- 8.06.2020 00:00
AKP içinde çok önemli siyasi görevler yapmış iki siyasetçi, Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan 2020 senesinden itibaren aktif muhalif siyasete atıldılar.
İki siyasetçiye de başarılar diliyorum ama ben iki nedenden Ali Babacan’ı bu süreçte daha şanslı görüyorum; birincisi, Türkiye Covid19 süreci sonrası çok ağır bir ekonomik bunalımın, özellikle de ağır bir istihdam krizinin içinden geçecek ve bu dönemde geçmiş ekonomik performansı ve müktesebatı ile Babacan muhtemelen daha bir ön plana çıkacak.
İkincisi ise Davutoğlu’nun siyasi bagajının, mesela 7 Haziran 2015-1 Kasım 2015 arası yaşananlar, çok sıkıntılı oluşu; oysa Babacan’ın bu ölçüde bir sıkıntısı yok.
Ancak, Babacan’ı da iktidarın bir parçası da olsa, muhalefette de olsa, kolay günler beklemiyor.
Babacan’ın ilginç bir profili var, senelerce siyasetin tam da göbeğinde bulundu, Dışişleri Bakanlığı yaptı, ekonomiden sorumlu Bakan oldu ama hep teknokrat kimliğini korudu; bu iyi bir şey kanımca.
Ama, bundan sonra bu iş pek kolay olmayacak çünkü artık Babacan ikinci adam değil, partisinin birinci adamı olarak siyasi kişiliği hep öne çıkacak.
Ali Babacan’ın sosyal medya hesaplarından birinde geçtiğimiz haftalarda ilginç bir paylaşım gördüm, bu paylaşım Babacan’ın bundan sonraki aktif siyasi yaşamında teknokrat-siyasetçi ikilemi çerçevesinde karşılaşacağı zorlukların tekil ama önemli bir göstergesi kanımca.
Babacan’ın sosyal medya hesabındaki paylaşımda şu bilgi iletiliyor:
Türkiye 4 seneden beri;
- Sekiz milyara aldığı doğal gazı vatandaşa 55 milyara satıyor,
- On bir milyara aldığı petrolü vatandaşa 93 milyara satıyor,
- Yedi milyara ürettiği elektriği vatandaşa 76 milyara satıyor.
Basit bir hesap yapalım, toplayalım, maliyeti yirmi altı milyar (TL) olan enerjiyi devlet vatandaşına 224 milyar TL’ye satıyor.
Devlet ithal ettiği (doğal gaz, petrol) ya da ürettiği (elektrik) enerjiyi maliyetine vatandaşa aktarsa vatandaş çok daha ucuza, yaklaşık dokuz kat daha ucuza tüketecek.
Babacan’ın bu itirazı siyaseten çok anlamlı, çok şık gibi duruyor ama bakalım durum tam da öyle mi?
Bu üç enerji kaynağının devlete maliyeti ile vatandaşa aktarılması arasında vatandaşın aleyhine yaklaşık iki yüz milyar TL’lik bir fark var.
Bu iki yüz milyar liralık fark hazineye, bütçeye gidiyor; burada ortada bir yolsuzluk olamayacağı varsayımını yapıyorum ama burası Türkiye, belli mi olur, bu da ayrı bir konu.
Türkiye bütçesi 2019 yılına kadar sistemde yaklaşık en az aksayan kurum idi; 2002 yılında gerçek bir enkaz alındı, önce rahmetli Unakıtan, sonra da Babacan önderliğinde hem bütçe açıkları (akım) hem de kamu borçları (stok) AB standartlarına indi.
Ekonomide başka tüm dengeler bozuldu, bütçe 2019’a kadar dayandı.
Bütçenin finansmanında tartışılabilecek çok konu var.
Dolaylı vergilerin payının çok yüksek oluşu (OECD ülkeleri arasında en yüksek), kişisel gelir vergisinin zayıflığı, gelirini beyan etme yaygınlığının darlığı ilk akla gelenler.
Yukarıdaki iki yüz milyar TL enerji maliyeti ve halka aktarım arasındaki fark da bu çerçevede tartışılmalı, bu büyük para bütçeye giriyor, bütçeyi şimdilik kurtarıyor gibi duruyor.
Ama, şayet bu para bu yöntemle bütçeye girmese ne olacak?
Başka bir ifade ile vatandaş (hane halkları ve işletmeler) çok daha ucuz enerji tüketse durum ne olur?
Ne olacağı belli; siyasal iktidar tekrar büyük bütçe açıklarına dönmek istemiyorsa dolaysız vergi almaya başlayacak, çünkü dolaylı vergilerde üst sınıra ulaşılmış durumda, harcamaları da üstelik bu konjonktürde azaltmak pek olası değil.
Son sene Merkez Bankası kaynaklarından bütçeye aktarılan kaynakların sürdürülebilirliği de yok.
Bu para bütçeye irad olarak girmez ise dolaysız vergi tabana yayılacak, tahakkuk ve tahsilatı arttırılacak.
İşte tam da bu noktada Babacan’ın sosyal medyada getirdiği haklı eleştiride kendisinin karşısına teknokrat-siyasetçi ikilemi çıkacak.
Babacan vatandaşa daha ucuz enerji tükettirmek istiyorsa maliyet artı çok küçük bir marjla enerjiyi satacak ama bu esnada da iki yüz milyar TL’lik bir kaynaktan vazgeçecek.
Bütçe açıklarına dönülemeyeceğine göre, iç borçlanma zor iken bu açık vergi gelirleri ve muhtemelen dolaysız vergi gelirleri yükseltilerek kapatılacak.
Siyasetçi Babacan bu en zor işin altına yani dolaysız vergi artırımının altına elini sokabilecek mi?
Teknokrat kimlik daha kolay, işin içine vergi konusu girdiği zaman siyaset çok zor.
Üstelik bir yaklaşıma göre bu iki yüz milyarlık enerji fiyatı geliri çok da hakkaniyete aykırı olmayabilir.
Enerji evlerde de kullanılıyor ama kısm-ı azamı fabrikalarda, işletmelerde kullanılıyor, üreticiler de bu maliyet artışını (yüksek enerji fiyatları) ancak kısmen mal fiyatlarına yansıtabiliyorlar, yükün önemlice bir bölümü de fabrika sahiplerinin üzerinde kalıyor.
Bu durum da bir yaklaşıma göre çok da hakkaniyetsiz değil.
Babacan’ın yeni siyasi serencamını biraz da bu teknokrat kimlikten siyasetçi kimliğe geçişi zaviyesinden izlemek isterim doğrusu.
Yorum Yap