- 10.02.2013 00:00
2002 yılı sonrasındaki darbe girişimlerinden biri olduğu öne sürülen Balyoz planına ilişkin dava sonuçlansa da tartışmalar ve ayrışmalar devam ediyor.
Bu nedenle davanın temel taşlarını herkesin anlayacağı bir şekilde özetlemekte yarar var. Ama öncelikle iki noktanın altını çizmek lazım: Birincisi mahkemenin verdiği kararların, özellikle alt rütbeli askerlere gelindiğinde kişiden kişiye değiştiğini ve tutarlılıktan yoksun olduğunu görmek gerek. İkincisi Balyoz davası birçok darbe girişimini kuşatan ‘zengin' bir arka plana sahip... Özden Örnek ve Mustafa Balbay günlükleri, Ergenekon organizasyonu, Zirve katliamı, Danıştay saldırısı, Hrant Dink ve Santoro cinayetleri, 2009 yılında bile hâlâ devam eden darbe arayışları, MİT raporları, Genelkurmay açıklaması ve nihayet Genelkurmay'ın elindeki belgelerin içeriği bu arka planın belirgin yapı taşları. Mahkemenin verdiği kararın tablodan etkilendiğini söylemek mümkün ama söz konusu tablonun ‘gerçek' olduğunu ve Balyoz'un tekil ve bağımsız bir olay olmadığını da yine görmek gerekiyor. Gelelim Balyoz'la ilgili gerçeklere…
1) 2003 yılı başında 1. Ordu'da rutin bir seminer yapıldı ve bir harp oyunu oynandı. Ancak seminerin içeriği değiştirildi ve dış tehdit yaratarak iç düşmana yüklenmeyi hedef alan bir plan üzerinde çalışıldı. (İddia makamı Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nın izni olmadığını, üstlere yalan söylendiğini ve sonrasında da üst makamlara eksik bilgi verildiğini savundu. Savunma makamı ise izinsiz seminer içeriğini kabul etti ama sonrasında tam bilgi verildiğini söyledi.)
2) Ergenekon organizasyonu ortaya çıkarıldıktan sonra 2003 yılındaki seminerin ses kayıtlarını içeren 19 CD medyaya sızdırıldı. Üç tanesinde (11, 16 ve 17) doğrudan kışkırtma ve sabotaj amaçlı görev listeleri, gerçek isimler ve zamanlamalar vardı ve bunlar diğer CD'lerde yer almıyordu. (İddia makamı bunların konuşulmayan ama seminerde kullanılan belgeler olduğunu ve listelerdeki isimlerin onayı olmadan o listelerin yapılamayacağını öne sürdü. Savunma tarafında ise bazı astlar üst makamların muhtemel planından haberdar olmadıklarını, diğerleri ise tüm belgelerin fabrikasyon ve sahte olduğunu vurguladı.)
Bu iki nokta mahkemenin kararında muhakkak ki etkili oldu ama asıl tartışma farklı yerdeydi…
3) Birçok CD'deki belgelerde sonradan eklendiği açık olan bilgiler vardı. 2003 sonrası kurulan şirket ve dernek isimleri gibi… Hatta bunların bazıları ancak 2009 yılında eklenmiş olabilirdi. (İddia makamı darbe plancılarının belgeleri güncellediğini varsaydı. Savunma makamı ise bunun kasıtlı bir komplonun delili olduğunu öne sürdü.)
4) Savunmanın sahih olarak kabul ettiği belgelerde de benzer tutarsızlıklar vardı. (İddia makamı bunu suç ima eden diğer belgelerdeki çelişkileri açıklayan, onlarla uyumlu bir unsur olarak değerlendirdi. Savunma ise bunların insani hatalar olduğunu ve diğer çelişkilerden ayrı tutulmasını istedi.)
Bu noktada belgeler üzerinde oynandığı kesindi ama bunun kim tarafından yapıldığı tartışma konusuydu. Ancak beklenmedik bir gelişme oldu…
5) Gölcük'te Deniz Kuvvetleri'ne ait bir karargâhta döşeme altından çıkan bir hard diskte aynı bilgilerin olduğu anlaşıldı. Sorumlu binbaşının bilgisayarındaki şifreler, söz konusu 5 No'lu hard diskteki bazı belgelerin şifreleri ile aynıydı. (İddia makamı bunu darbe planının gerçek olduğunun teyidi olarak gördü. Savunma ise bunun da komplonun parçası olduğunu öne sürdü.)
Bu gelişme iddia makamının tezini güçlendirdi. Çünkü döşeme altındaki belgelere herkesin ulaşması mümkün olmadığı gibi, o deponun bir sorumlusu vardı ve nitekim sorumlu kişi birçok belgeye ulaşacak şifreye de sahipti. Savunma ise güvenliğin yeterli olmadığını, herkesin gelip döşeme altındaki hard diski açıp içine belge koyabileceğini iddia etti.
Savunmanın varsayımını bir ihtimal olarak kabul etmek mümkün. Ancak bu komplocuların kim olduğu konusunda tek bir kanıt bile yok… Söz konusu tez savunma tarafının olasılık olarak öne sürdüğü bir hayale dayanıyor. Buna karşılık epeyce güçlü bir arka plan, bilerek içeriği değiştirilmiş bir seminer, yetkili kişilerin denetiminde olan bilgisayarlar var. Çelişkiler ise maalesef bir komployu değil, ya Rodrik'in söylediği üzere bir ‘insani hatayı', ya da Ergenekon davası açıldıktan sonra kendilerini korumak isteyen darbecilerin korunma çabasını akla getiriyor.
Kendinize sorun: Sizce hangisi daha inandırıcı? Askerlere komplo kuran bazı gizli odakların olduğu mu, yoksa askerlerin bir darbe girişimi hazırladıkları mı?
Yorum Yap