BAĞLAMANIN MİRACI

  • 15.04.2016 00:00

 Titreşim ilkesi gereği hiçbir şey durağan değildir; her şey hareket eder: Her şey enerjidir ve durağan hiçbir şey yoktur; evren ve hayatın en ücra köşesi bile titreşir. Demek ki değişim ya da ses kaçınılmazdır.

Yaşamın müziği ses gölgesinde dinlenir ve unutulmasın diye gönül defterine kaydedilir. Kültürümüzde, insan-tanrıcılık gereği bağlama önceinsan yapılır, sonra da algılanmaya çalışılır: Bu bağlamda bağlama konuşan teldir, yani tıpkı bizler gibi doğar, büyür ve ölür. Dişil ağaç ile eril tel evlenir; bu evliliğin çocuğu olarak dünyaya gelir bağlama dediğimiz şey. Çocuğu yetiştirmekle görevli usta onu canlandırır; sese dönüşüp dönüşemeyeceğini, ses olup olmayacağını denetler. Olumlu sonuç alırsa bağlama ilk doğumunu yapmış olur.

Asıl doğum bağlamanın yol doğumudur: Yol doğumunda baba ozandır, ana ise öğrenci olarak bağlamanın kendisidir. Ozanın eli tele dokunduğunda bağlama gebe kalır ve doğum gerçekleşir. Çocuğu adı titreşimdir. Titreşim ses olduğunda bağlama içini dışına taşıyarak yaşama akmaya başlar. İki cinsin evliliği, verimlilik, yani canlandırma için koşuldur. Her evlilik bir doğumu olanaklı kıldığına göre canlanma, yani verimlilik olanaklı hale gelir. Ve sonsuz gerçekliği anlatma biçimi olan bağlamanın miraç yolculuğu başlamıştır artık.

Bağlamayla Sevişmek

Gözümüzün önünde bağlamasıyla sevişir ozan: Kollarını göğsünden içeri öyle bir sokar ki öyle bir karıştırır ki başlar bağlama inlemeye; bağlamanın boşluğunu nesnelleştirememiş, yani ona biçim verememiş olsaydı el attığında bağlamayı kalçasından yakalayabilir miydi?.  Arsızca iki eşik arasında kalan yaşam alanında esrik gezinip durur: Titreşim üretir ya da ürettiği titreşimi avuçlar, sıkar. Bir sevişme sesi kaplar ortalığı; kulağın yetersiz kalınca gözünü de eklersin. Duyguların ve heyecanın göz olur ve seste kendi görüntünü izlersin: Sonsuz var olma sevincini kendini ileriye doğru taşıyan bir tekerlek yaparsın. Yaşamın eli ses olur gelir saçlarını okşar; sadece içini değil bedenini bile şımartır. Bağlamanın inlemesinde, miracının sırrının yaşam belirtilerini izlersin. Çünkü bağlamanın sırrı dört hareketin çocuğu olarak algılanan sestir; bağlama sesin hapishanesidir. Daha doğrusu canlı-cansız her şey sesin görünüşe taşınma araçlarıdır; her şey ses olduğuna göre seslerin toplamı Tanrı’dır. Yaşamın ve nesnel sürecin sırrına erebilmek için görünüşe taşınma araçlarından, yani somut olarak bağlamanın kendisinden özgürleşmek, özgürleşerek sesle yüz yüze gelmek gerekir. Bu da bağlamayla sevişmekle olanaklıdır.

Ses, Tanrı’nın bağlamanın yapısına koyduğu bir işarettir. Ve bu işaret somut anlamda bağlamanın bilincinden özgürleşebilenlerce keşfedilebilir. Bu nedenle gürültüyü müzik sananlarca anlaşılmaz. Sesle, üç firarı-üç terki gerçekleştiremezsek, yani inancımızdan, zâhirin aklından, bâtının aklından firar edemezsek; bu-dünyayı, öbür-dünyayı terk edemezsek ve terk ettiğimiz yeri de terk edemezsek sesin/seslerin sabit anlamları tarafından zincire vuruluruz. Yeni bir şeyi betimlemek o denli zorlaşır ki benimiz düşünülemez ve sese dönüştürülemez bir duruma düşer; zihnimiz paramparça olur.

Sesler manayı anıştırdığı için, sözcüklerle açıklanamaz ya da sözcükler burada yetersiz kalır. Daha doğrusu, hallerin elinde esirdir sözcükler; onlar kullanılırsa herkes anlar. O zaman da amaç ortadan kalkar.

Sesler Amaçsız Değildir

Demek ki ses/sesler amaçsız değildir: Zamanın tersine çevrilmezliğine başkaldırmak ve insanı, ulularımızın başlangıç zamanına taşımak, geçmişi yakalamak-geleceği kurmak gibi bir amacı vardır. Bu amaç bizi geçmişimize yaklaştırır ve geçmişimizi ses yapmaya başlarız. Bu yolla geçmişimiz bize koşar.

Bağlamada, alt ve üst eşikler arasındaki tellerden ses alınabilir; tel eylemli ise artık tel değil sestir ve yaşamın simgesi durumundadır. Üst ve alt eşiğin dışında kalan teller, sese dönüştürülemez, yani onlardan ses alınamaz; ses alınamayan bu teller doğum öncesini ve ölüm sonrasını simgeler. Tasavvuf geleneğinde doğum öncesi de ölüm sonrası da doğuran hiçliktir. Devriye kapsamında, doğuran hiçlikten çıkılır, yine doğuran hiçliğe dönülür.

Bunu başarabilirsek ölmüş zamanın ağırlığından kurtarılır geçmişimiz; ses alınabilen dünya bir tarafta, ses alınamayan dünya diğer tarafta konumlanır: İkisi bir karşıtlık oluşturur. Tasavvuf edebiyatında kimi kez ses/sesler, hiçliğin çıplaklığını, yani ayıbını örten bir örtü olarak da algılanır. Tasarımın mantığı gereği bağlama ile sevişme, bağlamayı soyma, soyarak acı duymayan bir ses olup hiçliğe taşınmak anlamını da içerir; dünya artık şuradan-buradan rastlantısal olarak fırlatılmış seslerden oluşan bir gürültü olmaktan çıkar. Bilincimize-inancımıza düşen bir yaprak, geleceğimize açılan bir pencere olur.

Bir kere daha anlarız kendisini yetiştiren ozan bağlamasıyla sevişirken uyumlu ses çıkarır; bunun dışında yaptığı gürültüdür. Şöyle de düşünülebilir: Gürültü, çok şey düşünen insanın sesidir, uyumlu ses ise bir tek şey düşünen ve düşündüğünü uygulamaya sokmaya çalışan insanın sesidir. Yani sevişirken insan daha az akıllıdır; az akıllıyken insan en üst düzeyde doğurgandır.

Aşk ile bağlamanın miracı kutlu olsun

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums