Rasyonel keyfilik dönemi

  • 20.12.2012 00:00

 Türkiye üst üste çakışan iki geçiş sürecini birlikte yaşıyor.

Tarihsel ve siyasî açıdan daha önemli olan değişim, Kemalist cumhuriyet anlayışının tükenmesiyle birlikte küresel dünyaya entegre olmayı hedefleyen yeni muhafazakârlığın iktidar alanına el koymasıdır. Bu yeni muhafazakârlık eski rejime göre çok daha demokratik hedeflere ve duyarlılığa sahip. Ama aynı anda da, hem uzun süre beklemenin getirdiği sosyolojik açlıkla, hem elindeki gücü bir an önce sisteme yerleştirmenin çekiciliğiyle, hem de bunu bir an önce yapamadığı takdirde geri adım atma durumuna düşme korkusuyla yaşıyor. Bu karmaşık ruh haline son fırçayı vuran ise seçim başarısı… Çünkü meclis çoğunluğu ve iktidar sürekliliği yapılabilecek olanın yapılmasını teşvik ediyor. Zaten zihniyet açısından güçlü olmayan demokratik duyarlılık tümüyle arka plana kayarken, bu geçiş dönemine her açıdan damga vurma arzusu öne çıkıyor.

Böylece rejim değişikliğinin üzerine oturan ikinci geçiş sürecine geliyoruz… Devlet içi yönetim ve karar sistematiğinin tersyüz edilmesi sayesinde iktidarın kendine has ‘hizmet’ siyasetinin önündeki engeller kaldırılıyor. Amacın bir otoriter keyfilik düzeni olduğunu söylemek haksızlık olur. Ancak engelsiz ve hızlı yürüme isteğinin pratikte ‘rasyonel’ bir keyfiliği ortaya çıkardığı ve bu durumun sistemleşme eğiliminin epeyce fazla olduğunu da görmek gerek. AKP’nin genel siyasî geleneğe aykırı olmayan biçimde tek adam yönetimine yatkınlığı ve parti içi demokrasiden sadece liderin uygun gördüğü alanda ve miktarda istişarenin anlaşılması, bizatihi bir keyfiliği ima ediyor.

Türkiye’de hiçbir siyasî partinin beceremediği ve zaten becermek de istemediği bir hasleti AKP’den beklemenin anlamı yok. Ancak içinde yaşadığımız dönem ilave bir hassasiyeti davet ediyor, çünkü bu bir ‘geçiş’ dönemi ve her geçiş döneminde olduğu gibi kırılmaların belirleyici olduğu, yeniden inşanın geride kaldığı, dolayısıyla yönetimsel alanda meşruiyet boşluklarının ortaya çıktığı bir süreç. Tehlike, söz konusu boşlukların yapısal hale gelmesi ve enformel, yani denetlenemeyen tasarrufların gri alanına hapsolmasıdır. Böyle bir karar sistematiğinde reformlar da kâğıt üzerinde kalmaya aday haline gelirler ve daha önemlisi devlet bürokrasisinin reformlara direnç geliştirmesi de çok daha kolay ve meşru olur.

Sayıştay Kanunu ile ilgili gelgitler ve geçen hafta bütçe müzakerelerinde ortaya çıkan ‘ayıp’, gelinen noktayı gayet iyi anlatıyor ve hükümeti uyarıyor. Sayıştay Kanunu ilk kaleme alındığında bazı eksiklerine rağmen son derece reformist bir adımı temsil ediyordu ve nitekim ordu ile sert bir takışmaya yol açtı. Sayıştay denetçileri garnizon kapılarından geri çevrildiler ve görevlerini yapamadılar. Sonrasında hükümet geri adım attı ama aynı anda da –aynen fezleke meselesinde olduğu gibi– istisnaları genişletme yoluna gitti. Bununla da yetinilmedi… Sayıştay’ın yerindelik denetimi yapabilmesinin önü kesildi. Yani Sayıştay denetlediği kurumun hedeflerini veri kabul etmek ve onların doğruluğunu sorgulamamak durumunda kaldı. Bugünkü durum denetimden istisna tutulan kurum sayısının altmışa varması, denetlemenin ancak denetlenen kuruluşun onayına tabi olarak yapılabilmesi ve dolayısıyla hükümetin ‘hizmet’ harcamalarının denetim dışına çıkmasıdır.

Hükümetin yaptığı hizmetlerin genelde doğru yönde olması, toplumsal onay alması ve suistimallerin çok aza inmesi ayrı bir konu. Çoğunluğun desteği ve hizmetlerin beğenilmesi siyasî bir meşruiyet sağlasa da, hükümet yönetim ve karar mekanizmasında da meşruiyete muhtaç. Çünkü atılan her adım, yapılan her tercih yeni bir rejimin de temellerini atıyor. Kısacası AKP sadece bugünü yönetmekle kalmıyor, yarının Türkiye’sinin de nasıl yönetileceğini belirleyecek zemini oluşturuyor. Sayıştay’ın güçsüzleştirilmesi bu nedenle vahim bir tasarruf… Yaratılan boşluğun ‘iyi niyetli’ dindarlarca doldurulması üzerinden kotarılan bir yönetim anlayışının hızla yozlaşma üreteceği açık. Bu yozlaşmanın maliyetinin son kertede hükümeti aşarak dindarlara yükleneceği de açık…

AKP’nin hizmet ‘aşkı’ kendi seçmenine ve tarihsel olarak ‘sırasını bekleyen’ geniş sosyolojik kitlelere haksızlık yapma noktasına gelmiş gözüküyor. Muhalefetin aczi onları rahatlatmamalı… Muhalefetin ideolojik takıntıları ve siyaseten çarpıtma eğilimi, hükümete büyük bir rahatlık ve hareket alanı sağlıyor. Ama onların meşruiyet zaafı, iktidara kendiliğinden meşruiyet sağlamıyor ve hükümet bu sorumluluğu önce kendisine oy verenler karşısında taşımak durumunda.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums