- 9.07.2014 00:00
Geçen hafta içi yazdığım “Çalıyorlar ama çalışıyorlar” başlıklı yazım çok eğlenceli yorumlara neden oldu. Yazı son dönemde özellikle muhafazakar kesimin AKP karşıtı cenahında tedavülde tutulan ve açıklayıcı bir tespit olduğu sanılan bir önerme ile ilgiliydi. Buna göre insanlar AKP’nin ‘çaldığını’ bilmelerine rağmen ona oy vermişlerdi çünkü bu partinin hizmet sunduğunu düşünmekteydiler. Bu değerlendirmenin hiç karşılığı olmadığını söyleyemeyiz. Örneğin Hizmet Hareketi’nin son kertede yerel seçimde AKP’ye oy vermiş olan yüzde ellisi belki de bu görüştedir. Ama iktidara destek veren ve yüzde 44 ortalama oyu sağlayan asıl kitle için, bu değerlendirmenin iki ayağı da sakat. Bu kesim AKP’nin çaldığını, hele Başbakan’ın bu tür işlerin içinde olduğunu düşünmüyor. Ama parti içinde ve muhtemelen Bakanlar arasında rüşvet ve benzeri uygunsuz işlere bulaşanların varlığından emin olan kabaca bir yüzde elli var. Bunu saha çalışmalarından görmek mümkün…
Diğer taraftan AKP’nin verdiği hizmetlerden de genelde büyük bir memnuniyet olmasına karşın, bu partinin aldığı desteğin çok daha temel bir nedeni bulunuyor: Muhafazakar kesim Cumhuriyet’in başından bu yana ilk kez merkezi ‘fethetmenin’ eşiğinde. Bunun özgürlükler, haklar ve refah anlamında ucu açık anlamları ve yaratmış olduğu beklentiler var. AKP ile birlikte Türkiye’nin geri dönüşü mümkün olmayan bir biçimde olumlu yönde değişebileceği, ama bunun en azından bir on yıla daha ihtiyacı olduğu görülüyor. Dolayısıyla AKP bu insanların henüz yaşanmamış geleceğinin habercisi ve garantisi. Muhafazakarlar bu partiye oy verirken şu ana kadar elde edilmiş olan ve gelecekte elde edilebilecek olan kazanımların tümden kaybedilme tehlikesini terazinin bir kefesine koyuyor. Erdoğan cumhurbaşkanlığı adaylık konuşmasında boşu boşuna ‘davadan’ söz etmiyor. Daha önce de boşu boşuna “bizim bir misyonumuz var” dememişti. Tabii ki ortada sahici bir kitle ve sahici bir kimlik mevcut… Yani bu dava ve misyonun Müslümanlarla ve İslami kimlikle doğrudan bağlantısı var. Ama onları sabitleştirerek, geçmiş bir kimliksel anlayışın ‘kazığına’ bağlayarak değil… Onların kendi değişim irade ve maceralarına saygı göstererek ve sahip çıkarak. Geleceğin nasıl bir Müslümanlık yaratacağını bilmiyoruz ama AKP bugünün Müslümanlarına geleceğe kendilerinin karar verebilecekleri mesajını ve şimdiden o belirsiz geleceğe giden yolu açmanın taahhüdünü veriyor.
Nihayet ilginç bir durum daha var. Muhafazakar kesim hizmet yaratmaya yönelik enformel para akışının ‘kötü’ bir şey olduğunu düşünmüyor. Bunu etik açıdan eleştirebiliriz ama gerçekliği tahrif etmeye kalkmak pek akıllıca olmaz. Niçin diye merak ettiğinizde ise, cevabın hizmet olgusunu aştığını, muhafazakarların gücünü tahkim eden, geleceği yakınlaştıran bir işleve gönderme yaptığını görüyorsunuz.
Eğer Türkiye’yi anlama gibi bir derdiniz varsa, yaşananları ve algıyı söz konusu öznelerin dünyasının içinden bakarak değerlendirmeniz gerekir. Muhafazakarlar ‘çalmayı’ makbul veya normal bulmuyorlar. Ama ‘çalmanın’ nötr bir tanıma sahip olmadığını, yaşanan kavga içinde araçsallaştığını, belirli siyasi amaçları ima ettiğini de görüyorlar. Dolayısıyla onlar da bu kavramı yeniden tanımlıyor ve zihinlerindeki siyaset terazisinde ona hak ettiğinden fazla ağırlık vermiyorlar.
Buradan çıkan sonuç, muhafazakarların geleceğinin sahiplenilmesi sadece AKP’ye kaldığı sürece, bu kesimin iktidara açık kart sunma ihtimalinin yüksek olduğudur. Eğer siyasi partileri ve aydınlarıyla muhalefet şu anki apaçık akılsız siyasetini sürdürecek olursa, bu açık kartın daha da gönül rahatlığıyla verileceğinden kimsenin kuşkusu olmasın.
AKP karşıtlığı bugün yaşam biçimi ile ideolojik tutumun bütünleştiği bir aptallaşma süreci içerisinde siyasallaşıyor. Muhalefet olma becerisi göstermekte zorlanan bir siyasallaşma bu… Yenilgi psikolojisinin yapısallaştığı ve çaresizliğe dönüştüğü bir iklimde, AKP’nin yanlışlarına işaret etmenin siyaset olduğu sanılıyor. Oysa toplum basit bir soru soruyor: Sizlerin gelecek tahayyülü nedir? Bu tahayyülün ‘bizimle’ bir ilgisi var mıdır?
AKP karşıtları, aralarında kendilerini entelektüel olarak görenleri de içine katarak söyleyelim, halen kimliksel korkaklıklarını aşabilmiş değiller. Ortak olduğu sürece aptallaşma haline razı gözüküyor ve herhalde bir gün kendiliğinden geçeceğini sanıyorlar.
Yorum Yap