Orhan Miroğlu’na…

  • 20.08.2012 00:00

 Öncelikle Orhan Miroğlu’nun bir okuru olarak hayal kırıklığı içinde olduğumu üzülerek belirtmek isterim. Kendisini salt geçmişin mağduriyetinin ajitasyonu ile tanımlamayan, PKK’ya ve Devlet’e karşı tüm cesareti ile saygı değer bir şekilde mücadele eden bir insanı sevmemek ve değer vermemek mümkün değil. Bu zamana karşı bu ülkenin demokratikleşmesi için hep beraberdik ve kendisine sonsuz teşekkürlerimi ve saygılarımı iletiyorum.

Ne yazık ki, Orhan Miroğlu’nun 18 Ağustos 2012 tarihli,yine bu ülkenin en önemli ve saygıda kusur edilmemesi gereken aydınlarından EtyenMahçupyan’a hitaben kaleme aldığı ufak not büyük bir eksikliği ortaya çıkarmış oldu.

EtyenMahçupyan’ın Tayyip Erdoğan’ın kalpaklı fotoğrafına istinaden yapmış olduğu tahlil hiç tartışmasız yapılabilecek en doğru tahlildi. Etyen bey, Başbakan’ın devlete yakınlaştıkça ittihatçılaştığını ifade etmişti. Zira bu devletin kendisi ittihatçı olduğundan, güveliği temel alıp silaha ağırlık verince haliyle ittihatçılaşması normaldir. Etyen bey bu devlet geleneğinin dışından iktidara gelmiş bir Başbakan’ın bu “fotoğrafına” az bile söylemiştir.

Aslında Tayyip Erdoğan için gönül rahatlığı ile bu ülkenin ilk ve tek gerçek Başbakan’ı demek de mümkündür. Bu devlet ile kavga ederek varlığını sürdürmesi ve yapmak istediklerini de ancak bu ittihatçı devlet ile kavga ederek yapabileceği ortadadır. Tam bu noktada Avrupa Birliği’ne doğru attığı hızlı adımlar ve Ergenekon Soruşturması güzel örneklerdir.Bu nedenle Sayın Miroğlu’nun Başbakan’a verdiği desteği anlıyorum, aynı fikirdeyim ancakukala bir dil ile EtyenMahçupyan’ın ittihatçılık tanımına “teşekkür” etmesi ve ardından kendisinin ittihatçılığı tanımlamalarla değil hafıza ile anladığını ifade etmiş olması çok üzücü. Buradan yola çıkarak 24 Nisan 1915 Ermeni Soykırımından girmiş ve Hrant Dink cinayetinden çıkmış. Kendisi bir ittihatçıyı kalpağından değil nereden tanıyor merakım da buradan çıktı. Zira aynı Başbakan bir Amerika ziyaretin de “Benim ecdadım soykırım yapmaz” demiştir.

Yalnızca bir okur olarak kendisine hatırlatmak isterim ki,Fransız İhtilali (1789-1799)ile başlayan Milliyetçilik akımı ve ortaya çıkan Ulus-Devlet modelinin unutulmaz, acısı derin sonuçlarından biri bu topraklarda Ermenilerin yok edilmesiyle yaşanmıştır. İttihat ve Terakki cemiyeti bu doğrultuda hatırlanmalı ve bir ulusun yok edilip de üzerine başka bir ulusun nasıl inşa edildiğini o dönemin konjonktürü ile hatırlamak ve anlamak gerekir. Buradan bakarsak eğer “Ermeni aydın” etnik kimliği ile ittihatçılıktan dem vurulmasının ne denli yanlış olduğunu anlarız.

Hrant Dink cinayeti üzerine hafızam hiç eskimeyecek kadar tazedir. Örneğin Sayın Miroğlu’na konumuz illa hafıza ise HrantDink’in“Niçin Hedef Seçildim” yazısını hatırlatmak isterim. Bu yazısında Hrant Dink, Orhan Pamuk’un yargılanma aşamasının, Avrupa’da rezil olunduktan sonra ikinci celse görülmeden kapatılmasını, aynı şekilde Elif Şafak davasında daŞafak’ın mahkemeye dahi çıkmadan kapatılmasını hatırlatır. Sonra da çok haklı ve yerinde bir soru sorar, “Bu davalara gösterilen kaygı ve telaş niçin Hrant Dink davasında gösterilmedi? Bunun Ermeni olmamla bir ilgisi var mı?” Hatta yine hatırlatmak isterim ki, Hrant Dink yine çok haklı olarak o dönem Dış İşleri Bakanı olan Abdullah Gül’ün ve Adalet Bakanı olan Cemil Çiçek’in “301’den mahkûm olmuş, bedel ödemiş biri yok. Ne var bunda bu kadar büyütülecek.” sözlerini de hatırlatır ve “Alın size bedel, sanki bedel ödemek yalnızca hapse girmekmiş gibi, insanı bir güvercin tedirginliğine hapsetmenin ne demek olduğunu bilir misiniz siz ey Bakanlar, bilir misiniz?” diye de “sorar.”

Hafıza tazelemeye devam edelim, Ergenekon Soruşturması öyle bir noktaya gelmişti ki, Türkiye’nin Batısı kazılıyor cephanelik, Doğusu kazılıyor toplu mezarlar çıkıyordu. Bu kazı aşamasına savcı Zekeriya Öz’ü getiren nokta ise İbrahim Şahin’in gözaltına alınmasıydı. Bu gözaltı sırasında Şahin’in avukatının ofisinde bir dvd içinden şifrelenmiş bir şekilde Kafes Eylem Planı çıkmıştı. Hani içinde Hrant’ımızdan Operasyon olarak bahsedilen. Tam bu noktada daha da ilerlemesini beklediğimiz soruşturma nedense beklenmedik bir “terfi” ile donduruldu.  Üzerine Hrant Dink davasının “örgüt yok” denilip, sanık unutularak kapatılmasını, dava savcısının “Ben örgütü görüyorum ama ulaşamıyorum” tespitini ve Başbakan’ın savcının bu tespitine rağmen “yargı elinden geleni yapmıştır” açıklamasını da not düşeyim.  Benim hafızam bunları ittihatçılık olarak görüyor, Sayın Miroğlu sizin hafızanız bunlara ne diyor?

Bu Anadolu toprakları çok fazla katliam ve cinayet görmüştür. Sürekli tazelendiğinden unutmak mümkün olmuyor. Sayın Miroğlu sizin yaşadıklarınızı dahi aklımızdan çıkarmamız mümkün değildir. Ancak ne var ki, bizi bazen çok umutlandıran Başbakanımız bazen bizi “adaletli” isyana itmiyor değil. EtyenMahçupyan’ın haklı ve yerinde tespitine dönecek olursak, Başbakan Devlete yakınlaştıkça ittihatçılaşıyor.

Milliyetçilik akımı ile var olan sorunlarımızın aynı akımın yerinde yıkılması, yıkılıyor olması nedeni ile çözüleceğini düşünüyorum. Bu neden ile tek umudum asla Başbakan’a endeksli olmadı. Sizinle aramızda Başbakan’a inanç hususunda sanırım bu nedenle ufak bir fark oluştu. Teslim etmeliyiz ki, Başbakan zorla çekildiği devlet bataklığının politikasını red etmiyor. Bilakis sahipleniyor görünümünde.

“İttihatçılığı ancak Ermeniler ve Kürtler anlayabilir diye düşünüyordum, yanılmışım” sözünüzü ise iyimser karşılamak mümkün değil.  Bu tanımın adına ben milliyetçilik derim. “Azınlıkların Milliyetçiliği” bilinci. Aslında ben sizi anlayabildiğimi düşünüyordum, yanılmışım. Bu zamana kadar vermiş olduğunuz mücadele ile takdir ettiğim bir yazarsınız. Çetin Altan’ın yazarlık tanımına rağmen kullandım bu cümleyi.

 “Bir yazar olabilmek için yüzyıllar geçmelidir. Bir Dostoyevski, Tolstoy, Shakespeare gibi, benimse yalnızca hikâyemi anlatabildiğim birkaç kitabım var” der Çetin Altan.

Siz Kürt aydını tanımını kullanma mütevazılığini göstermişsiniz doğrudur da, ancak bir aydın olabilmek zordur. Önce meseleyi etnisite üzerinden değerlendirmemek, her hangi bir sorunu dünyadan ayrı tutarak değerlendirmemeyi bilerek tahlil etmek gerek.

EtyenMahçupyan bu ülkenin en önemli aydınlarındandır. Kendimi EtyenMahçupyan, Çetin Altan, Halil Berktay gibi yazarların karşısında sünger olarak tanımlarım. Dünyamızın dünü ve bugününe ilişkin derya denizdir onlar, öğrenmenin sınırını yok. Onlarla tartışmak mümkündür ama üslup önemlidir.

Başbakan ile umutlanmak için, Ergenekon Soruşturmasının aynı hızda başlaması, Avrupa Birliği reformlarına devam etmesi ve ağzına almadığı Yeni Anayasa’nın yapılmaya başlanması ile tekrar gerçekleşebilir. İşte o zaman ortada ittihatçı bir devlet kalmayacağı için ittihatçılaşacak bir Başbakan’ı da asla görmeyiz. EtyenMahçupyan gibi bir yazarın böyle kısır politikalar ile uğraşmayacağı bir ülke olur o zaman ve ben daha çok öğrenmeye devam ederim.

Hem Etyenbey’den, hem de sizden.

Saygılarımla

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (1)

  • Ad Soyad Giriniz...
    Ad Soyad Giriniz...
    22.02.2013 22:21

    Güzel anlatmış CHPyi Melih Altınok...Ayşe Kadioglu ne bulduysa; "CHPde yenilikciler Gelincik içegi gibi" diyor.CHP nin, Kemalist Ergenekonculari da boyle. Bunu yenilikcilere hediye etsinler.;) via.me/-9woaswq Ayşe Kadıoğlu; "Yenilikçiler gelincik gibi" )Dogru; Birileri sönüyor diğerleri . ) açıyor.

Resmi İlanlar