- 24.02.2013 00:00
Toplumsal alanda geçmişten gelen bir damara dayanan ‘hizmet' kavramı, AKP sayesinde devletin temel yaklaşımlarından birini ifade etmeye başladı.
Buna göre iktidarın ‘millete' olan yükümlülüğü refaha, kalkınmaya, huzura, güvenliğe yansıyan somut hizmetlerle ölçülmek durumundaydı. AKP bu anlayışın başarılı bir örneğini oluşturdu. Özellikle sağlık, ulaşım ve her türlü altyapı alanındaki yoğun gelişmeler bu hizmet anlayışının sonucu. Hizmet, sadece yeni olanakların üretilmesini ima etmiyor, aynı zamanda kaynakların etkin kullanımını da içeriyor. Siyasî iktidarın kendi ‘doğru' bildiğini demokratik bir süzgeçten geçirme niyetinin eksikliği haklı olarak eleştirilse de, ‘doğru' bilinenin hayata geçirilmesinde rasyonel bir tavrın geçerli olduğu da pek yadsınamıyor. Kişi başına millî gelirin on yılda kabaca üç misline çıkmasını ne bazı hesaplama tekniklerine ne de yıllık büyüme oranı ile açıklamak kolay değil. Bu sıçramanın temelinde kaynakların sisteme dahil olmasının ve etkin kullanımının büyük payı var.
Dolayısıyla AKP'nin ‘hizmet' anlayışının devlete malî açıdan çekidüzen veren bir unsur oluşturduğunu görüyoruz. Ne var ki devlet imkânlarının hizmete dönük olarak kullanılması ile toplumun içinden çıkan hizmet gayretleri arasında büyük bir fark var: Devlet imkânına dayanan hizmetler, ister istemez bu imkânların dağıtılmasını içeriyor. Yani bu kaynaklar doğrudan iş ve kâr potansiyeli yaratıyor. Dolayısıyla devlet eksenli hizmet alanı, girişimcileri çeken bir mıknatıs alanı oluşturuyor ve bu imkân bazen hizmetin sınırlarını zorlayabiliyor. Avam bir ifadeyle, hizmeti azami kılmak isteyen bir yönetim anlayışı, bu hizmeti ranta çevirecek girişimcileri de cezbedebiliyor. Bu durum AKP'nin hizmet önceliğini değiştirmesini gerektirmiyor… Ama söz konusu hizmetlerin toplumsal talep ve tercihleri dikkate alan bir demokratik elekten geçmesinin de şart olduğunu hatırlatıyor.
Elimizde bir örnek olay var… Yarısı ormanla kaplı olan Tonya'nın Malefes yöresinde bir çimento fabrikası hazırlığı söz konusu. Girişimci firma EMBA Trabzon Çimento Sanayii'nin müracaatı üzerine, Tonya Belediyesi fabrika karşılığında 97 dönümlük bir araziyi topluma danışma ihtiyacı duymadan belli bir bedel karşılığı satmış. Bu arada yaklaşık 60 dönüm daha araziye ihtiyaç duyulmuş. Bunun için de halkın hayvanlarını otlatmak için kullandığı bir mera arazisinin mera vasfını kaybetmesini sağlayıp Hazine'ye devir ettirip satış yapılması bekleniyormuş. Konuyla ilgili ÇED raporu bakanlığa sunulmuş fakat henüz onaylanmamış...
Yıllardır çimento sektöründe çalışan ve şu anda Azerbaycan'da bir işletmenin danışmanlığını yapan Kazım Demir isimli uzmanın konuyla ilgili görüşleri şöyle: “Bu fabrikanın Tonya'ya kurulmak istenmesine anlam veremiyorum. Tonya ve çevresi yılın 11 ayı yağmurlu ve sisli. Tonya çanak gibi bir yer. Bu fabrikadan çıkacak karbondioksit ve diğer kimyasal atıklar o çanak bölgeye yayılacak. Yağmur ve nem ile birlikte iklimi değiştirebilecek. 1 ton klinker üretimi için 850 kg ile 1350 kg karbondioksit çevreye yayılır. Kyoto Protokolü bunun için çıkartıldı. Diğer sülfür gazları ile birlikte Tonya'nın yeşili gidecek. Ormanları yok olacak. Bu fabrikanın kapasitesi 1.500.000 ton hesaplanıyor. Kullanılacak işçi sayısı en fazla 150'dir. Uluslararası kurallar budur. Yoksa zarar eder. Çimento üretimi özel bilgi birikimi ister. Bu fabrikanın genel müdüründen tutun ustasına kadar dışarıdan gelecek. Tonyalı sadece düz işçi vasfı ile çalışabilecek. Bu sayı da 20-50 kişi arasıdır. Pazara bakıldığında bu kadar üretim tüketilemez. Çünkü çevrede çok sayıda fabrika var. İhracat için Azerbaycan pazarı bitmiş, Rusya, Soçhi Olimpiyatları için çimento alıyordu. Bakü'de ilk etapta 2.500.000 ton kapasiteli bir fabrika kuruluyor. Gelecek 5 yılda kapasite 5 milyon ton olacak. Çimentoların en büyük pazarı ise HES'ler. HES'ler bittiğinde kapasite 700 bin tonlara düşecek, işçi sayısı da 70 kişiye.”
Tonyalılar müstakbel işletmenin yönetiminin topluma doğru bilgi vermediğine dikkat çekiyorlar. Karbondioksit emisyonu sıfır olacak, ağaç kesilmeyecek, kamyonla nakliye yapılmayacak denmiş, ama taslak ÇED raporu bir ton çimentoya bir ton karbondioksitten, kesilecek yüz küsur bin ağaçtan ve yılda dört yüz bin ton malzemenin kamyonla taşınacağından söz etmekteymiş. Ayrıca Doğankaya'dan malzeme çekilmeyeceği ileri sürülse de, o bölgede üç tane taş ocağı ruhsatnamesi alınmış…
Hizmet aşkı olumlu bir şey… Yeter ki toplumsal meşruiyeti olsun ve fırsatçılığa meydan vermesin.
Yorum Yap