Hukuk, meşruiyet, seçilmişler ve askeri darbeler

  • 8.02.2016 00:00

 Zaman gazetesinde yaklaşık on beş senedir Yorum sahifelerinde görüşlerimi geniş bir kesim ile paylaşma olanağım oldu; bu süreçte bana destek veren bütün arkadaşlara çok teşekkür ediyorum.

Türkiye çok ilginç bir dönemden geçiyor; bu ilginçlik bir çok açıdan tezahür ediyor ama kanımca en ilginç konu hukuk- siyaset ayrışmasında yaşanıyor.

Aşağıda belirtmeye gayret edeceğim hukuk-siyaset ilişkisi yerli yerine oturmadan Türkiye’nin huzur ortamına kavuşmasının çok güç olacağını düşünüyorum.

Bu noktadan hareket ederek son aylarda maalesef tekrar gündemde olan, en azından telaffuz edilebilen askeri darbe ihtimali hakkında da fikirlerimi, kimilerini kızdırma pahasına dile getirmek istiyorum.

Siyaset bir yarıştır; en genelinde de siyasi partilerin kamu hizmeti üretme yarışıdır.

Vatandaşa, seçmene daha cazip gelen kamu hizmeti sepetini inandırıcı bir biçimde sunan siyasi parti genellikle siyaset yarışını önde tamamlar.

Ancak, bu yarışın da bir kurallar bütünü içinde gerçekleşmesi zorunluluğu vardır.

Bu anlamda da, bu kurallar bütününe hukuk adını veriyoruz.

Siyaset yarışını isterseniz bir futbol maçına benzetebilirsiniz.

İki takım bir futbol maçında galibiyet için yarışır, mücadele ederlerken kendilerini bağlayan ortak bir kurallar bütünü vardır.

Futbol kuralları dediğimiz bu kurallar bütününün siyasette karşılığı da hukuktur.

Takımlardan biri söz konusu kurallardan birini ihlal eder ve bunun da karşılığını görmez ise artık meşru bir futbol mücadelesinden bahsetme olanağı kalmamış olur.

Siyasete dönersek, siyaset yarışı ancak eşit hukuki meşruiyeti olan görüşler arasında ortak bir hukuk zemininde yapılıyorsa anlamı vardır.

Siyasi taraflar arasında hukuk kuralları konusunda mutabakat yoksa siyasi yarış berbat, korkutucu bir sürece, bir kaosa dönüşür.

Futbol kuralları konusunda mutabık olmayan iki takımın maçının nasıl bir kaosa dönüşeceği en temel örnek olabilir. 

Mart 2016 itibariyle Türkiye’de yaşanan temel hukuk ilkeleri ve kuralları konusunda kaybolan bir mutabakat çerçevesinde gerçekleşen yarıştır ama ortada hukuk mutabakatı yoksa meşru siyaset de yoktur, olan sadece despotluktur.

Siyaset ancak eşit meşruiyet taşıyan görüşler arasında yaşanan bir yarış ise anlamlıdır.

2000’li yılların başında Türkiye bir türban krizi yaşadı; bir tarafta türbana kamusal alanda özgürlük talep edenler, öbür tarafta da türban kullanımını özel alana indirgemek isteyen başka bir görüş vardı.

Bu tartışma meşru bir tartışma ya da meşru bir yarış değil idi zira türban kullanımının kamusal alana gelmesi temel bir hak ve özgürlüktü, siyasete konu olamazdı.

Bu satırların yazarı da, tam bu nedenden, türbana ilişkin önerilen referandum görüşlerini hep reddetti zira temel bir hakkın referanduma sunulması kabul edilemezdi.

O tarihlerde söz konusu temel hak konusunda duyarlı kesimlerin bugün inanılmaz bir biçimde temel hak ve özgürlükler düşmanı kesilmesini anlamakta çok zorlanıyorum, bana da çok önemli bir hayat tecrübesi oluşturuyor.

Anayasa Mahkemesi’nin kararlarının uygulanma mecburiyeti, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü gibi çok temel konularda bugün yaşanan faciaların failleri, inanılması güç bir biçimde, dünün temel hak ve özgürlükler mağdurları.

Dün türban konusunu siyasi düzeyde tartışmayı ayıp sayıyordum zira bir temel hak konusu idi.

Bugün de, basına reva görülen muameleyi, Cumhurbaşkanımızın hukuka ilişkin bazı görüşlerini, basının ifade özgürlüğünü, vatandaşın haber alma özgürlüğünü siyaseten tartışmak bana yine çok ayıp geliyor.

Siyaset çok kötü bir süreç içinde hukuk mutabakatını kaybetmiştir.

Hukuk mutabakatı kaybolduğunda da siyaset yarışının meşruiyeti de kayboluyor.

Hukuksuzluk ortamında, siyasetin meşruiyetini kaybettiği ortamlarda da ortaya büyük bir kaos çıkıyor.

Askeri darbeler bu ülkenin başına gelmiş en büyük facialardır zira hukuk askıya alınmaktadır.

Peki, seçilmiş siyasi otorite ya da kişiler hukuku askıya aldıklarında karşımıza çıkan durumu nasıl açıklayacağız?

Bu durumun yapısal olarak askeri darbe ortamlarından farkı nedir?

Bu siyasi kadroyu seçimlerde değiştirme ihtimali işin fecaatini etkilemiyor zira hukuksuzluk dahilinde aynı kadronun yine iktidara gelme ihtimali vardır ve bu seçilmişlik keyfiyeti, temel hukuk ilke ve kurallarında mutabakat olmaz ise, seçilmişlere siyasi meşruiyet vermez.

Meşruiyetin temeli sadece milli irade değildir, aynı zamanda da evrensel hukuktur.

Tekraren ifade ediyorum, askeri darbeler birer yaşanmış ve potansiyel felaketlerdir, insani facialardır, askeri darbeleri savunmak da meşruiyet dışına çıkmak demektir, ahlaksızlıktır.

Ama, seçilmiş kadroların da aleni biçimde hukuk dışına çıkmaları meşruiyet dışına çıkmak demektir, bu hukuksuzluğu savunmak da ahlaksızlıktır, meşruiyet dışına kaymak demektir.

Bugün gelinen noktada, meşruiyet ve evrensel hukuk ilkeleri açısından, askeri darbeler ile seçilmiş organların kimi tasarrufları arasında meşruiyet ve ahlak açılarından büyük fark kalmamıştır.

Seçilmiş kimi organlarla askeri darbelerin eş meşruiyet çizgisine gelmiş olmaları Türkiye için çok büyük bir trajedidir.

Nasıl bir çözüm üretilebilir, çok da net bir yol görünmüyor.

Hukuk yolunda ısrar en etkini gibi duruyor hala.  

(Bu yazı Zaman Yorum sayfası için yazılmış ancak atanan kayyım tarafından sansürlenerek yayınlanmamıştır)

ESER KARAKAŞ / HABERDAR

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums