Türkiye başına belâ mı açsın? Tam tersine, adalet ve hakkaniyeti temsil ediyor ülkemiz…

  •  

 Yukarıda Amerika’nın Salt Lake Tribune gazetesinde yayımlanan bir karikatür görüyorsunuz. Yüzlerce yazıya bedel bir karikatür bu. En aşağıda Suriye yazıyor ve çizen zihninde yalnızca o ülke olduğu halde çizmiş; ancak aynı yere Irak başta olmak üzere herhangi bir Ortadoğu ülkesinin adını da yazabilirdi.

Kırmızı ve sarı boyayla anlatılmak istenen, kan ve gözyaşı; arada ülkenin tahrip olduğunu düşündüren çizim görüntüler de var. O görüntülerin bir yerlerine kan ve gözyaşından sorumlu tuttuğu kişileri yerleştirmiş çizen; bir de dışarıdan bakan iki kişiyi…

O kişilerden biri diğerine, “Orada eli kolu bağlı durma, bir şeyler yap” diyor, diğerinin elinde üzerinde‘müdahale’ yazan benzin bidonu var…

Tanıdık tipler bunlar…

Eli benzin bidonlu Barack Obama

Müdahaleye karar verirse ne yapacağını biliyoruz: Yangının üzerine benzini boca edecek…

“Çizenin sorumlu tuttukları arasında bizi çağrıştıran biri var mı?” merakıyla yakından baktım karikatüre; çok şükür Türkiye’yi çağrıştıran bir figür ben göremedim.

Umarım, sizler de görmezsiniz.

Dün İstanbul/Yeni Bosna’da patlayan bomba

Türkiye, etrafındaki gelişmelerden olumsuz etkilenmesine rağmen, aculculuk göstererek karmaşayı çıkaranların yanında durmadı bugüne kadar; elinde benzin bidonuyla bekleyenlerin aceleci davranmalarını engelleme çabası da gösterdi.

Bundan böyle de sıcak çatışmalardan uzak durmalı ülkemiz; tahriklere gelmeden kendi çıkarlarına uygun politikalar belirlemeli.

Dün İstanbul/Yeni Bosna’da zararı sınırlı bir bombalama eylemi yapıldı. İlk andan akşamın ileri saatlerine kadar, bilen-bilmeyen herkes, “Acaba bu eylem hangi örgütün eseri?” sorusunu bilebilecek durumda olduğunu sandığı kişilere sorup durdu.

PKK mı? IŞİD mi? Yoksa Suriye istihbaratının uzantısı bir örgüt mü?

İlk kez birinin ağzından İran ve Irak’ın isimlerinin de çıktığını duydum.

Elde benzin bidonu bekleyen ülkeleri anan olmadı.

Dünya şu sıralarda, ‘silâh tutkusu’ ile kıvranan, gözü dönmüş kişiler ve örgütlerin etkisi altına düşmüş bulunuyor.

Bomba yapmak zaten kolay; birkaç kimyasal maddeyi buluşturunca ortaya etrafa zarar verebilecek güçte bir bomba çıkıyor.

Silâh deseniz, belli başlı birkaç ülkenin savaş sanayii firmaları her türlüsünü üretiyor ve tüccarları da parayı veren her örgüte istediğini sağlıyor.

Onlar uzak dursa aynı görevi üstlenmeye hazır istihbarat örgütleri var zaten…

Karikatürde bidonu elinde tutan Obama, ama onun yerine pek çok dünya liderinin ismini yazabilirsiniz…

Sonuç? Sonuçta, ülkemizin bulunduğu coğrafya kan denizine döndü.

Kayıplar tablosuna yakından bakalım

Vicdanlar kiraya verilmiş zaten bugünün dünyasında; 500 binden fazla sivil insan –içlerinde çok sayıda çocuk, kadın ve yaşlı var– yalnız Suriye’de hayatlarını kaybetti; 11 milyon Suriyeli evinden uzakta minimum şartlarda yaşama mücadelesi veriyor…

Nüfusu 20 milyonu biraz aşan bir ülkeydi Suriye; rakamların ortaya çıkardığı tablo kaybolmaya yüz tutmuş bir ülke tablosu…

Sahi neden çıkmıştı Suriye’de iç-savaş?

Artık bu sorunun cevabını hatırlamıyoruz bile. Savaşı herkes çıkarabilir, çok basit sebeplerle çıkmış ve etkisini uzun yıllar sürdürmüş pek çok savaş biliyoruz; ancak savaşı çıkaran onu istese de sona erdiremiyor.

Eflatun’un asırlar önce söylediği gibi, “Savaşın sonunu ancak ölüler görebiliyor…”

Suriye’de durum bu da Irak’ta sanki farklı mı?

 

 

 

 

Burası bir zamanlar Harun Reşid'in ülkesi olan Bağdat...
Burası bir zamanlar Harun Reşid’in yaşadığı Bağdat…

 

 

 

 

Önceki gün (5 Ekim) 28, ondan bir gün önce de (4 Ekim) 39 kişi hayatını yitirdi Irak’ta. 4 Ekim günüKoalisyon Güçleri tarafından açılan ateşte Musul’da 13 kişi öldü. Sadece bu yılın ilk 9 ayında Irak’ta ölen sivillerin sayısı 11,502 kişi… Buna içinde bulunduğumuz ayın ilk birkaç gününde ölenleri de eklediğimizde, Irak’ta, 2016 yılı içerisinde, şimdiye kadar kaydedilen sivil kayıp sayısı 11,697 kişi… Savaşın (2003) başından bu yana ölenlerin sayısı 500 binin üzerinde.

Şaşırdığınızı sanıyorum.

Zihnimiz sürekli Suriye ile meşgul olduğu için, Irak aklımıza geldiğinde, her şey durmuş oturmuş olmasa bile, yine de ülkeye istikrar gelmiş hissine kapılıyoruz.

Öyle ya, bunu sağlamak ve terör örgütü IŞİD’i bitirmek için oluşturulmuş ‘Koalisyon Güçleri’ var orada…

Görüyorsunuz, Irak’ın durumu da her şeye rağmen hazin.

Ankara’da karar alma mekanizmalarında yer alanlar, “Allah’a şükür, biz bu tablonun hiçbir tarafında değiliz”diye bizler nâmına dua etseler yeridir.

Bölüşüm savaşı değil bu, yok etme savaşı

“Bu bir bölüşüm savaşı, biz de onun parçasına dönüşmeliyiz ki, paylaşma zamanı geldiğinde söz hakkımız olsun” diye düşünenler varsa…

Onlara bu yazının en tepesine yerleştirdiğim karikatüre yeniden bakmayı tavsiye ederim.

Unutulan gerçeği hatırlatayım: Önceleri Irak’ta, sonra Libya’da, son beş yıldır Suriye’de baş gösteren çatışmacı ortam birer ‘bölüşüm savaşı’ değildir; uzaktan bakarak savaşa taraf olmuş ülkeler neyi bölüşecek ki?

Çatışmacı ortam her ülke için birer ‘yok etme savaşı’dır…

Var olan bütün dengeleri, bütün değerleri, bütün uygarlık mirasını yok etti, yok etmeye devam ediyor bu savaşlar…

 

 

 

 

 

Halep, tabii buna Halep denilebilirse...
Halep, tabii buna Halep denilebilirse…

 

 

 

 

Halep Türk-Arap ortak mirası sayılan sayısız tarihi esere sahip, dünyanın en kadim kentlerinden biriydi; bugün o eserlerin yerinde yeller esiyor.

Tekli bir anlayışa meydan okuyan bir kentti Halep, her dinden, her etnik gruptan ve her dilden insanı bağrında barındırıyordu; bugün o insanlar, eğer ölmedilerse, dinlerine veya etnisitelerine göre ayrıştırılıp Batı ülkeleri’ne öyle kabul ediliyorlar…

Olanları engelleyemedik, müsaade etmediler… Bu denli kahredici olmasının önüne geçmek istedik, oan da izin vermediler…

İşte şuraya yazıyorum: Kan ve gözyaşının egemenliğini sürdürdüğü günümüz tablosunun bir parçası haline dönüşmeye talip olursak, hık-mık etseler bile, arzumuzun yerine gelmesini sağlayabilirler…

O batağın içerisine bizi de çekebilmek için…

Ne demek istiyorum?

Şunu: Türkiye bugüne kadar dünya olaylarına ‘uluslararası meşruyet’ çerçevesinde yaklaştı; haklı ile haksız arasında tercihlerinde hep adaletli davrandı. Tahrip edici değil, onarıcı roller üstlendi. Başkaları mültecilere ayrımcı yaklaşırken, ülkemiz kendisine sığınanların ırkına veya dinine bakmadı.

Bundan en ufak bir sapma bizi farklı istikametlere götürebilir.

Ne gereği var…

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums