- 30.09.2012 00:00
Batı dünyası ile İslam âlemi arasındaki çelişmenin ifade özgürlüğü noktasına gelip dayanması şaşırtıcı değil. Batı kültürü, birbirini tanımak zorunda olmayan, ancak bir toplumsal sözleşme bağlamında birlikte yaşayan insanlardan oluşuyor.
Burada saygı, diğerinin ontolojik özellikleri üzerinden değil, kamusal alandaki hareket yeteneği üzerinden tanımlanıyor. Yani, diğer insanların ne isteyip ne istemediği ile ilgili değiliz. Yeter ki ne istediklerini veya istemediklerini kamusal alanda ifade edebilsinler. Bu istek veya rahatsızlıkların norm haline dönüşmesinin bir garantisi yok ama çoğunluğun desteğini alabildiği anda da norm olması doğal. Kritik ilke bu tür çoğunluk destekli normların, kamusal alandaki ifade özgürlüğünü engelleyici olmaması... Kısacası relativist zihniyetin yarattığı bir meşruiyet tasavvuru söz konusu.
Buna karşılık Doğu'nun kültüründe saygı, diğerlerinin ontolojik özelliklerini dikkate almayı gerektiriyor. Ataerkil zihniyete uygun olarak farklılıklar kendi içine kapalı birer bütünlük olarak algılanıyor ve her birinin kendi iç dünyasına alan açılıyor. Osmanlı dünyasındaki milletler sisteminin dayanağı da buydu ve bu sayede modernlik öncesi imparatorluk süresince cemaatler epeyce geniş bir özgürlük alanı kullandılar. Doğu'da kamusal alan bireylerden değil, cemaatlerden oluşuyor ve kişiler kendi cemaatlerinin içinde ayrı bir kamusal alanın unsurları olarak ele alınıyorlar. Başka türlü söylersek, Doğu kültüründe Batılı anlamda ifade özgürlüğünün var olabildiği eşitlikçi bir kamusal alan yok. Kamusal alan cemaatler ve kültürler üzerinden parçalanmış durumda... Bu nedenle kamusal alana çıkan her söz, diğer kimlikleri hesaba katmak ve kimliği kişiliğin önüne almayı bir sorumluluk olarak sahiplenmek durumunda.
Dolayısıyla Doğu dünyasına ait kişilerin kulağı da buna uygun bir hassasiyete sahip. Batı'dan duydukları her sözü kendi kimliklerinin süzgecinden geçirerek algılıyorlar. Kültüre yönelik hakaretlerden, kendi kişiliklerine yönelik hakaretlere kıyasla daha fazla yararlanıyorlar. Batı'nın ifade özgürlüğü konusundaki yüzeysel ve kuru ısrarı ise bu çatlağı sadece derinleştiriyor. Çünkü bu tür bir ifade özgürlüğü anlayışının Doğu'ya verdiği mesaj 'kasıtlı saygısızlıktan' başka bir şey değil, ki bunun da siyasî dile tercümesi kolayca 'düşmanlık' kelimesiyle ifade edilebiliyor.
Mesele saygısızlık mesajını veren eylemlerin kendisi değil. Hazreti Muhammed'i konu eden son provokasyon klibinde olduğu gibi, ölüme yol açan korkunç tepkiler de muhtemelen provokasyonun parçası ve İslamî âlemde gerçek bir desteğe sahip değil. Ancak Batılı kişilerin Doğu'da yaratılmış olan duyguyu anlamadığını ortaya koyan sözleri, Doğu'nun Batı algısında daha kalıcı ve olumsuz etkiler yaratıyor. Ve bu durum, bir sonraki provokasyonu kolaylaştırıyor.
Ancak Doğu'dan bakıldığında konu bununla sınırlı değil. Çünkü genel kanı, Batı'nın ifade özgürlüğü konusundaki ısrarının samimiyetsiz olduğu şeklinde. İfade özgürlüğünün gerçek anlamda bir evrensel norm olarak savunulmadığı, aksine Batı hegemonyasının aracı haline dönüştüğü gözlemi giderek yaygınlaşıyor. İfade özgürlüğünün sistemi sürdürmek üzere işlevselleştiği, Batı'nın bu konuda çifte standart uyguladığı düşünülüyor. Üstelik bu tür tespitler Doğu'nun ataerkil hassasiyetleri değil, post modern dönemin demokrat arayışları çerçevesinde yapılıyor. Böylece Batı'nın Doğu'ya karşı olan 'husumet' içinde olduğu yargısı entelektüel bir nitelik kazanıyor ve Batı'nın ontolojik bir niteliği olarak sunulabiliyor. Bunun kültürler arası çatlağı daha da derinleştirdiği ise açık...
Olayı basite indirgemek üzere, bugünün global dünyasında Doğu'nun da parçası haline gelen Google'dan bir örnek verelim. Beyaz Ev'den gelen talebe rağmen Google, provokasyon klibinin arama motorundan kaldırılmasını kabul etmedi. Birçokları için bu, ifade özgürlüğünün savunulmasını ifade etti... Ama aynı Google geçen haftalarda bir zayıflama kitabının klibini yasakladı. Kitap doğal olarak yapmadığımız hareketleri yapmayı, örneğin çocuklarla oynamayı vs tavsiye ediyor. Sansür nedeni kitabın 'zayıflama endüstrisine' gönderme yapmasıydı. Kitaba göre bu endüstri aslında talebi geniş tutmak için, gerçekten zayıflamayı sağlayacak yöntemleri öne çıkarmıyor, herkesin şişman kalmasını istiyordu.
Anlaşılan Google'ın ifade özgürlüğü anlayışı sistemin korunması temeline dayanıyor... Doğu'dan bakıldığında galiba Batı'nın ifade özgürlüğü anlayışı da, kendi sistemini korumayı hedefleyen bir tür bencillik ve üstünlük beyanı olarak okunuyor.
Yorum Yap