- 6.01.2013 00:00
Hükümetin bürokratik mekanizma üzerinden Öcalan ile görüşmeleri kesintisiz bir biçimde sürdürdüğü haberi epeyce kritik bir zamanlamayı ifade etti. İrlanda'nın AB dümenine geçeceği, muhtemelen iki fasılın açılacağı bir noktadayız.
Bu olası pembe tabloyu gerçekçilik kıstası ile sınadığımızda ise, kritik konunun AKP'nin seçim kazanması ve Erdoğan'ın başkanlık alternatifini zorlama miktarı olduğu anlaşılıyor. Laik kesimin söyleminde popüler olan AKP'nin ‘yeni devletçiliğinin', yaşanacak dönemeçte tali bir unsur olacağını hep birlikte göreceğiz. Ancak seçim ve başkanlık alanında herhangi bir riskin oluşması halinde AKP'nin ‘devletçilik' olarak algılanacak uygulamalardan kaçınmayacağına da hazır olmak gerek. AKP'nin devletçiliğinin ilkesel bir yanı yok… Devlet değerli ama devletçilik değil. Buna karşılık siyasi gücün demokratik zeminde devşirilemediği noktada hükümetin devletçi uygulamalardan gocunmadığını da biliyoruz. Kısacası AKP'nin Kürt meselesinde ve genelde demokratik reformları gerçekleştirmesinde esas belirleyici unsur söz konusu pragmatik devletçilik eğilimi değil, seçim kazanmayı ve istenen siyasi sistemi kurmayı sağlayacak halk desteğinin var olup olmaması. Bu ise epeyce sıkıntılı bir alan… TESEV/Konda işbirliği ile yapılan saha çalışması toplumun Kürt meselesinin olası çözümlerini ve bunların sonuçlarını düşündüğünde ikiye bölünmüş olduğunu, çözümün geniş bir kitlede tedirginlik ve korku yarattığını ortaya koyuyor.
Örneğin seçilmiş yerel yönetimlerin yalnızca kendi bölgelerinde geçerli olmak üzere ek vergi düzenlemeleri yapabilmesi ya da yine seçilmiş yerel yönetimlerin anadilde veya yerelde konuşulan dillerde eğitim ve kamu hizmeti verebilmesi çok net bir kırılmaya tercüman oluyor. İlk soruda onaylayanların yüzde 48,5 olması umut verici ama karşı çıkanların yüzde 33 olması çetin bir sorunla karşı karşıya olduğumuzun habercisi. İş yerel dillerde eğitim ve kamu hizmetine geldiğinde ise onay verenler yüzde 40'ta kalırken, karşı çıkanlar 45'i buluyor. Daha siyasi nitelikte olan seçim barajı meselesinde de, çıta yüzde 4'lük bir baraja indiği anda destekleyenler onaylamayanların yine 5 puan altında kalıyor (37'ye 42). İdeolojik bir alan olan anayasada etnik kimliklerin zikredilmesi meselesine gelindiğinde ise tablo çok daha net… Anayasada sadece Türk kimliğine yer verilmesini isteyenlerin oranının, ‘tüm etnik kimliklere yer verilsin' diyenlerden 23 puan yukarıda olduğu görülüyor (56'ya 33). Bu tabloyu bir bütün olarak değerlendirdiğimizde Kürt meselesinin pratik yönetimsel konulardan siyasete, oradan ideolojiye uzanan bir meseleler dizisi oluşturduğunu ve ideolojiye doğru yaklaştıkça savunmacı anlayışın arttığını söyleyebiliriz. Bu kırılma ve bölünme halinin kendi içinde kemikleşme ihtimalini yabana atmamak lazım. Diğer taraftan çözüme destek veren özgürlükçü yaklaşımların aldığı oyun da küçümsenmemesi gerektiğinin ve muhtemelen yükselen bir trend oluşturduğunun altını çizmekte yarar var. Muhakkak ki bu trendin baskın hale gelmesinin önkoşullarından birisi iktidarın yürüteceği rehberlik. Önümüzdeki süreçte AKP'nin ve tabii Başbakan'ın üslubu, yaklaşımı ve ciddiyeti Türkiye halkının önüne güvenilebilecek bir gelecek koymayı hedeflemeli. Onları daha da ürkütmeyi ve kutuplaşmayı teşvik etmemeli…
Yorum Yap