Demokratik temsilden İslamcılığa

  • 29.08.2012 00:00

 Her Müslüman'ın kendince ve bir miktar İslamcı olması, o Müslüman'ın kamusal alanı düzenleme gücü olan bir konuma oturmasıyla birlikte farklı bir mecraya kayar.

 

Acaba Müslüman kişi kamusal alanı hangi kurallar ve ilkeler çerçevesinde düzenlemeye kalkışmalıdır? Buna İslamcıların cevabı açık: Tabii ki Kelam'a uygun olarak... Otoriteye sahip olan Müslüman'ın aynı zamanda Kelam sahibi olduğu modern öncesi zamanlarda bu durum bir sorun yaratmazdı. Ama modern zamanlarla birlikte otoritenin menşei dini bilgi ve ilim olmaktan çıkarak, Müslümanların kendisi oldu. Öte yandan aynı Müslümanlar, yine modern zamanların içinde yoğruldukları için, dünyevileştiler ve dindarlığı dünyevi olanın içinden yorumlamaya başladılar. Bunun getirdiği çoğullaşma dini bir dünyanın içindeki yoruma dayalı hizipleşmelere benzemiyordu. Geçmişte çoğullaşma rehberlerin farklı anlayışlarından doğar ve kendi etraflarında cemaatlaşmalar üretmelerini ifade ederdi. Oysa bugünün dünyasında Müslümanlar 'kişiselleşiyorlar', yani rehberlik zorunlu bir ihtiyaç olmaktan çıkıyor. Dolayısıyla da çoğullaşma dinin içinden değil, dünyevi olanın içinden yaşanıyor ve din bizatihi dünyevi olana adapte olması gereken bir unsura dönüşüyor.

Siyasi otorite bu konumuna Kelam sahibi olduğu için değil, kişiselleşmiş Müslümanların talep ve tercihlerini temsil edebildiği için gelmiş durumda. Söz konusu talep ve tercihler ise, dini bir örtü altında hissedilse ve sunulsalar da, nihayette dünyevi bir çoğulluğu yansıtmakta. Bu durumda İslami bir hükümetin içsel bir sıkıntısının olacağını öngörmek zor değil: Siyasi otoritenin Kelam'ı tümüyle bir tarafa bırakması pek düşünülemeyeceği gibi, kendi otoritesini Kelam sahibi olanlarla paylaşması da beklenemez. Diğer taraftan tamamen dünyevi talep ve tercihlerin peşinden gitme tehlikesi karşısında Kelam'ı bir koruyucu kalkan gibi kullanma dürtüsü de epeyce güçlü olabilecektir. Sonuç siyasi otoritenin kendisini Kelam sahibi gibi görmeye başlamasıdır. Tabii ki sorulduğunda aynı siyasi otorite buna 'haşa!' diye cevap verecek ve Kelam'ın alimlere ait bir alan olduğunun altını çizecektir. Ama kendisinin de dinini layıkıyla bildiğini ve zaten Kelam alimlerinden 'feyz' olarak kendisine gelen bilgiyle davrandığını ve kendi tasarruf alanında bilginin tek ve net olduğunu söyleyecektir.

Ne var ki bu Kelam, artık relativist bir dünyanın 'sözlerinden' biridir... Çünkü seçimle üretilen bir otoriteden söz ediyorsak, Kelam da nihayette kişiselleşmiş Müslümanların kabulünü gerektirir ve örneğin kürtaj konusunda görüldüğü üzere bazen işlemeyebilir. Böyle durumlarda siyasi otoritenin kişiselleşmiş Müslümanlara yakınlaşmak zorunda kalmasına tanık oluruz. Ama ya çözülmesi gereken mesele kişiselleşmiş Müslümanları o denli ilgilendirmiyorsa? O durumda siyasi otoritenin Kelam sahibi gibi davranma ve İslamcı kanada kayma ihtimali artar...

Bu durumun en bariz örneği Alevilik meselesi bağlamında Alevilere karşı yürütülen siyaset... Bir taraftan seçilmiş olmanın ve İslam dininin davranış kalıplarına uygun davranmanın gereği olarak yapılan Alevi çalıştayları var. Bu çaba farklı inanç konumlarını salt insani bağlamda, hak ve özgürlükler temelinde ele alma gayreti olarak değerlendirilebilir. Ama hükümetin bu alanda hiçbir adım atmadığı ve meseleyi vatandaşlıktan dindarlık alanına kaydırdığı, o noktada da referans olarak 'doğru dini', yani aslında kendi mezhebinin yorumunu esas aldığı açık. Dolayısıyla denebilir ki, İslami bir iktidar kişiselleşmiş Müslümanların yeterince duyarlı olmadığı alanlarda İslamcılaşmaya ve Kelam sahibi gibi davranmaya epeyce eğilimli olacaktır. Geçenlerde Başbakan'ın "Müslüman'ın ibadethanesi tek olmalı" şeklindeki veya Aleviliğin tek bir söylemde birleşmesi gerektiğine yönelik saptamaları, aslında seçilmiş bir siyasi otoritenin değil, Kelam sahipliğinin sesini yansıtmaktaydı. Çünkü seçilmiş siyasi otorite için karşısında sadece vatandaşlar vardır ve belki Alevilerin farkı da şimdilik Sünnilerden daha fazla kişiselleşmiş olmalarıdır.

Başbakan bu konuda bir de rapor ısmarlamış ve Milletvekili İdris Bal tarafından hazırlanan metin bir basın toplantısıyla kamuoyuna sunulmuştu. Farklı yorumların olmasını 'normal' kabul eden Bal, dinlerin "kendi içinde temel değişmez prensipleri olan ve yüce yaratıcı tarafından belirlenmiş inanç sistemleri olduğunu" ve "hiç kimsenin İslam'ı kafasına göre kesip biçme lüksünün" olmadığını öne sürmüştü. Diğer bir deyişle Bal, farklı yorumları kabul etmekle birlikte neyin yorum olup olmadığını belirleme yetkisini elinde tutuyor. Bunun adı İslamcılıktır... Çünkü kamusal alanı düzenlemeye yönelik Kelam sahipliğinin kendisinde olduğunu ve söz konusu Kelam'ın temel hak ve özgürlüklerin üzerinde olduğunu varsaymaktadır.

Bu noktadan yola çıkıldığında, Bal'ın zorunlu din dersi saatlerinin ve Alevi-Sünni evliliklerinin artırılmasını ya da Alevilik meselesinin çözümü için sadece Aleviliği İslam içinde görenlerin muhatap alınmasını istemesi, yani demokratik anlayışı reddeden duruşu hiç de şaşırtıcı değil.

 

e.mahcupyan@zaman.com.tr  

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums