Tabii ki bu Kürt siyasetinin demokratik bir aktör olarak kendini yenilerken, genel olarak Türkiye siyasetinin demokratikleşmesi için de istisnai bir sıçrama yarattı.

Yeminli HDP düşmanları ya da HDP’yi AKP’nin önündeki en büyük engel gördükleri için her türlü şeytanlaştırma işlemi için hiçbir fırsatı kaçırmayan; yerlerde sürüklenen insanlık halleri için bile önce “fotoşop”, sonra “morali bozuk güvenlikçiler”, daha sonra “paralel polisler” gerekçelerini (“olur da tuttururuz” umuduyla) arka arakaya sıralayabilen; Kırşehir’de kitapçı dükkanı Madımak kıvamında yakılırken, “ama onlar da...” diye başlayan türlü çeşitli gerekçeler üretmeye çalışan; Suruç’ta, Ankara garında yüzlerce insan sapır sapır öldürülürken, hâlâ ölenleri suçlamak için derin devletlerinden sufle almaya çalışan ve ahlâkları ve de vicdanları iflâh olmaz bir şekilde erozyona uğrayan devlet müstahdemi aparatçikler tabii ki, bu kadar çok korktukları HDP’nin sesinin soluğunun kesilmesi için, HDP hakkında kara propagandalarını sürdürebilmek için, basın yayın organlarına el koyarak, susturarak, utanmadan adaletsiz bir kampanya sürecinden tepe tepe faydalanmaya devam ediyorlar.

Tam da çocukluğumuzda oyunlarımızı bozan, yaşı, boyu hepimizden büyük, yaramaz tosunlar gibi...

Misket oynarken gelip, kuralları kendine göre değiştiren, itiraz edeni döven, üstelik misketlerimizi de alıp giden hormonlu çocuk irileri gibi...

Bu tosunlar her zaman var oldu... Ulusal ya da uluslararası çapta olduğu gibi... Mesela ABD, Rusya, İsrail gibi devletlerin istedikleri yeri, kafalarına göre  bombalamaları gibi... Aracının aracısı kurumlarla istedikleri reklam kampanyalarını (“özgürlük getiriyoruz!”) yapmaları, birilerini “terörist” ilân edip, “yol temizliği” yapmaları gibi...

Bunlar yaptıkları bütün adaletsizlikleri “örtebilme kapasitesine” hep sahip oldular. İdeolojik formattan geçen ortalama İsrail vatandaşının, taşla sopayla kavga eden Filistinlilere yollanan süper sofistike bombaları “kahramanlık” olarak görmesi gibi....

Dolayısıyla eğer “steril” bir hareket arayacaksak, toplumun varolduğu halden memnuniyetsizliği dile getiren ve bunu el yordamıyla, her türlü ideolojik baskı ve rıza elde etme usulleri altında yapmaya çalışan, buna rağmen yeni bir şey söylemeye çalışan hareketlerde değil; devleti, yargıyı, polisi ve de bilumum kontrol ve gözetleme aracını elinde tutan merkezi iktidarda aramak daha mantıklıdır; her şeyden önce daha hakkaniyetlidir.

Başka bir ifadeyle, muhayyel bir solcu kitleyi suçlamak için kullanılan "bu solcular steril bir AKP istiyorlar; halbuki AKP iş yapıyor, tabii ki hataları olacak" argümanı karşısında "evet, her günahı örtülen bir devletleşmiş-AKP istemiyorum; evet, iktidarda olduğu için, steril bir AKP istiyorum" demenin; buna karşılık, yüzyıldır baskıya uğramış ve nihayet kendini anlatmaya çalışan bir kitlenin hareketinin “steril olmama hakkı”nın daha meşru olduğunu düşünüyorum.

100 yılın berisinde, son 30 yıldır “delirtilmiş” bir toplumdan çıkan HDP hareketinin hem Kürt halkını hem de Türkiye’yi iyileştirme potansiyeli taşıdığını düşünüyorum. Demirtaş gibi iki halk arasında nihayet köprü kurmayı başarmış bir adam vasıtasıyla bunun sağlanabileceğini, bu yüzden onu ve hareketini korumak; daha da önemlisi “doğudan yükselen ışığa” yüzümüzü dönmek gerekiyor.

FERHAT KENTEL / HABERDAR

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums