- 10.02.2018 00:00
Şu yakınlarda bir vesileyle CHP’li bir mahallede DP’li bir ailenin çocuğu olarak 1957 seçiminde yaşadıklarımızı yazmıştım. Komşularımız CHP’nin yeniden iktidara geleceği beklentisi içerisindeydiler o seçimde, ama aradaki oy farkı azalsa bile DP yine ipi göğüslemeyi başarmıştı.
Babam o gece evimizin caddeye bakan yüzünü meşalelerle ve sevincini en aşırı biçimde ifade eden bir pankartla donatmıştı.
Hep unutuluyor: 1950-1960 arasında CHP’nin oyu seçmen sayısının 55 milyonun üzerinde olduğu bugünkü gibi yüzde 25’in altında değildi. Seçmen sayısının 9 milyondan az olduğu 1950’de (39,5), 10 milyonu biraz aştığı 1954’te (34.8) ve 12 milyonu bulduğu 1957’de (41) hatırı sayılır oy alıyordu CHP.
Aynı seçimlerde DP oyları (1950: 53.5, 1954: 56.6, 1957: 47.8) kırılgan bir eğri çizse de, yüzde 50 civarındaydı.
DP’nin oy deposu, ‘milletin efendisi’ diye anılan köylülerin yaşadığı kırsal kesimdi ve büyük kentlerde DP sempatizanları ya yeni yeni oluşmaya başlamış varoşlarda, ya da çoğunluğunu CHP’li ailelerin teşkil ettiği mahallelerde yaşıyorlardı.
Çocukluğum ve ilk gençliğim hep ‘aykırı’ gözüyle bakılan mahalle ortamlarında geçti.
Bugün çoğumuz ayrı dünyalarda yaşıyoruz
İnsanlar çoluğu ve çocuğuyla partili kimliğinin fevkalade ayırdında, ancak bunun kavga-gürültüye dökülmediği bir mahalle ortamında hayat sürerlerdi.
Siyasetin ağır bastığı dönemler genellikle seçimler öncesiydi; bugünlerde olduğu gibi 365 gün, 24 saat siyasi kavga yapılan bir atmosferden uzaktı o günler.
Hiç değilse benim hafızam öyle olduğunu söylüyor.
Bilgi Üniversitesi’nden bilim insanları ‘Türkiye’de Kutuplaşmanın Boyutları’ genel başlığı altına giren bir araştırma yürütmüşler; yakınlarda sonuçları açıklanan araştırmaya göre, ülkemiz, siyasi partilerin merkezinde bulunduğu bir ayrışma coğrafyasına dönüşmüş durumda.
Farklı partilerden birileriyle aynı semtte oturmak istemeyenlerimizin oranı yüzde 70’i buluyor, iş ortağı seçiminde bu oran yüzde 74’e, kızlarını evlendirmeye sıra geldiğinde ise yüzde 79’a çıkıyor.
Farklı partilerden kişilere kız vermek istemiyor, onlarla aynı mahallelerde oturmayı, iş kurmayı düşünmüyoruz.
Benim yetişme çağlarımda (1950’lerden 1970’lere) benzer araştırmalardan mahrum bulunduğumuz için bilimsel açıdan mukayese yapabilecek durumda değiliz, ancak kişisel deneyimim Türkiye’nin bu alanda pek fazla değişmediği yolunda.
En büyük değişim bugün bu durumun adının ‘kutuplaşma’ olarak konulması ve farklı eğilimler arasında tahammülün ortadan kalkması.
Farklıydık yaşadığımız mahallelerde eskiden, ancak biz çocuklar ile annelerimiz bunu fazlaca hissetmezdik.
Mahalleler siyasi anlamda korku nedir de bilmezdi.
Söylemiştim: CHP’nin iktidar olacağı beklentisindeki komşular evlerini altı oklu bayraklarla donatabiliyor, sandıktan yeniden “DP” çıkınca, babam, benim bugün bile sizlerle paylaşmayı düşünmediğim sivri bir sloganı pankartlaştırıp eve asabiliyordu.
Üniversitenin araştırmasında, “OHAL uygulamalarıyla ilgili bir tartışmaya katılır mısınız?”diye sorulduğunda, insanların yüzde 57’si bunu ancak arkadaş yemeğinde, yüzde 64’ü aile yemeğinde tartışabileceğini söylüyor. Her üç kişiden biri araştırmacılara “Twitter hesabım var” demiş olan bir ülkeyiz ve sosyal medyada konuyu ele alma cesaretini gösterebileceklerin oranı yalnızca yüzde 25.
Komşuluk ilişkilerinin en asgari düzeye indiği günümüzde, insanlarımız, birbirleriyle yüz yüze görüşüp konuşmuyor, anonim bir iletişim ortamında hiç tanımadıkları kitlelere mesajla yetiniyor.
Parti kimlikleri çok keskinleşti
Yukarıda DP ve CHP oylarının 1950’lerde inişli çıkışlı olduğunu gösteren üç seçimin oranlarını vermiştim. Araştırma bugünkü durumun çok daha keskin olmaya yüz tuttuğunu gösteriyor: “CHP’ye asla oy vermem” diyenler toplumun yüzde 35-40’ı civarında. AK Parti için bu oran yüzde 25-30 civarı. MHP’de yüzde 35, İYİ Parti’de yüzde 40, HDP’de ise yüzde 60.
Siyaset işte bu tablo gerçeği üzerinden yürütülüyor günümüzde.
Toplumun üçte ikisinin parti aidiyeti konusunda kesin kararlı göründüğü bir tablo üzerinden…
En fazla kırılganlık arzeden konu da ‘cumhur-başkanlık sistemi’. AK Partililerin büyük bölümünün ciddi desteğine (84.2) sahip olan konuya CHP’liler (88.3), İYİ Partililer (78.9) ve HDP’liler (71.3) en az o kadar ciddi oranlarda karşı çıkıyor.
Kederde ve sevinçte birleşemiyoruz, ancak bir ortak noktamız var: CHP’liler de (54.5) AK Partililer kadar (56.8) ‘en büyük tehdit’ olarak ABD’yi görüyor. MHP (53.3) ve İYİ Parti (52.1) taraftarları da aynı görüşte. (HDP’de bu oran 45.9).
Nasıl bir ülkede yaşadığımızı bilelim ve beklentilerimizi ona göre kuralım.
Yorum Yap