Katar krizini çıkartanların esas niyetleri ne olabilir? Olay farklı yöne gidiyor da…

  • 14.06.2017 00:00

  Hayli zaman oluyor; şimdilerde komşularının kendisine ‘ambargo’ uyguladığı Katar’a yolum düşmüştü. Hem de ülkenin o zamanki lideri Şeyh Hamad bin Khalifa Al Thani’nin daveti üzerine…

Seyahate, daha önce de, Arap Dünyası’nda basın özgürlüğü durumunu yazmak istediğimde yine değinmiştim.

Devletin başı davet edince karşılaşılan muamele de ona uygun oluyor. Katar Havayolları’nın ‘business’ bölümünde en ön sırada seyahat ettim, gümrükten hızla geçmem sağlandı, dışarıya çıktığımda kocaman bir aracın beni beklediğini gördüm.

Uçakta yan yana oturduğumuz kişi New York Times gazetesinin Kudüs muhabiriydi ve onun da benzer bir davetle geldiğini öğrenmiştim. Toplantı mekânı olarak kente uzak bir otel düşünülmüştü ve aynı yere gideceğimiz halde ikimize ayrı araçlar tahsis edilmişti.

Bunu fark edince otele tek araçla birlikte gitmek istedik.

Ayrı limuzinlerle gönderme konusunda ne kadar ısrarcı olduklarını anlatamam.

Katar deyince aklıma bu sebeple bolluk geliyor.

Bizim Merkez logosu..

Medya Özgürlüğü Merkezi

Ülke Arap Dünyası’nda kendisine farklı bir yer edinme çabasındaydı. Amerikalıların CNN kanalını aratmayacak el-Cezire kanalı devreye sokulmuş, iki dilden (Arapça ve İngilizce) yayınlarıyla ilginç bir tartışma ortamı yaratılmıştı.

‘Arap Baharı’ varlığını biraz da el-Cezire’ye borçludur.

Sıra medya konusundaki öncüğü kurumsal bir meydan okumaya çevirmeye gelmiş olmalı ki.. ülke lideri Şeyh al-Thani.. dünyanın dört bir tarafından isimleri bünyesinde barındıracak bir merkez oluşturmaya karar vermişti.

‘Doha Center for Media Freedom’ (Medya Özgürlüğü İçin Doha Merkezi) adlı kuruluşu…

Kuruluş Emir‘in eşi Şeyha Mozah’ın himayelerinde çalışacaktı.

Merkezin Yönetim Kurulu şu isimlerden oluşuyordu: Alaa Al Aswany, Jassim Marzouq Boodai, Paulo Coelho, Burhan Ghalioun, Lilli Gruber, Mohsen Marzouk, Miguel Ángel Moratinos Cuyaubé, Patrick Poivre d’Arvor, Allister Sparks, Shashi Tharoor ve Dominique de Villepin.

Bir de 10 üyeli Danışma Kurulu vardı Merkez’in ve ben orada yer alıyordum: Nasser Al Othman (Katarlı gazeteci), José Luis Arnaut, Daniel Barenboim, Ethan Bronner (New York Times), Chris Cramer (CNN), Mia Farrow, Fehmi Koru ve Graça Machel

Fransa’nın eski başbakanı: Dominique de Villepin..

Danışma kurulunun başkanı olarak Fransa’nın eski başbakanlarından Dominique de Villepin düşünülmüştü.

Merkeze kimlik ve işlev kazandırma amaçlı toplantılarımız üç gün sürdü; dördüncü günün sabahı havaalanına taşındık ve yeniden Türkiye’ye döndük; New York Times’ın muhabiriyle birlikte…

Arada Doha’yı gezip görme fırsatım olmadı.

Son gün bir otelde düzenlenen basın toplantısına hepimiz katıldık. Katar’daki bu açılımın bütün İslâm Dünyası ve dünya için ne anlam taşıdığı birkaç ağızdan Arap meslektaşlara anlatıldı. “Yeni bir dönem başlıyor, özgürlüğünüzün keyfini çıkarın” dedik herbirimiz…

Gelen ilk soru hepimizi sarstı: “İyi ama” diyordu soruyu yönelten Arap gazeteci, “Bu ülkede de sizin anladığınız anlamda basın özgürlüğü yok ki…”

El-Cezire (Al-Jazeerah) gibi bir kanalın oradaki varlığı ve devletten destek görmesi tek başına bir anlam taşımıyor.

Yine de ‘Medya Özgürlüğü Merkezi’ adıyla bir girişim yapılmasını bir niyet belirtisi olarak değerlendirmiştim.

Arkası gelmedi. Arada bir saray darbesi oldu ve Emir‘in yerine oğlu geçti. ‘Merkez’ hâlâ varlığını resmen sürdürüyor, benim adım hâlâ Danışma Kurulu üyeleri arasında geçiyor, ama bir daha toplantıya çağrılmış değiliz.

El-Cezire

Katar’a ambargo kararı alan ülkelerin yerine getirilmesini istedikleri şartlardan birinin ‘el-Cezire’ televizyonunun kendilerini rahatsız eden yayınlarına son verilmesi olması beni hiç şaşırtmadı.

İngilizce ve Arapça yayınlarıyla, el-Cezire, bir yandan CNNBBC ve France 24 gibi Batılı kanalların tek yanlı haber ve yorum bombardımanına bir alternatif sunuyor, bir yandan da muhatap aldığı kitleyi yeni gelişmelerden ânında haberdar ediyor.

Şikâyet sebebi, el-Cezire’nin yalnızca resmi ağızların açıklamalarına yer vermekle yetinmemesi, rejimlerin ‘sakıncalı’ bildiği isimlere de ekranlarını açık tutması…

Onu da susturmayı veya ehlileştirmeyi başarırlarsa, Körfez ülkeleri –tabii Mısır da– derin bir rahatlama duyacak.

Neden, neden, neden?

Kriz başladığı günden bu yana hiç azalmayan bir merakım var benim: Ambargo kararıyla birlikte ilân edilen şartları, ambargoyu başlatan ülkeler, dünya ile paylaşmadan önce, neden oturup Katar yönetimiyle müzakere etmediler?

Bunu soruyorum, çünkü girişimleri Katar yönetimi için de sürpriz oldu.

Öyle ya, Suudi Arabistan’ın başını çektiği blok içerisinde yer alan Körfez ülkeleri Katar’la sınırdaş; en uzağıyla Doha arası İstanbul ile Ankara arası kadar bir şey. Sıkça toplanan Körfez İşbirliği Örgütü diye ortak bir platformları da var.

Böyle olduğu halde, müzakerelerle sonuç almak yerine, taleplerinin herkes tarafından bilinmesini neden istediler?

Katar’ı yönetenler de bu soruyu önemli buluyor olmalılar. Çabaları bunu gösteriyor. Niyetin birkaç Hamas ve Müslüman Kardeşler üyesinin Katar’dan çıkarılması veya el-Cezire kanalının ehlileştirilmesiyle sınırlı olmadığını fark etmişe benziyor Katar…

Acaba Türkiye de bu niyetin farkında mı?

Farkında olmalı.

Son bir not:

Türkiye burası, merak edenler çıkabilir: Merkez için gittik, üç günümüz kapalı kapılar arkasında beyin fırtınası yaparak geçti, ülkeyi bile görmeden döndük ve bu seyahatte bize nakit veya hediye olarak bir huzur hakkı ödenmedi. 

Şikâyet için değil, gerçeği bilesiniz diye kayda geçiriyorum: Bir çöp bile vermediler.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums