Tarihin rövanşı

  • 25.07.2012 00:00

 Çamlıca'ya cami ve kürtaj zorlamalarının ardından Numan Kurtulmuş üzerinden HAS Parti'nin AKP'ye katılmasının gündeme gelmesi, haklı olarak birçok kişinin zihninde tehlike işaretlerinin belirmesine neden oldu.

 

Çünkü bir yandan giderek kendi değer sistemini topluma empoze etmeye niyetli, diğer yandan da söz konusu değer sistemini iktidarı etrafında siyasallaştırıp konsolide ederek mukayesesiz bir güç temerküzü sağlayacak bir partiyle karşı karşıyayız. Bu durumda iktidarın kendi anlam dünyasını tüm ülkeye şamil kılmasının önünde ne engel kalır? Unutmayalım ki, toplumun yüzde elliden fazla oyunu alabilen, yani demokrasinin şekilsel şartını yerine getiren bir hükümetten ve hukuk devleti olmayı içselleştirmemiş bir toplumdan söz ediyoruz. Diğer bir deyişle bu iktidar hak ve özgürlüklere saygısını yitirir ve despotizme doğru 'yoldan çıkarsa', onu durduracak şey ancak oylarının düşmesidir, ama eğer bu süreçte İslamî/muhafazakâr duyarlılık tümüyle AKP'de buluşursa o zaman da o oranın 50'nin çok altına inme ihtimali bulunmuyor. Kurtulmuş olayı bu açıdan çok kritik, çünkü AKP'yi asıl tehdit edecek gelişmenin bizzat İslamî/muhafazakâr çizgiden gelecek eleştiri olacağı açık.

Siyaset ise olması gerekenden hareketle var olandan şikâyet etmekten öte bir etkinlik. Reel durumu kabullenmeyi ve o çerçeve içinde toplumsal dinamiği etkilemeyi hedeflemek zorunda. Reel durum ise önümüzdeki dönemde AKP etrafında bir muhafazakârlar bütünleşmesinin işaretini veriyor. Ancak bu bütünleşme siyasî düzlemde gerçekleşse de, İslamî/muhafazakâr dünyanın kendi içinde çok hızla değiştiği, çeşitlendiği, farklılaştığı ve fikren özgürleştiği de bir gerçek. Bu durumda AKP'nin muhtemel otoriterleşmesi açısından en uygun zemin tabii ki 'AKP karşıtlığının' bir siyaset haline gelmesidir. Çünkü bu durumda İslamî/muhafazakâr kesim içindeki ekonomik ve sosyal farklılaşmaların siyasete yansıması mümkün olmaz. Laik kesimdeki AKP karşıtlığı, doğal olarak karşısındaki kitleyi toplumsal açıdan da konsolide eder, sınırlarını kalınlaştırır ve böylece otoriter bir iktidarın hayal edeceği şekilde, siyaseti bir büyük çatışma eksenine oturtur. Gerilimin laik-dindar aksında yaşanmaya devam ettiği bir Türkiye'de ise kimse dindar dünyanın eleştirel bakışının iktidara uzanmasını beklememelidir. Kısacası kıssadan hisse şudur: Laik kesim ve CHP, AKP karşıtlığı üzerinden siyaset yaptığı sürece AKP iktidarı hem süreklilik kazanır, hem de otoriterleşme imkânları yakalar.

Bu durum laik kesimin de AKP 'yandaşı' olması gerektiğini tabii ki ima etmez. Zaten sorun Türkiye'de siyasetin AKP yandaşlığı/karşıtlığı üzerinden okunması ve bunun doğal olarak her iki kanatta da konsolidasyonu teşvik etmesidir. Diğer bir deyişle AKP'nin otoriterleşme imkânı yakalamasının ardında CHP'nin de kendi kitlesini konsolide etme isteği ve siyaseti bir çatışma eksenine oturtma arzusu yatmakta. Eğer siyaset, düzeni, sistemi ve daha da temelde toplumu değiştirmek üzere etkilemekse, laik kesimin kendi iç farklılaşmasını siyaset alanına taşıması ve aynı zamanda İslamî/muhafazakâr kesimin iç farklılaşmasıyla temas edebilmesi gerekiyor. Aksi halde AKP'nin kendi değerlerini hakim kılma dürtüsünün dizginlenmesi çok zor olabilir.

Demokratik süreç devam ettiği için, yaşamakta olduğumuz dönemin radikalizmini anlamakta zorlanıyor olabiliriz. Şöyle düşünelim: Eğer AKP bir toplumsal ayaklanma ve darbe sonucu iktidara gelseydi, kim Kurtulmuş'un ilhakına veya Çamlıca camisine şaşırırdı? Kemalist devrim sonrasını hatırlayalım... Ortada tek bir siyasî rakip bile bırakılmamış ve liderin hayalindeki her şey birer toplumsal zorunluluk olarak yasal hale getirilmişti. Ne var ki o devrim kimliksel bir temele değil, ideolojik normatizme dayanıyordu. Kalıcı olması toplumun bariz çoğunluğunu kendi ideolojisine tabi kılabilmeyi gerektiriyordu ve başarısız oldu. Gerçekliğe uyum sağlamada zorlandığı ölçüde, günlük hayata ve yaşam tarzına indirgenerek sonuçta bir cemaat üretmekle kaldı. Azınlık tahakkümüne dayanan bir rejimin, demokrat değerlerin yükseldiği küresel ve postmodern bir dünyada yaşaması da zaten imkânsızdı.

Buna karşılık aynı ortam İslamî/muhafazakâr kesim içinde, AKP'yi ortaya çıkartan bir değişim dinamiği yarattı. Bu nedenle AKP iktidarları hem demokrasiye uyum gösterdiler hem de zaten ona uymayı kolaylaştıran bir biçimde yüksek oy aldılar. Üstelik ideolojik değil, sosyolojik ve kültürel bir kimliğe dayandıkları ölçüde, toplumla 'birlikte' değişerek iktidarda kalabileceklerini kavradılar. Ama tarihsel açıdan bakıldığında ortada bir gerçek var: Bir devrim sürecinin içindeyiz... 2002 yılında ilk seçimi kazandığında bu partinin en az dört kez daha seçimleri kazanacağını yazmıştım. Çünkü şu veya bu kimliğin değil, doğrudan tarihin 'rövanşizmi' yaşanıyor ve laik kesimin siyasî tıkanıklığının temeli nasıl sosyolojikse, AKP döneminin temeli de sosyolojik... Toplumun içinden geçtiği büyük değişim dalgası siyaseti belirliyor ve onu tek partinin sessiz devrimine dönüştürüyor.

Alternatif her siyaset bu gerçekten yola çıkmak zorunda...

 

e.mahcupyan@zaman.com.tr  

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums