GÖÇMEN LAİKLİK

  • 1.05.2016 00:00

 (İhanet Kol Geziyor) 

GÖÇMEN LAİKLİK

Köktendinciler iktidara taşınalı 10 yılı geçti: Süreçte, bireysel ve toplumsal bilincimizi öteleyip ortaya çıkan boşluğa, Allah’ın görüşlerini yerleştirmek için hemen her olanağı kullandılar. Dayatma karşısında, ‘-Böyle giderse yakında hepimiz Allah gibi düşünmeye ve davranmaya başlayacağız, işte o zaman yandık’, demiştim, yıllar önce. Zaman akıp gitti o günler gelip çattı; biz, yanmaya başladık: Baksana TBMM başkanı İsmail Kahraman, “Laiklik, yeni anayasada olmamalıdır”, diyor ve “Dünyada üç anayasada laiklik var. Fransa, İrlanda, Türkiye. Tarifi de yok… Dindar bir anayasa olmalı”, diye de ekliyor. Bu tavır, laik cumhuriyete, laik cumhuriyetin kazanımı din ve vicdan özgürlüğüne ihanet değil de nedir?

Önce Allah’ın vahiy denen mermilerini kullanarak kafaları serseme çevirdiler; giderek laikliği sulandırdılar; şimdiyse sulandırılan laikliği de istemiyorlar. Şeriat, toplumun tümüne dayatılıyor artık. Bu yolla laiklik ve laiklik mücadelesi boğmaya; dinsel-inançsal taraflar arasındaki kavga öne çıkarılarak toplumsal düzeyde sınıf ilişkileri, sınıflar arasında süregelen çıkara dayalı mücadele perdelenmeye çalışıyor. Toplumsal yaşamın her alanında temsil edicilik kazanıp demokrasi-laiklik kavgasına öncülük/önderlik edecek devrimci güçler, kuşatma altına alınmak isteniyor.

Göçmen Laiklik

Sözcükler, terimler ya da kavramlar, anasız-babasız değildir: Onlar da doğar, büyür ve ölürler; süreçte yolculuk yaparlar, hem zamanda hem de mekânda. Zaman yolculukları onları olgunlaştırır; sanki maya işlevi görür zaman, onları yoğurur, ayrıştırır ya da çeşitlendirir.

Mekân yolculuğunagelince, bu yolculuk, sözcükleri, terimleri ya da kavramları kimi kez yeni anlamlarla zenginleştirdiği gibi kimi kez ya da çoğu kez, mekândan mekâna göç onlara yaramaz; anlam kaymalarına uğrarlar; içerikleri boşalır ve kendilerine yabancılaşırlar.

Demek ki göç eden ya da göç ettirilen sözcük, terim ya da kavramlar, hiçbir zaman taşındıkları mekâna tam bir uyum sağlayamazlar. (1)

Türkiye açısından düşünüldüğünde laik ve laiklik terimleri göçmendir: Terimi üreten Batı ile terimi ödünç alan ve sürece sonradan katılan Türkiye arasında, terimin anlam farklılıkları göstermesi doğaldır.

1950’lilerden bu yana laiklik de yabancılaştı: Din ve dünya işlerinin birbirinden ayrılması temeline dayanan laiklik, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması biçiminde algılanmaya/anlaşılmaya ve uygulanmaya başladı. Açıkçası Fransız laikliği alnından vuruldu, yerine Amerikan laikliği getirildi.

Fransız Laikliği mi?

yoksa

Amerikan Laikliği mi?

Açılım vermek zamanıdır: Laiklik ikiye ayrılır: Ruhunu 1789 Büyük Fransız Devrimi’nden alan laiklik ve ruhunu ABD’nin Angolasakson sekülarizminden alan laiklik.

Bu iki kaynak ruh arasındaki fark demokrasi anlayışlarına da yansır: Birinci ruh kaynağı, yani Büyük Fransız Devrimi kaynağı özgürlük-eşitlik-kardeşlik üzerine yapılanır. Buna karşın ikinci ruh kaynağı, yani ABD’nin Angolasakson sekülarizmi kaynağı mülkiyet-liberalizm-özgürlük üzerine yapılanır. Birinci ruh kaynağı, cumhuriyetçi demokrasiyi koşul sayarken, ikinci ruh kaynağı, liberal demokrasiyi koşul alır.

Bu iki ruh kaynağının birbirini anlaması ya da birbirine dönüşmesi özünde olanaksızdır ama biz olanaksızın üstesinden gelmeyi iyi biliyoruz: Birinci ruh kaynağı, insan birimi olarak yurttaşı belirleyici alarak halkçı bir mülkiyeti yaratmayı amaçlarken ikinci ruh kaynağı, bireyi öne çıkarıp bireyci bir mülkiyeti yaşama geçirmeyi amaçlar.

Bu iki ruh kaynağından birinci ruh kaynağı, yani Büyük Fransız Devrimi kaynağı, halkçı mülkiyet üzerinde sosyal devleti örgütlerken ikinci ruh kaynağı, yani ABD devrimi kaynağı, Amerikan toprağında koloninin elitleri tarafından İngiliz sömürgecisine karşı yapıldığı için efendiyi değiştirmekle birlikte toprak mülkiyeti ve kölelik düzenini değiştiremedi. Tam da bu nedenle bu ruh kaynağı, sosyal içerikten yoksun, sosyal devlete kapalı bir bağımsızlık savaşı olarak tarihe geçti.

Yine birinci ruh kaynağında mücadele ya da sınıflar savaşı kilise ile devlet-halk güçleri arasında gerçekleşti, yani devlet ile halk birleşti ve kiliseye karşı mücadele verdi. Böylece yüksek aşamadaki din adamlarının yüzyıllar süren tinsel üstünlükleri ve ayrıcalıkları kaldırılarak egemenlik altına alındı; Kilise’nin üstünlüğü, dokunulmazlığı ve töre üstü durumu sona erdirildi; Kilise mallarına el konuldu, taşınmazlarından vergi alınmaya başlandı. Devletin din ile öte-dünya ilişkileri kesildi ve devlet etkinlikleri seküler (dünya işleri) alanda yoğunlaştırıldı.

Bizim devir aldığımız sekülarizm teriminin kaynağı ve öyküsü böyledir. Doğal olarak Fransız sekülarizmi gökten inmedi; onun kaynağını Ortaçağ’da buluruz: Ortaçağ manastırlarında, ahiret işi ile uğraşanlara rügüler, dünyasal ilişkileri yürütenlere de seküler adı verilirdi. Bu nedenle Büyük Fransız Devrimi’nden sonra Fransa’da, devletin din işleriyle ilgisini kesip dünya işleriyle uğraşması politikasına sekülarizm, bunun okullarda uygulamasına laisizm(laiklik) dendi. Bizim toprağımızda Kemalizm’in ilkelerinden biri olan laiklik, Atatürk’ün sağlığında anayasal bir ilke oldu ve devlet politikası olarak yaşama geçirildi.

İkinci ruh kaynağında ise kilise ile halk birleşti ve devlete karşı mücadele verdi. İkinci ruh kaynağının yarattığı gelenek özellikle Protestanlıkta düşünce özgürlüğünü ve Hıristiyanlığın tinsel- törelsel gelişmesini öngören bir çığır olarak gelişti. Liberalizm demokrasi ile eşanlamlı gözükürse de demokrasi bireyin haklarını savunmaktan çok halk yönetimini geçerli kılmak amacına yönelik olduğundan özünde birbirlerinin karşıtıdırlar.

Birinci ruh kaynağında laiklik, yani Fransız-Türk laikliğinde laiklik, din ve dünya işlerinin birbirinden ayrılması olmazsa olmaz koşulu gereği yurttaşı ve toplumu dinlerin baskısına karşı korumayı, daha açık bir dille söylersek yurttaşı ve toplumu özgürleştirmeyi amaçlar. İkinci ruh kaynağında laiklik, yani ABD sekülarizminde ise laiklik, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması koşulu gereği devleti, dinlere-inançlara karşı eşit uzaklıkta tutmaya çalışır; amacı da budur. (2)

Sonuç

Laik bir toplum yaratabilmek için köktendinci inancın Dünya ile ilişkisi kesilerek vicdanlara sıkıştırılmalı, buna karşın insanın aklı ve doğanın aklı üzerine yapılanan Kızılbaş inanç yaşama taşınmalıdır. Köktendinci inanç işlevsiz kılınarak, Kızılbaş inanç işlevli kılınarak laik toplum güvence altına alınmalıdır.

 (1) “Kavramlar yolculuk yaparlar; hem zaman hem de mekân içinde. Zaman içindeki yolculukları onları olgunlaştırmakta, yoğurmakta ve çoğu zaman da inceltmekte, ayrıştırmakta, çeşitlendirmektedir. Ama, mekân içindeki yolculukları genellikle büyük anlam kaymasına yol açmaktadır. Bir kavramı ithal etmek, bir tarihi de ithal etmek olmadığından; kavramın oluştuğu yerden başka bir kültürel alana taşınması, çoğu zaman içeriğinin boşalmasına ve adeta kendine yabancılaşmasına yol açmaktadır. Kavramı ithal eden toplum veya kültür onu bir yeni yoğurmadan geçirmekte ve bunun sonucunda, onu esas içeriğinin çok uzağında bir yere yerleştirmektedir….” (Kılıçbay, Mehmet Ali; Laiklik ya da Bu Dünyayı Yaşayabilmek; Laiklik; Cogito; Yapı Kredi Yayınları; Üç Aylık Düşünce Dergisi; Sayı: 1-Yaz 1994; İstanbul; s, 15)

(2) Kongar, Emre; Sorunlu Bir Laiklik Anlayışı; Cumhuriyet/ 13 Ağustos 2011; Sayfa: 3; “…, son günlerde tırmanan, laiklik ve demokrasi ile İslam’ın ne denli uyuştuğu tartışmasının odağında, hem Erzurum’da ve İstanbul’da  yaşanan müdahale olayları hem de Fıkıh Profesörü, Yeni Şafak yazarı  Hayrettin Karaman’ın yazıları var. Prof. Karaman 7 Ağustos 2011 tarihli Pazar günkü yazısında şöyle diyordu:

‘Bir Müslüman imkânlar ve şartlar elverdiği takdirde İslam ahkâm, ahlak ve âdâbının hâkim olduğu, kimsenin aleni olarak bunları çiğneyemediği bir toplumda yaşamak ister. Yine imkân bulduğunda, şartlar müsait olduğunda, düzelteyim derken bozma ihtimali bulunmadığında, daha büyük sakınca doğurmadığında her Müslüman aleni(açıkça, kamuya açık yerde) dine, ahlaka, âdâba aykırı bir davranışa-engellemek veya ıslah etmek maksadıyla- müdahale etmekle yükümlüdür.’…

Karaman, hemen arkasından şöyle devam ediyordu: ‘İslam’a inanmayanlar kendi inançlarını serbestçe uygulayabilirler; ama bu uygulama Müslümanların hayat, ahlak ve dindarlıklarını, nesillerin eğitimini olumsuz etkileyecekse-İslam toplumunda- ‘onların aykırı fiilleri için özel mekânlar ihdas edilmek gibi’ tedbirlere başvurulur.’…

Ama asıl sorun, Karaman’ın benim sorularıma 16 Haziran’da verdiği yanıttaki şu cümlede yatmaktadır: ‘Müslümanlara mahsus bir çeşit demokrasi olabilir ama sıra laikliğe gelince hiçbir Müslüman ‘Ben biraz Allah’a, biraz da O’nu tanımayan, O’nun hâkimiyetini bölen ‘rakiplerine’ itaat ederim’ diyemez.’

Görüldüğü gibi Karaman laikliği, ‘Allah’ı tanımayan, onun hâkimiyetini bölen rakip’ olarak tanımlıyor.

Sorun da tam burada yatıyor. Çünkü laiklik, Allah’ı inkâr eden, ona rakip olan değil, tam tersine bütün müminleri(ve tabii bu arada başka din mensuplarını ve inanmayanları da) koruyan, onlara eşit vatandaş muamelesi yapan bir siyasal rejimin adıdır.”

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums