- 27.10.2014 00:00
Hayatın gerçekliği hemen her sistemde muktedirlerin bir azınlık olduğunu söyler. Dolayısıyla otoriter rejimler muktedirler için doğal bir tercih oluşturur. Böylece çoğunluğu baskı altında tutabilir, iktidarınızı daim kılacak bir hukuk altyapısı üretebilirsiniz. Demokrasilerin ise aksi yönde sonuç yaratması beklenir. Çoğunluğun iktidarı mağdurların da iktidarı anlamına gelir ve böylece demokrasilerin giderek tarafsız ve eşitlikçi bir hukuk zemini geliştireceği umulur. Bunun doğal sonucu uzun süren demokrasilerde muktedir/mağdur ikileminin ortadan kalkmasıdır. Doğrusu demokrasilerin bu yönde bir düzeltici etkisinin olmadığı söylenemez, ama hayal edilen sonucun bugüne dek hiçbir yerde gerçekleşmediği de açıktır…
Türkiye gibi ülkelerde ise vesayet sisteminin zımni baskısı, demokrasi dönemlerinin mağdurların siyasete dahil olması anlamını taşımasına neden olmuştur. Demokrat Parti ve Özal’ın Anavatan’ı bu tespiti destekleyecek örnekler olarak sıkça zikredilir. AKP’nin ilk dönemiyle ilgili de pek bir fikir ayrılığı bulunmuyor. Bu partinin mağdurların temsilcisi olarak, bürokrasinin ve laik sosyokültürel muktedirlerin direncine rağmen iktidar olduğuna hemen herkes hemfikir. Aynı şekilde AKP'nin ’ikinci döneminde’ eski muktedirleri ‘siperlerine’ ittiği, iktidara hakim olduğu, devletleştiği gözlemi de çok yaygın. Yani artık AKP’yi ‘muktedir’ olarak görmek durumundayız.
Öte yandan Türkiye az çok bir demokrasi. En azından toplumsal tepkilerin sandık üzerinden ortaya konma geleneği epeye güçlü olan bir ülke. Ve geçmiş örnekler seçimlerin hemen her zaman mağdurların tercihlerinin baskın çıkmasıyla neticelendiğini gösteriyor. Dolayısıyla basit bir çıkarsama ile AKP’nin muktedir hale gelmesiyle birlikte oyunun düşmesi gerek. Oysa durum tam tersine. Bir ihtimal Türkiye’de AKP sayesinde çoğunluğun muktedir olmasıdır. Eğer doğruysa, bunun dünya demokrasi tarihine geçecek bir olay olduğunun altını çizmek lazım. Ama daha gerçekçi bir bakış, AKP iktidarı döneminde gelir dağılımında düzelmeler olsa ve toplum bir bütün olarak zenginleşse de, toplumsal farklılaşmaların artmış olduğunun dikkate alınması gerektiğini söylüyor. Diğer bir deyişle ekonomiden, sosyal alana ve kültüre her an yeni iktidar alanları ve yeni mağduriyetler üreten bir değişim yaşanıyor.
Bu nedenle de bütüne bakıldığında mağdurların sayısının muktedirlerden daha az olduğunu önerebilmek mümkün değil. Buna karşılık mağdurların kendi içinde farklılaşmış olduklarını ve birliktelik duygusundan uzak olduklarını tespit edebiliriz. Kısacası bize ilk bakışta ikilem gibi gözüken olayın temelinde şu iki gerçek var: 1)AKP iktidarı bir yandan eski mağdurları bir bütün olarak daha iyi koşullara taşıdı, ama diğer yandan da eski mağdurların içinden yeni bir muktedirler grubu çıkardı. Ancak 2) AKP iktidarı hem muktedirler grubunun mağdur kimliğinden ve sosyolojisinden kopmamasını sağladı, hem de farklı mağdurların kimliksel zeminde bütünleşmesine izin vermeyen bir siyasi ortam oluşturdu.
Sonuç muktedir olmasına karşın toplum nezdinde hala mağdur olmayı becerebilen bir iktidar partisidir. Muktedirler esas olarak yaptıklarıyla, mağdurlar ise onlara yapılanlarla siyasi değerlendirmeye tabi olurlar. Bugün AKP karşıtları iktidarın yanlışlarını sayıp döküyor, ama iktidarın üzerindeki tehdidin parçası olduklarını ve bu durumun AKP’yi mağdur kıldığını anlamıyorlar. AKP’ye yapılanlar siyasi anlamını koruduğu, yani AKP’nin iktidarı ‘doğal’ kabul edilmediği sürece bu parti mağdur niteliğini sürdürecek. Böylece birçoklarını şaşırtan sonuçla karşılaşıyoruz: AKP her seçimde daha geniş bir potansiyel desteğe sahip oluyor. Çünkü bu parti hem muktedir hem mağdur! Halkın mağdurlara oy verdiği tezi romantik bir beklenti… Gerçekte halk mağdurları temsil eden ama asgari muktedirlik özelliği gösteren partileri destekler.
Bir parti salt mağduru temsil etmekteyse, verilen destek ideolojiktir. Bugün HDP’nin konumu bu… Seçmen koalisyonları üretebilmek için ise muktedir olmanız lazım. Ayrıca demokrasilerde iktidara yürümek çoğunluğu da gerektiriyor. Bu da her momentte adı konmamış olsa bile yeni mağduriyetlerin ve ilgili psikolojinin taşıyıcılığını gerektiriyor. Açıkçası AKP bu ikili rolün uzmanı…
CHP ise ne muktedir ne de mağdur. Laik kimliği siyasi özne olarak görmek isteyenler mağdur olmak için çırpınıyor ama maalesef inandırıcı bir taşıyıcı yok. Bu kesim halen modern dünyanın klasik kimliklerinden mağduriyet çıkarmaya çalışırken, AKP post modern dünyanın değişken ve geçişken mağduriyetlerini değişim dinamiğinin parçası yaparak harmanlayabiliyor.
Yorum Yap