Türk siyasetinin çıtası

  • 12.05.2011 00:00

-Devletlerin gücü sadece baskı ve regülasyon araçlarına hakimiyetleriyle bağlantılı olmuyor. Belki bundan daha da önemli olarak, toplumu bir tür devlet diliyle kuşatma ve mümkün olduğu ölçüde bu dilin içine hapsetme yeteneğini de ifade ediyor.

Türkiye toplumu Cumhuriyet'ten bu yana böyle bir devlete sahip. Medyanın da otoritenin sesi ve yardakçısı olma gayreti sayesinde, devlete ideolojik olarak karşı olanlar bile, toplumsal meseleler karşısında bir anda devlet dilini benimseyebiliyor ve bunu hiç de yadırgamıyorlar. Devleti muhatap alarak yapılan siyasi mücadele, sanki toplumsal çeşitliliğin ötesine geçen, ideal bir dünyanın kurgusu içinde anlamlı olan bir uğraş gibi...

Bu durum toplumsal meselelerle, devletin bizatihi niteliği arasındaki bağlantının arka plana itilmesine neden oluyor. Böylece hak ve özgürlüklere genel olarak bakıldığında kıyasıya eleştirilen devlet, örneğin konu Kürtlerin kültürel ve siyasi talepleri olduğunda, bir anda 'bizleşiyor'. Meseleye devletin koyduğu sınırlardan özgürleşmiş olarak bakmak zorlaşıyor, çünkü farkında olmadığımız kadar devletin diliyle konuşuyor ve onun algılaması içinden kendimize bakıyoruz.

Toplumun çeşitliliğini ve son yirmi yılda hızla bireyselleştiğini bilsek de, devletin kimlik algılamasının etkisiyle, bu bireyselleşmeyi görmezden gelebiliyoruz. Çünkü kimliklerin devlete zarar vereceğine dair antidemokratik algıyı içselleştirmiş durumdayız. Dolayısıyla da iş Kürtlerin taleplerine geldiğinde, sanki homojen veya kendi içinde yoğrulmuş bir 'Kürt siyaseti'nden söz edebiliyoruz. Bu rahatlatıcı bir bakış... Söz konusu talepleri toplumsal zeminden kopartarak, zihnimizde siyasi bir aktörün istekleri haline dönüştürmeye son derece müsait.

Oysa Kürtlere ilişkin söylenebilecek her önermenin Türklere ilişkin de simetrik bir karşılığı var. Kabul etmesi zor gelse de, bütün toplumsal ve siyasal çeşitliliğe rağmen, bu alanda bir 'Türk siyaseti' mevcut. Epeyce kaba saba bir anlayışı yansıtan bu siyasetin temel düsturu, Türkiye'nin Türk kimliğine ait kılınmasından ibaret. Dolayısıyla da diğer kimliklerin ya Türkleşmesi, ya da toplum dışı kalmaları gerekiyor. Ne var ki Türk kimliği 'toplum kurucu' bir özelliğe sahip değil. Gerçekte hiçbir zaman olmadı ve yaşananlardan sonra ileriye dönük olarak da bu şansı tümüyle kaybetti. Ancak bu hakikatle yüzleşilemiyor... Çünkü halkın genelinde Türk kimliğinin ötesine geçen bir vatandaşlık ve devletin ötesine geçen bir toplum tasavvuru oluşmuş değil.

Sonuç, devletin 'millet' tahayyülü içinde debelenen bir 'Türk siyaseti'dir. AKP bu tahayyülün dışına çıkma konusunda istekli olsa da, diğer kimliklere doğru eşitlik temelinde attığı her adım onu devletten uzaklaştırıyor. Bu epeyce çelişkili bir durum: AKP kendi dindar kimliği nedeniyle devlete mesafe alırken, diğer kimliklere yönelik bakışında aynı mesafenin bizzat kendi kimliğinde bir yıpranmaya dönüştüğünü hissediyor. Böylece karşımıza hem 'Kürt meselesini' çözmek isteyen, hem de bu çözümün devletle uzaklaşamayan kendi kimliğine zarar vermesinden tedirgin olan bir iktidar çıkıyor. Nitekim Başbakan'ın geldiği nokta 'Kürt meselesinin' bittiği, artık sadece Kürt vatandaşların meselesinin olduğudur. Bunun anlamı AKP'nin devletin tasavvurundaki 'Kürt'ten çok fazla uzaklaşamadığıdır. Tabii ki hükümet, bugüne kadarki devlet siyasetinin çok ötesinde haklar vermeye karşı değil. Ancak bu hakların 'Türk' kimliğini zedeleyeceği noktaya kadar... Örneğin Kürtçe eğitim veya yerel yönetimler bağlamında nisbi özerklik kabul edilmiyor, çünkü bunlar devletin 'Türkiye' tanımına uymuyor ve devletin 'Türkiye' tanımı da 'Türk'ü doğrudan belirliyor.

Sonuçta AKP Kürtleri devlete göre daha fazla 'tanıyor' ama Kürtlerin tanınma isteği ile mukayese edildiğinde tanımamayı sürdürüyor. Görünen o ki bu tür kadim meselelerin gerçek çözümü, ancak Türk kimliğinin 'Türk siyasetinden' özgürleşmesiyle olabilecek. Öte yandan söz konusu çözüm, örneğin Kürtlerin talep ettikleri her şeyin gerçekleşmesi anlamına gelmiyor. Ama bu ihtimalin de açık olduğu bir 'konuşmaya' hazır olmayı ima ediyor.

Türklerin önündeki çıta da bu... Bugün Kürtler özgürleşme talebinde bulunuyorlar. İronik olan şu ki, onların özgürlük taleplerini içselleştirecek olan Türkler henüz özgür değiller. Sağduyu ise bu iki özgürleşmenin birbirini besleyebileceğini söylüyor... Ama iki tarafın siyasi aktörleri sağduyu yoksunluğu içinde olmayı sürdürürlerse, ne hakla özgürleşme beklentisi içinde olunabilir ki?

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums