Batı’nın anlamadığı boğa ve binicisi

  • 2.05.2014 00:00

 Avrupa Birliği’nin çekirdek ülkelerinden doğuya doğru bakıldığında ‘reform’ dendiğinde kastedilen şey, ülkelerin birer hukuk devleti olması, temel hak ve özgürlüklere riayet edilmesi olarak özetlenebilir.

Bunun uzantısı olarak kuvvetler ayrılığının işlevsel olması ve yargı bağımsızlığı öne çıkarılır, çünkü bu koşul yerine gelmedikçe ne hukuk devletinin ne de hak ve özgürlüklere ilişkin düzenlemelerin güvenilirliği ve kalıcılığı garanti değildir. Dolayısıyla AB yetkilileri, ellerinde kimseyi kayırmayan, nesnel ve evrensel bir standart bulunduğunu varsayarlar, ülkelerin ‘nasıl’ yönetilmesi gerektiğini anlatırlar ve gidişatı ölçerek ülkeleri doğru yönde teşvik ederler.

Batı’nın bu iyi niyetli bakışı, kendileri pek farkında olmasa da bir miktar pozitivist ve oryantalist arka plana sahiptir. Bütün ‘gelişmekte’ olan ülkelerin nihayette kendilerine benzeyeceği ve bu ülkelerin Batı’nın siyasi ve toplumsal kültürünü kendilerine norm olarak almaları gerektiği kabul edilir. Burada AB özelinde haksızlık da etmemek gerekir, çünkü sonuçta kimse AB üyesi olmak zorunda değil. Diğer ülkeler kendi iradeleriyle bu birliğe katılmak istediklerine göre, oradaki anlayışa ve yapıya uymak zorunda olmalarından daha normal bir şey olamaz. Ne var ki AB’nin eski Doğu Bloku ülkeleri ve Türkiye ile olan ilişkisi, sadece norm ve standartları öne sürerek ‘ötekini’ üyelik seviyesine getirme potansiyelinin sanıldığından çok daha az olduğunu ortaya koymakta.

Oysa üye müracaatı yapmış olan ülkelerle AB arasında, seyreden bir hoca ile çalışan bir talebe arasındakinin ötesinde bir ilişki var. AB finansal kaynak sağlayarak, hukuki ve bürokratik destek vererek çeper ülkelerdeki dönüşümü destekliyor. Diğer bir deyişle dolaylı da olsa bu ülkelerin iç işlerine olumlu anlamda müdahale ediyor. Ancak ilişkinin girift hale gelmesi genellikle Batı’daki algıyı ve beklentiyi pek etkilemiyor. Hâlâ karşılarında henüz istenen seviyeye gelmemiş, eğitilmesi gereken nispeten ‘geri’ bir toplum var. Bu bakış söz konusu ülkeleri anlamayı zorlaştırıyor ve zaten Batı’nın öyle bir niyeti de pek olmuyor… Sonuç bir yandan değişmekle birlikte aynı anda o değişime direnen, size epeyce irrasyonel gelen, niye üye yapmak istediğinizi sık sık kendinize sormak durumunda kaldığınız ve esas olarak anlamadığınız ama anlar göründüğünüz birtakım toplumlarla uğraşmak durumunda kalmanızdır.  

Öyle ki, Ukrayna örneğinin gösterdiği gibi, söz konusu normları egemen kılmak üzere bir ülkenin siyasi dengesine biraz fazla müdahale etmeye kalktığınızda olay geri tepebiliyor ve ülkenin bir bölümü bir anda elinizden kaçıp gidiyor… Mesele Türkiye gibi ülkelerin ‘nasıl yönetiliyoruz’ sorusunu yeni sormaya başlamaları ama kadim bir sorunun üstesinden henüz gelememiş olmaları. Bu ‘kim’ yönetecek sorusudur ve etnik/mezhepsel kırılmaları aşarak ‘toplum’ olamamış, hele toplum olmadan kendisini ‘millet’ sanmış olan halk bileşimlerinde siyasi dinamiğin temelidir.

Türkiye’de Cumhuriyet rejimi bu soruya verilen bir cevaptı ve devlet etrafında üretilen bir ‘modern’ azınlığın yönetmesinin meşru olduğu anlayışına oturdu. Batı dünyası yıllarca o Türkiye’yi İslam alemindeki bu farklılığı nedeniyle övdü. Ne var ki söz konusu cumhuriyet anlayışı da, aynen Batı’daki yüzeysel algı gibi, pozitivist ve oryantalistti. O nedenle sorunu çözmedi, bir toplum üretemedi ve bu temel meseleyi sadece bir yüzyıl kadar ileriye devretmiş oldu. Bugün AKP iktidarı bir aysbergin üst kısmından ibaret… Altta toplumsal iktidarın ekonomik, sosyal ve kültürel olarak el değiştirmesinin sancıları ve olağanüstü potansiyeli yaşanıyor. AKP ise rodeoda boğanın üzerinde kalmaya çalışan biniciye benziyor. CHP’nin söz konusu boğaya ‘trene bakar gibi’ bakması ve olan biteni anlamaması da ancak geçmiş seksen yılın ideolojik tıkanması içinden okunabilir.

Dolayısıyla AKP muhaliflerinin sürekli olarak iktidarı Batı’ya şikâyet etmek durumunda kalmaları ve bunu ‘hukuk devletini’ savunma örtüsü altında sunmaları şaşırtıcı değil. Çünkü ülke ‘nasıl’ yönetilmeli diye baktığınızda iktidarın eleştirilecek çok yönü olduğu gibi, Batı’nın da takdirini kazanırsınız… Ama Türkiye’nin içinden bakıyorsanız bu sorunun asıl niyetinin başka olduğunu, hâlâ ‘kim’ yönetecek meselesiyle karşı karşıya olduğumuzu da kaçınılmaz olarak görüyorsunuz.

İşte bu son seçimde muhafazakâr kesim de bunu gördü ve tercihini ona göre yaptı…

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums