Son sözü kim söyleyecek?

  • 15.01.2014 00:00

 Liberal demokrasi kendi ‘doğası’ gereği çoğunlukçudur. Eğer insanların her birinin farklı deneyimleri, doğru olduğuna kuşku duymadıkları görüşleri, farklı talep ve tercihleri varsa ve bunların tepesine herhangi bir otorite oturtmanın meşruiyeti yoksa elinizdeki tek araç oylama yaparak çoğunluğun görüşünün hayata geçmesine imkân tanımaktır.

Ancak deneyimlerin ve görüşlerin son kertede mukayese edilemez oluşu, başka fikirlerin de çoğunluk olma hakkının ve hayatiyet alanının korunmasını gerektirir. Dolayısıyla liberal demokrasi azınlık haklarını ve temel hakları da yine ‘doğal’ olarak benimser. Mesele bunun nasıl sağlanacağına geldiğinde ise, açıktır ki çoğunluğun iktidar gücüne karşı bir denge mekanizmasına ihtiyaç duyulacaktır. Herkesin bildiği üzere söz konusu çözüm kuvvetler ayrılığı ve hukukun üstünlüğü bağlamı içinde üretilmiştir ve esas olarak yargının bağımsız olmasını savunur. Yargı bağımsızlığının dayandığı meşruiyet, sadece azınlık görüşlerinin korunmasına dayanmaz, çünkü otoritenin her zaman yozlaşma tehlikesi taşıdığı malum bir bilgidir.

Birçok liberal için mesele burada noktalanır ve kuvvetler ayrılığı/hukukun üstünlüğü/yargı bağımsızlığı üçlemesini tekrarlayarak ömürlerini mutlu mesut geçirebilirler. Ne var ki liberal demokrasinin meselesi gerçeklikle karşılaştığı andan itibaren başlar. Birinci soru söz konusu hukuka kimin karar vereceği, herhangi bir hukukun nasıl meşru olacağıdır. Eğer toplumun üzerinde bir otoritenin meşruiyetine inanmıyorsak, bu hukukun içeriğine ve niteliğine de halkın karar vermesi gerekir. Ancak her konuda olduğu gibi hukukun nasıl olması gerektiğine ilişkin de farklı görüşler olacağına göre, sonuçta çoğunluğun dediği olacaktır. Eğer siyasî görüş alanında ortaya çıkan çoğunluk ile hukukun nasıl olması gerektiği tartışmasında ortaya çıkan çoğunluk çakışmıyorsa nispeten sorun olmadığını varsayabiliriz. Ama ya bu iki çoğunluk büyük ölçüde aynıysa ve hatta belirli bir kültürel kimliğe tekabül ediyorsa? Liberaller bu noktada ‘evrensel’ hukuka müracaat ederler. Aslında ‘evrensel’ diye bir hukuk tabii ki yoktur. Burada kastedilen belirli ülkelerin kullandığı genelgeçer hukuktur. Böylece farklı bir kültürel geçmişin sonucu olarak üretilmiş olan bir hukuk anlayışı genel doğrular olarak ‘ithal’ edilir. Bunun kötü veya zararlı bir tasarruf olduğunu öne süremeyiz. Hatta çoğumuzun söz konusu hukuku beğendiğini de biliyoruz. Soru bu ithal hukukun doğru kullanılacağından nasıl emin olabileceğimizdir. Farklı bir kültürde yetişmiş olan ve hele belirli bir ideolojinin taşıyıcısı olan bir yargınız varsa ‘evrensel’ hukukun hükmü ne kadar olabilir? Bu insanlar o hukuku ne derece doğru yorumlayabilirler ve de daha önemlisi o hukuku ne derece doğru yorumlamak isterler?

Bu akıl yürütme bizi doğrudan sorunun kendisine taşıyor: Hukuku kullanan elindeki yetkiyi kötüye kullanırsa ne olacak? Diğer bir deyişle yargı mekanizmasının tasarruflarını kim, hangi meşruiyete dayanarak denetleyecek? Yargının kendi içinden denetlenmesi aynı sıkıntıları yeniden yaratacaktır. Yargının yasama veya yürütme tarafından denetlenmesi ise işin ‘doğası’ gereği düşünülemez bile. Demek ki yargıyı doğrudan toplumla yüz yüze getirecek ve denetlenmesine yol açacak bir ‘başka’ hukuksal zemine ihtiyaç var. Toplumun hukukun teknik özelliklerini bilme ihtimali az olmasına karşın, adalet kavramından uzak olmadığına güvenmemizden başka çıkış yolu gözükmüyor. Burada da kabaca iki yol var. Biri yargı mensuplarının doğrudan ve/veya dolaylı olarak halk tarafından seçilebilmesi ve gereğinde belirli bir çoğunluk sağlanabildiği takdirde ‘geri çağrılabilmesi’. Eğer seçim yasama üzerinden yapılacaksa nitelikli çoğunluk aranması ya da merkezî ve yerel parlamentoların dağılımının yargıyı belirleme imkânının yaratılması. İkincisi bir hakemlik kurulunun oluşması ve buradaki üyelerin de doğrudan ve/veya dolaylı olarak yine halk tarafından seçilmesi…

Liberal demokrasinin bizzat kendi çıkış noktasıyla yüzleşmesi gerekiyor. Ne yaparsanız yapın meşruiyet için eninde sonunda çoğunluğa dayanmak zorundasınız. Bu değişken çoğunluğun o an için ‘milli iradenin’ tek sahibi olduğunu, onun dışında hiçbir meşruiyet kaynağı bulunmadığını kabul etmek durumundasınız. Öte yandan söz konusu ‘milli irade’ de sadece o ana aittir ve toplumsal değişimle her an yeniden oluşur. Eğer yönetim sisteminiz bu değişim dinamiğini olabildiğince temsil edebiliyorsa, demokrasiye biraz daha yaklaşmışsınız demektir. Normatif doğrular ancak siyaset tarafından sahiplenilirse anlam kazanırlar. Son sözü her zaman siyaset söyler…

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums